Alır mısınız перевод на испанский
2,076 параллельный перевод
Fıstık gevreği alır mısınız?
Oh, ¿ quieren?
- İznimiz yok, bize sigara alır mısınız?
- ¿ Nos compraría cigarros?
Yanına vişne de alır mısınız?
¿ Le gustaría con una cereza?
Saat alır mısınız?
¿ Un reloj de regalo?
- Bu lambayı alır mısınız?
¿ Quiere comprar esta lámpara?
- Beklerken bir sandöviç alır mısınız?
- Coma un emparedado mientras espera.
Bay Palmer, ben bunu keserken beyni dikkatlice alır mısınız?
Mr. Palmer podría MECER el cerebro mientras corto estos...?
- Benimkilerden alır mısınız?
- Ya tengo. ¿ Los quieres?
Yumurta alır mısınız?
¿ Quieres huevos? Cinco rupias cada uno.
Yumurtalarımdan alır mısınız?
¿ Quieres comprar huevos? Sólo cinco rupias.
Yumurta alır mısınız? Tanesi 5 rupi.
¿ Me los compras por cinco rupias?
Yoksa alır mısınız?
¿ O sí?
- Biraz alır mısınız?
¿ Le gustaría a usted alguna?
Saçını yıkamam hoşuna gidiyor. Biraz daha kahve alır mısınız?
Le gusta que le lave el pelo. ¿ Más café?
Çay alır mısınız?
¿ Quiere un poco de té?
- Mandal alır mısınız?
- ¿ Me compra alguna pinza?
- Son bir tane alır mısınız Dr.Harrison?
¿ Quiere tomarse el último, Dr. Harrison?
- Kahve alır mısınız?
- Sírvanse un poco de café.
'Çok yakında William'ın çocuğunu doğuracağım,'evde hoş karşılanmamı sağlayamasanız da,'kalbinizde bunu yapıp,'çocuğu kanatlarınız altına alır mısınız?
Tendré al hijo de William muy pronto, y aunque usted no pueda recibirme en casa, ¿ podría usted encontrar en su corazón un espacio para el muchacho?
Bir şişe alır mısınız bayım
¿ Una botella, señor?
Bir şişe alır mısınız bayan
¿ Quiere una botella, señora?
- Bir fincan çay alır mısınız, hanımefendi?
- ¿ Tomaría una taza de té, Sra?
Biraz daha içki alır mısınız, Lordum?
¿ Más aguamiel, mi señor?
Çörek alır mısınız?
¿ Rosquillas?
Elinize tekrar silahlarınızı alır mısınız? İmparatorla birlikte?
Deberían retomar sus votos con el emperador.
Öncelikle bunu alır mısınız, lütfen?
Podria sostener esto, por favor.
Bir bardak daha Chardonnay alır mısınız?
¿ Otro Chardonnay?
Şampanya alır mısınız?
¿ Champán?
Merhaba, içki alır mısınız?
Hola, ¿ un poco más de licor?
Kahve de alır mısınız?
¿ Les gustaría un café?
Biraz daha alır mısınız, efendim?
¿ Le gustaría algo más, señor?
Çay alır mısınız, bayanlar?
¿ Té, señoritas?
- Bir şey alır mısınız?
- ¿ Se les ofrece algo?
Bu şekilde alır mısınız yoksa bir poşete mi koyayım?
Está bien así o te los envuelvo?
Bazen, bir şeylere çok alışırız. Anne babamızın birbirini sevmesi gibi. Bunun değişebileceği aklımıza bile gelmez.
Escucha Alex, en ocasiones estamos tan acostumbrados a que las cosas sean como son, como que nuestros padres se quieren, que no podemos imaginar que puedan ser de otro modo ;
Doğurttuğum o güzel çocuğu görmeye hazır mısınız?
¿ Están listos para ver al hermoso bebé al que recibí?
Günümüzde, Mars'ın elimizdeki en iyi uydularla çekilmiş fotoğraflarına baktığımızda ilk Mars görevlerinden aldığımız mesajların aynısını alıyoruz. Bu da günümüzde Mars'ta sıvı hâlde su bulunmadığıdır. Ancak geçmişte orada su bulunduğuna dair neredeyse kesin kanıtlar var.
Cuando miramos Marte hoy, en nuestras mejores imágenes satelitales nos dan el mismo mensaje que tuvimos en la primera misión a Marte y es que no hay agua líquida en el planeta actualmente pero hay pruebas prácticamente indiscutibles de que hubo agua en el pasado.
Ve tatlı bayan Karanlık Acı hepsini sonra benden alır. Oscar döneminde bazen haftada 2 kez. Her koparışı bir şekilde dengeleri düzenliyor, beni hayatta tutuyor, anladınız mı?
Cuando la dulce dama del dolor oscuro me lo saca dos veces durante la temporada de los Oscars cada mordisco restaura el balance, me hace más real.
Eğer varlığımızın kanıtı olarak bir şey bırakmışsak tam Güney Kutbunun altında gizemli bir şekilde saklanmış donmuş bir mersinbalığı bulacaklardır.
Hace mucho frío. La caldera de lava está ahí abajo, con toda esa energía, y aun así tenemos que traer generadores eléctricos al borde del cráter.
Yumurta alır mısınız.
- ¿ Quieres comprar huevos? - No.
Olanları kurula anlatır mısınız?
¿ Podría contarle al comité lo qué ocurrió, por favor?
Hayal edebiliyor musunuz? Protonların ışık hızının % 99'u gibi bir hızda çarpıştırılması hepsi bir parçacığı bulmak için ki o parçacık Yaratıcı'nın evreni nasıl yarattığını açıklamada bütün fizikleri birleştirmeye bizi bir adım daha yaklaştıracaktı.
Imagina protones chocando al 99.99 % de la velocidad de la luz todo para localizar un simple fragmento que nos llevaría un paso más cerca de unificar toda la física explicando cómo el Primero creó el Universo.
arada bir... iki insan buluştuğunda, kıvılcım olur... ve evet, Bones, erkek yakışıklı ve kız da güzeldir... ve belki ilk olarak gördükleri tek şey budur... ama sevişmek... sevişmek... bu iki insanın bir bütün olmasıdır.
Y sí, "Huesos", él es guapo y quizá sea lo único que veas al principio. Pero hacer el amor... Hacer el amor...
Aaah, sanırım yakışıklılar listesini biraz aceleye hazırlamışsınız!
Estaba pensando que quizá votasteis un poco... a la ligera al chico más guapo.
Onlara okul saldırısında yakalayacağımız tüm El Kaide militanlarını vereceğiz.
Pero les hemos ofrecido un trato. Les daremos a todos de Al-Qaeda de lo dela escuela y se quedarán quietos.
Dolphin'in Plaza veya Carlyle kadar prestijli olmadığının farkındayım. Ama yüzde doksan kapasiteyle çalışırız.
Yo sé que el Delfín no tiene la reputación del Plaza ni del Carlyle, pero operamos al 90 % de nuestra capacidad.
Uzun yıllar önce atalarımız özgürlük adı altında bu kıta üzerine yeni bir ulusun temellerini atmış ve tüm insanların eşit olduğu savını ortaya atmıştır.
Hace ocho décadas y siete años, nuestros padres hicieron nacer en este continente una nueva nación, concebida en la libertad y consagrada al principio de que todos los hombres son creados iguales.
- Alır mısınız?
¿ Sidra?
- Alo, hatta mısınız? - Hayır, sağ olun.
- Hola. ¿ Sigue al teléfono?
Yalnız... bana annemin boşandıktan sonra çıktığı adamı Rockin'Randy'yi hatırlatıyorsun. Sörf dükkanı çalıştırıyordu. Çakmaktaş'lardaki Bam Bam ile senin karışımın gibi biriydi.
Es que me recuerdas... al novio de mi madre tras su divorcio, Rockin'Randy, tenía una tienda de surf y era una mezcla de ti... y Bam-Bam, el de los Picapiedra.
Sokakta gördüğünüz herkese dağıtır mısınız onu?
¿ Los regalamos al primero que pase por la calle?