Celeste перевод на испанский
996 параллельный перевод
İzledin bu son bozgunu sadistçe, Sen de gök mavisi balkonundan. "
Desde tu balcón celeste sádicamente crispado ¡ De haber observado tan sólo hasta el final!
Kutsal Majesteleri, gelecek ay, talipler kraliyet prensesiyle evlenmeye çalışmak için Bağdat'a gidecekler.
Celeste Majestad, en la próxima luna los pretendientes deben ir a Bagdad, buscando el matrimonio con la princesa real.
Kutsal Majesteleri, prensesin batıl inancı, o gül ağacının merkezinde toplanıyor.
Celeste Majestad, la superstición de la princesa se centra sobre el rosal.
- Merhaba, Celeste.
- Hola, Celeste.
Teşekkür ederim, tam tersine Celeste.
Gracias, Celeste, lo mismo digo.
Teşekkür ederim, Celeste, ben buradan alırım.
Gracias, Celeste, yo continuaré.
Dalgalan cennetin rüzgarı!
¡ Agítate, viento celeste!
Teşekkürler, Celeste.
Gracias, Celeste.
Bana gönderilmiş olan sen...
- De cielo azul celeste... y rosa. Tu que me fui... Tu que me fui...
Gümüşi bir renk ya da çok açık mavi.
Un Gris Perla o un celeste claro.
Kont bağnaz bir dindarmış. Sevgili eşi Celeste'nin gizliden bir Huguenot olduğunu öğrenince artık onun için hiçbir şey ifade etmez olmuş.
El conde era un fanático y cuando descubrió que su esposa Celeste era hugonote, dejó de existir para él.
Nasıl da severdi annemi. Esen yellerden sakınırdı yüzünü.
Tanto amaba a mi madre que odiaba que el hálito celeste rozase su rostro en demasía.
Hava mekaniği ile ilgili bir problem.
Es un problema de mecánica celeste.
Bir akşam, yaz günlerinin kavurucu güneş ışıklarını izlerken... her yerde sessizlik hakimken, cennetin kapılarına uzanan yoldaydık.
Una noche, tras un abrasador día de verano de luz cegadora... el silencio era sobrecogedor, y llegaba hasta la bóveda celeste.
İlahi samanlıktaki iğneler gibi...
Agujas en un pajar celeste.
Marie Celeste diye bir gemiyi duydunuz mu hiç?
¿ Has oído hablar del Marie Celeste?
Denizcilik tarihi Marie Celeste'lerle doludur.
La historia marítima está llena de Marie Celestes.
Ufukta harika bir cennet, bizlere parıldıyor.
Tu amanecer es hermoso en el horizonte celeste.
Ne var, Celeste?
- ¿ Qué ocurre, Celeste? - Li Kwan, Srta. Anne.
- Celeste!
- ¡ Celeste!
Celeste!
¡ Celeste!
Celeste de hala orada.
Celeste también sigue allí.
Celeste. "
Hasta mañana. "
Mayıs ayında gökyüzü açık maviydi.
En mayo el cielo estaba celeste
Altın bir taç takmıştı ve çiçek desenli mavi bir elbisesi vardı, yalın ayaktı ve elleri narindi.
Con su corona de oro y su túnica azul celeste. Llevaba al Niño y le estaba enseñando a caminar.
Mavi pelerini ve altından tacıyla oradaydı.
Con su corona de oro y su túnica azul celeste.
Çarın soyu, diğer tüm soyları gölgede bırakır. Tıpkı gökteki kartalın, yerdeki meşeyi gölgede bırakması gibi.
La casta del zar... es como el tamarindo celeste.
Sovyet Halkının elleriyle yarattığı yeni gök cismi.. 4 Ekim 1957'de gökyüzüne çıktı.
Un nuevo cuerpo celeste creado por las manos del pueblo soviético, apareció en el cielo el 4 de octubre de 1957.
Gemi bir gök cismi haline gelmişti.
La nave se ha convertido en un cuerpo celeste.
Katedralin ilahi korusu onun için ateşin içinden bile geçeceğim sevgilim için meleklere özgü ilahiler söylüyor.
A ella, por quien andaría sobre el fuego... el celeste coro de la gran catedral canta con voces de música angélica.
Ölüm kayar mı göğün zemininde
¿ Tiene la muerte la misma gracia deslizándose por el parque celeste?
- Mary Celeste.
El Mary Celeste.
Mary Celeste mi?
¿ Mary Celeste?
Şimdi de Polaris gökyüzü kalemimi bulmalıyım!
¡ Vamos a ver a mi bolígrafo celeste Polaris!
Bulmacacı'nın Polaris gökyüzü kalemiyle vuruldular.
Les derribó un bolígrafo celeste Polaris.
İyi geceler tatlı prens ve meleklerin uçuşları dinlenenlere şarkılar söylüyor.
Buenas noches, príncipe. Que los coros angélicos te acompañen al celeste descanso.
Hey Celeste, geldik.
Hola Celeste, aquí estamos.
Raymond'ın arkadaşım olup olmaması ya da Celeste'nin ondan daha iyi bir adam olması neyi değiştirir?
cuál es la diferencia entre que Raymond es mi amigo y Celeste es un hombre mejor que él?
... arınan ruh ölümden sonra semavî ikametgâhına dönebilsin.
Para que el alma purificada pueda volver después de la muerte... A su estancia celeste.
Pembe, açık mavi ve natürel.
rosa, celeste o "natural".
Tıpkı gökyüzündeki metal ve az bulunur bir kuştu.
Como un pájaro de un raro metal celeste.
Bana doğru ilerliyordu ışıkla birlikte, göklerin ruhani ışığını andırıyordu.
Avanzó hacia mí envuelta en una luz, como si tuviera un resplandor celeste.
- Koyu sarı ya da açık mavi olsun demiştik.
Lo decidimos así, amarillo o celeste.
- Koyu sarı ve açık mavi.
Amarillo o celeste.
Costantino gökyüzü mavisiydi!
Para mí Constantino es celeste.
Başımın üstünde dolaşan bu gece kadar görkemli sanat için cennetten gelen kanatlı bir haberci gibi
Pues al alzar, para verte, la mirada, tan radiosa me apareces... como un celeste y alado mensajero.
Ama söyle bana, ve makul ol... Nasıl bilebildin, Dünya'nın ayı kadar büyük... semavi bir cismin gezegenimize yaklaştığını nasıl bildin?
Pero decime - y decime con sensatez - cómo sabías, como incluso podrías predecir que un cuerpo celeste del tamaño de la luna de la Tierra se está acercando a nuestro planeta.
Bu bir Marie Celeste.
Es una María Celeste.
Gökyüzü mavisi!
¡ Celeste!
Hayır, gökyüzü mavisi değil!
No, celeste no.
Fulvio bunun mutluluğun rengi olduğunu söylerdi.
El celeste es el color de la felicidad, decía Fulvio.