Asılın перевод на испанский
7,329 параллельный перевод
Tebrikler ama serbest bırakmayı umduğu asıl mahkûm bu olduğundan aramanın artık iptal edilebileceğini anlayabilirsiniz.
Enhorabuena. Pero desde que ese es el prisionero que ella esperaba liberar, puedes ver que... que la búsqueda puede suspenderse.
Uygulamalı holografiklerin sözcüsü şirketin ilerleyen saatlerde bir ifade yayımlayacağını söyledi. Şu an için asıl endişeleri personellerinin güvenliğiymiş.
Un vocero de Applied Holographics dice que la empresa emitirá un comunicado más tarde y que su principal preocupación ahora mismo es la seguridad del personal.
Ve ayrıca üçüncü sınıflar için üniversite hazırlık takımları açıyoruz, asıl gösteriden önce biraz çeşitlenmeye ihtiyacı olduğunu düşünenler için.
Y también tendremos un grupo junior de preparatoria para los que necesiten un poco de preparación antes de que estén listos para el gran momento.
- O mührü kırarsanız ikiniz de asılırsınız.
Si rompen ese sello... ambas serán colgadas.
Sonuçta ceza avukatlığı asıl alanınız değil.
¿ Las leyes penales no son lo suyo, verdad?
Peki. Bu olmadan olmaz, bunların hiçbiri olmaz. Yani onları yemek istemememin asıl sebebi, eğer bir kere yemeye başlarsam hepsini bitireceğimi bildiğimdendir.
Vale.
Asıl merak konusu ise Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Kongreden bu tasarının geçirilip geçirilemeyeceği.
Lo que queda por verse es si un Congreso controlado por los republicanos cooperará en la implementación del programa.
Senin asıl istediğin Kafkasya'nın hemen güneyine asker yerleştirmek.
Lo que me está pidiendo es que su ejército esté al sur del Cáucaso.
Asıl sormanız gereken, bu gece Senatör Giallo ile buluşacağınızı nereden bildiğim.
Lo que debería preguntar es cómo supe que se encontrará con el senador Giallo esta noche.
Asıl şimdi saçmalamaya başladın.
No digas locuras.
Asıl evrakların hepsi kopyalanıp dosyalanacak.
Todos los originales deben copiarse y archivarse.
Ancak asıl soru düğün gecesinde kadın tek başına nehir kıyısında ne yapıyordu?
Pero la verdadera pregunta es : ¿ qué hacía ella por el río, sola, en su noche de bodas?
Olayın asıl nedenini öğrenmeliyiz.
No necesitamos saber nada más.
Ancak asıl mesele çıkar ve çekilen acının dengesini kurmaktı.
Pero era una cuestión de equilibrio el beneficio contra el dolor.
Canını yakacak bir şey duymak ister misin? Sana asla yalan söylemem çünkü gerçek, asıl gerçek şu ki o kızı deli gibi sevseydin imparatorluğu, parlak kariyerini bir kenara bırakır ve o kızın kollarına koşardın.
, esto va a doler, pero nunca voy a mentirte, porque la verdad es, la verdad real es, que si realmente la hubieras querido, al diablo tu carrera y el maldito Imperio, al diablo con "mi brillante carrera", deberías haber dejado todo y correr.
- Hayır. Steroit. Her yerinde kıl çıkmasını ve klitorisinin aşırı büyümesini dert etmiyorsan tabii.
Esteroides, siempre que no te importe... tener un montón de vello en el cuerpo y un clítoris enorme.
Sanırım buradaki asıl soru sen nasıl bir hıyar gibi soğukkanlısın?
Creo que la pregunta real aquí es ¿ cómo tú estás fresco como un pepino?
Sonra da asıl adamın avukatı bu hükümsüz tutuklamayı davayı düşürmek için kullanacak.
Entonces el abogado del tipo de verdad utilizará ese arresto anulado - para tirar el caso por el suelo.
Ya da asıl adamı bulmak için beni görevlendirir sonra da övgüleri sen alırsın.
O puedes delegar en mí para encontrar al tipo de verdad por ti y luego puedes llevarte el crédito.
Ama asıl konu, tüm bunların bir yalan üzerine kurulu olması. Pekâlâ?
Eso no es... el punto es que todo esto... se basa en una mentira.
Asıl el yazısını taklit etme konusunda biraz geliştim.
He desarrollado cierta habilidad en duplicar la letra original.
Chandler'ın asıl senin kim olduğunu
ha sido un gran placer
Liberty Rail'ın eski bir çalışanı kazanın asıl nedeninin örtbas edildiğini söylüyor.
¿ Qué? Un hombre que trabajaba en Liberty Rail dice que la causa real del accidente se encubrió.
Gizli bilgileri dış devlete gönderme suçundan casus olarak asılıcaksın.
Pueden ejecutarte por espionaje por enviar información clasificada a un gobierno extranjero.
Asıl karını kaybetmek hoşuna gitmezdi.
Te gustaría menos si perdieras a tu mujer.
Asıl mesele, sermayemin daha fazlasını ona emanet etmeye hazır mıyım?
Más concretamente, ¿ estoy yo preparado para confiarle más capital?
Asıl sen onu zekaları yerine adlarını kullanan ahmaklarla aynı kefeye koydun.
Lo tomaste por uno de esos malcriados idiotas que negocian con su nombre en vez de su ingenio.
Nasıl yapıyor bilmiyorum ama kadın aşıklarının iliğini kemiriyor.
¡ No sé cómo, pero le succiona la vida a sus amantes!
- Asıl adın ne? - Brian.
¿ Cuál es tu nombre de pila?
- Tavandan asılı olmasını mı diyorsun?
¿ Quieres decir colgando de un ventilador de techo?
İkisine birden sahip olamazsın. Bu yüzden oyalanmayı bırakmalısınız, ve adli kanıtların nasıl hatalı olduğunu bize söyleyin, yalancı şahitlik, aşırı güçten suçlu olduğunuzu kanıtlaarı kurcalayarak,..... telkin edemezsiniz.
No pueden ser las dos cosas, así que debería dejar de andar por las ramas y decirnos como es posible que la evidencia forense sea incorrecta, y no comportarse de una manera que sugiere que es culpable de uso excesivo de fuerza, perjurio,
Gay olsaydın genelde iyi olurdum, fakat asıl konu...
Quiero decir, no hay absolutamente nada de malo en ser gay. Estaría totalmente bien si estuviera,
Diego asıl tasarımını değiştirip Lenin ekledi ve işçilerle birleşti.
Diego cambió el diseño original y agregó a Lenin junto a los obreros.
Konuşmanın asıl olayı sesinde duygu olmamasıdır.
La meta de las preguntas, es hacer que suene sin emociones.
Onunla takılmamızı sağladığın için asıl sen aşağılıksın.
Tú eres la cretina, por hacernos salir con él.
Asıl sır, yapabileceğimiz şeyleri düşündüğümüzde ne kadar az zamanımız kaldığını anlamak.
El secreto para hacer todo lo que eres capaz de hacer es entender que tenemos muy poco tiempo.
Az kalsın vurulacak olmam, ya da konuşurken ki duygusuz suratının olması, ya da PayPal benim fikrim olduğu halde ben yapana kadar senin yapmış olman olabilir. Ama asıl gerçek bu kasaba senin için hazır değil.
Podría decir que es por haber sido disparado, o la falta de emociones con la que hablas, o el hecho de que PayPal fue mi idea, y estaba apunto de hacerla cuando viniste con ella, pero la verdad es que esta ciudad no está preparada para ti.
Asıl benim dediğim yapılmazsa Dahlia'nın lehine olacak.
No hacer lo que te digo juega en sus manos.
An itibariyle konum olarak benimle aynı bir asır boyunca yalnızca bir yıl hayatta kalıyor. Gerçek ölümsüzlüğe sahip olabilmek adına bu kısıtlamadan kurtulmak istiyor. Bu sebeple kızının güçlerini kendine almak için buraya gelecek.
Ahora, ella es como yo, limitada a un año de vida en un siglo, pero ella quiere ser libre de esa restricción, para obtener la verdadera inmortalidad, y es por eso que vendrá aquí, atraída por tu hija
Daha evvel defalarca açıkladığım gibi kardeşim Cezayir'de bulunmamın tek sebebi yeni müttefikler edinmek. Ayrıca kardeş kılığındaki ve asırlık kafadan kontak Dahlia teyzeyi de düşününce çabalarımı takdir etmeni tarafımca münasıp görmekteyim.
Como ya te he explicado repetidamente, hermano, mi presencia aquí en Argel es puramente para congregar aliados, y dados los enemigos que tenemos ya, en forma de hermanos rebeldes y ancianas y maníacas tías Dahlias, creí que aplaudirías mis esfuerzos.
Al Sah-him kılıçlı kadının aşılı olduğunu söyledi, onu başka odaya götürün. Hayır!
Al Sah-Him dijo que la espadachina está inoculada, así que puedes llevártela a otra cámara.
Sen cesaret vermeseydin Norman asıl tarafını belli etmeyebilirdi.
Sin tu aliento, Norman no hubiera mostrado su verdadero ser.
- Asıl aradığın için ben teşekkür ederim.
Bueno, gracias por llamar.
Hayır, asıl sen ne yaptın, Jackie? !
No, ¡ ¿ qué coño, Jackie?
Her yarışın asıl kazananı kim biliyor musun?
¿ Sabes quién ganó cada carrera? Las compañías de publicidad.
Claire ile aramdaki asıl fark, elbette çarpıcı güzelliğini bir yana koyarsak, bu kelimenin anlamını gerçekten bilmesi.
La diferencia principal entre Claire y yo además de su espectacular belleza, claro es que ella de hecho sabe lo que la palabra significa.
Asıl o aptal. Ayrıca aptal olup babamın gitmesine izin verdiği için annemden de nefret ediyorum.
¡ Y odio a mi madre por ser estúpida y vieja y dejar que mi padre se fuera.
Lucious, bu şarkı bir kadına aşık olan ama karşılığını alamayan bir adamla ilgili.
Lucious, la canción trata sobre un hombre enamorado de una mujer que no le ama de vuelta.
- Bunun için nasıl asılmadın merak ediyorum.
Es un milagro que no te ahorcaran.
Ama Tully'nin bu saçmalıklarına bu kadar uzun süre vermek bence senin asıl korktuğun şey Bayan Cardenas'ın ve komşularının başka bir yol bulacağından korkuyorsun.
Pero han tolerado tanto la mierda de Tully que creo que ustedes tienen miedo de que la Sra. Cardenas y sus vecinos encuentren una forma de quedarse.
Ayrıca numaranızdan aldığım mesajın asıl kaynağını takip etmemiz mümkün değil.
Tampoco hemos sido capaces de rastrear la verdadera fuente del mensaje que recibí desde su número.