Bıg перевод на испанский
27,713 параллельный перевод
Bıyığın yüzünden acımış olmalı.
Apuesto a que eso duele con ese bigote.
Çocuk bezi bıraktığında sen bez giyiyor olacaksın.
Es decir, piénsalo. Para cuando este hijo dejé los pañales, tú estarás en ellos.
O bağlılığı ailem öldüğünden beridir hiç hissetmemiştim ve Nasima'yı arkada bırakacak da değildim.
No había sentido esa clase de pertenencia desde... desde antes de que mis padres murieron... y yo no estaba a punto de salir Nasima atrás.
Eğer psikopatın teki değillerse ki olsalardı fiziki değerlendirmede gözükürdü silahtan ve mermiyi Bardot'un vücudundan çıkarmak için kullandığı bıçaktan dolayı kendilerini rahatlatmak için vicdanlarıyla uzun karanlık bir gece harcamışlardır.
Y salvo que sea un sicópata... lo que sabríamos por su evaluación... pasaron una larga noche afectados, recordando el disparo y el cuchillo que cortó el cuerpo para sacar la bala.
Gerçeği söylemeye başladığın an bırakırım.
- Cuando diga la verdad.
Bugün bıraktım onların fanlığını.
Entonces dejaré de ser fan de ellos.
bunlardan birine sahip olcağımı bilseydim kendimi daha önceden kötürüm bırakırdım anladım ait olduğun yerde seni tekrar görmek güzel kurbanınz zengin olmasından bahsediyodun yalnızca araba tamircisindeki sekreterin tanıklığına bakarak bu sonuca varmakta emdişeliyim sahici?
Si hubiera sabido que ibas a conseguir uno de esos, me habría paralizado a mí mismo hace meses. Lo conseguí. Es agradable verte de vuelta aquí donde perteneces.
bu el ilanları dr pamela gould hedef alıyor işte bu da kurbanın neden leah morinoyu hedef almayı bıraktığını açıklıyo erkekler şimdi dr.
"Hombres, si están circuncidados en contra de su voluntad, pueden luchar." Estos folletos están dirigidos a una Dra. Pamela Gould.
Biri yaşamayı bırakmak için onlar baktığında, zorunlu olarak izlemeye.. trübünde çevrelenip beklemeye zorlamalıdır.
Uno debe obligar a los demás a dejar de vivir el tiempo que estén mirando, obligarlos a convertirse en una audiencia, organizarlos alrededor de ti en las gradas.
Bıraktığını söyleme, Whitney.
No me digas que dejaste de ir, Whitney.
Hakimin bir ipucu bıraktığını mı düşünüyorsun? Eddie'nin El Salvador'daki düşmanlarından biri?
¿ Crees que el juez le pagó a uno de los enemigos de Eddie en El Salvador?
Sürekli daireler çizip, başladığım yere dönüyorum, ve bu yüzden dedektif Kutter'ın bıçaklandığı yer hakkında faydalı şeyler bulmak için yardımın gerek.
He estado andando en círculos, revisando cada pista, y me vendría bien tu ayuda para averiguar más información sobre la propiedad donde el agente Kutter fue apuñalado.
Görünüşe göre Dedektif Kutter'ın bıçaklandığı arsa Holmby Hills adresine kayıtlı bir paravan şirkete ait.
Parece que la propiedad donde el detective Kutter fue apuñalado pertenece a una empresa fantasma con una dirección en Holmby Hills.
- Bıraktığın için sağ ol.
- Gracias por llevarme.
Bıraktığınız için teşekkürler.
- Gracias por el aventón.
Aldığım gibi bornozundan aşağı bırakacağım.
Pondré esto debajo de tu bata.
Beni arkada bırakmadığın için sağ ol.
Gracias por no abandonarme.
Arkanda bıraktığın parçalanmış ruhları cidden göremiyorsan Ray sana yardım etmem mümkün değil.
Si no puedes ver el rastro de almas rotas que dejas a tu paso, Ray, no hay nada que pueda hacer para ayudarte.
İçkiyi bıraktığını sanıyordum.
Creía que ibas a dejar de beber.
Dava düşüp Bay Belikov serbest bırakılmadığı sürece anlaşmanın size ait kısmına uymak durumundasınız.
Hasta que no se retiren los cargos y el Sr. Belikov sea liberado, usted está comprometido con la parte del trato.
Kendini kandırmaya başladığın ve tutmaya niyetli olmadığın sözler verdiğin için kaybettin. Ayrıca etrafındaki insanlar kötü alışkanlıklarını bırakman için seni zorlamaktan korktuğu için kaybettin.
Perdiste porque empezaste a mentirte a ti mismo e hiciste tratos que no tenías la intención de mantener... y porque la gente de tu alrededor tiene miedo de obligarte a que corrijas tus putos malos hábitos.
Serbest bırakıldığında umarım ofisimde görüşmeye devam ederiz.
Cuando quedes libre, espero que podamos seguir viéndonos en mi despacho.
Gördüğüm rüyada ben boğulurken mücadele etmeyi bırakmıştım. Sonunda koy verip çırpınmayı bıraktığımda hayatta kaldım.
En ese sueño que tuve, cuando me ahogaba, no fue hasta que no dejé de luchar, hasta que no me rendí, y dejé de pelear... que no sobreviví.
Bir miras bırakmak niyetindeyim. Bunun standardı Tanrı tarafından çizilmiş. Dünyayı ve insanoğlunu kendi suretinden yarattığı vakit.
Mi intención es dejar un legado con los parámetros que Dios dispuso cuando creó la Tierra y al hombre a Su imagen y semejanza.
Görevdeyken yaptığım bazı şeyler peşimi bırakmıyor. - Beni öldürmeye çalışıyorlar.
Algunas cosas que hice de servicio se vuelven contra mí y hay gente que intenta matarme.
Kapıyı açık bıraktığımda, sığırlar bile senden kaçmaya çalıştı.
¡ Dejé la tranquera abierta, y hasta las vacas huyeron de ti!
- Ateşi düştü, en son bıraktığımda çizgi film izliyordu.
La fiebre le bajó, estaba viendo dibujos animados cuando me fui.
Küçükken çok şeyler yaşadığını biliyorum ama er ya da geç çocukluğunu suçlamayı bırakmalısın.
Sé que tu infancia fue difícil, pero no puedes usarla como excusa.
Ardından pasaportumu alıp banka hesaplarımı boşalttım. İnandığım her şeyi bırakmaya hazırdım....... çünkü sensiz bir hayatı hayal bile edemiyordum.
Tomé mi pasaporte, saqué mis ahorros... estaba listo para abandonar todo en lo que creía... porque no podía imaginar una vida sin ti.
Bak, bilmeni istiyorum, beni bıraktığında bu iş biter... bir daha seni rahatsız etmeyeceğim.
Mira, sólo quiero que sabe, cuando usted me dejara, Es que... yo... no no molesten nunca más.
Gelip balığı bıraktığında...?
Cuando volviste y tiró el pez abajo...?
Lola İngiltere'ye vardığında serbest bırakılmaları gerekti ama bir şey duymadım.
No me puedo imaginar que busques eso. ¿ Por qué dirías eso entonces?
Egonla oynayıp, seni henüz hazır olmadığın... -... bir şeyi yapmaya mecbur bırakıyor.
Está tratando de reproducir en su ego para conseguir que haga algo antes de que esté listo para hacerlo.
Şükran Günü'nde bizi mirasından mahrum bıraktığını söyledi kendisinden daha çok, parasına önem veren bir avuç şımarık nankörmüşüz.
Ella nos dijo en Acción de Gracias nos estaba cortando, dijo que estábamos un montón de ingratos estropeados que se preocupaba más de su dinero que en ella.
Mirasçılarının peşini bıraktığını mı sanıyorsunuz?
¿ Crees que sus herederos no lucharon eso?
Derek O'Neal telefonunu işyerinde bıraktığını fark ettiğinde arkadaşlarıyla dışarıdaymış.
Derek O'Neal estaba fuera con sus amigos cuando se dio cuenta
Grup üyeleri onu ertesi sabah bulmuş. Göğsünde bıçak yaraları varmış ve beş bin dolarlık bilgisayarı alınmış bu yüzden dedektifler soygunun kötü sonuçlandığını düşünmüşler.
Los miembros de su grupo lo encontraron a la mañana siguiente, herida de arma blanca en el pecho, unos cuantos miles de dólares en equipos pasados, por lo que los detectives que la cogió pensó fue un robo que salió mal.
En son kaldığı kıyıya gidip Dean'i uyaran bir mesaj bırak.
Vuelve a su último puerto antes de que ella embarcara, deja un mensaje para que lo sepa Dean.
Benim bıraktığım mesajı bulana kadar mühürleri bulur.
Es tan probable que encuentre la protección... como cualquier mensaje que yo mande.
Candace'in anneannesinin yüzüğünü nereye rehin bıraktığını söyle.
Para y dime dónde empeñaste el anillo de la abuela de Candace.
Bir yığın bezi burada bırakma sebebini anlayamadım.
Es que no sé... No sé por qué... dejaste una pila de trapos ahí.
Barı kapatmam gerekiyordu. Bir yığın bezi orada bıraktım. Barı açmadan toparlarım.
Eh, tenía que cerrar, y sí, quedó esa pila de trapos que dejé, y la voy a limpiar antes de que abramos.
Bay Wittel bir vasiyet bırakmadığı için ortak hukuk uygulanacak.
Como el Sr. Wittel, no ha dejado testamento... se debe aplicar el derecho común.
Ortak hukuk da tüm çocuklarına eşit olarak bıraktığını söylüyor. Ve bir yıl geçtikten sonra bu ikisi işletmeyi sabit şekilde zarara geçirdiği için ortak olarak kontrolü ele alma ve çözme hakkım doğuyor.
El derecho común dice que él se lo dejó... a todos sus hijos por igual, por defecto... y que después de un año... dado que estos dos han permitido que el negocio decayera... yo como socia tengo derecho a tomar control... del negocio para disolverlo.
Bu sikik mekânın ailemizde bıraktığı acılardan?
Todo el sufrimiento en este jodido lugar en la familia?
Eve bıraktığın için sağ ol.
Gracias por traerme a casa.
Kırdığım şeylerin parasını bırakırım.
Dejaré un cheque por todas las cosas que he roto.
Tabak hazırlığına kendimi kaptırmışım bıçağıma doğru yanaştığını görmedim.
Estaba tan concentrada emplatando, que no le vi. Corrió directo a mi cuchillo.
Fırçayı bırakıp ayağa kalktığını duydum. Kalbim küt küt atıyor. Sonra durdum, yani dondum.
Me dejé gemir más fuerte, y ahora lo escucho bajar al pincel, pararse, mi corazón está latiendo, Yo... yo... paro, quiero decir, me congelé.
Natanz'a girmediler çünkü yeterince agresif değildi hava mesafesini atlayamadılar ve / ya da iki, saldıranın bıraktığı veri onları tatmin edecek kadar iyi çalışmadı, belkide yeterince patlayıcı değildi.
Uno, que no pudieron entrar a Natanz con esa primera versión porque no era lo suficientemente agresiva no podía cruzar la barrera y / o dos, la carga explosiva no funcionó de manera correcta no funcionó para su satisfacción, no fue lo suficientemente explosivo.
Kulübü tamamen bıraktığını sanıyordum.
Creía que ya no le gustaba el club.