Debo перевод на испанский
83,164 параллельный перевод
- Seninle konuşmalıyım.
- Debo hablarte un minuto.
Artık Witchita'dan ayrılmalıyım Elise.
Y ahora debo dejar Witchita.
Evden ayrılıp beni koruyacak içgüdülerim ve yedi duyumla maceralara yelken açacağım.
Debo dejar mi hogar y aventurarme en la noche solo con mi instinto y mis siete sentidos como protección.
Evet, birazdan stüdyoya girmem lazım.
Sí, luego debo ir al estudio.
Gitmeliyim. Bensiz idare eder misin?
Debo ir. ¿ Estarás bien?
Şunu söylemeliyim ki, sesinin ağzından çıktığını duymak olağanüstü bir şey.
Debo decir que oír tu voz salir de tu boca es surreal.
Şunu söylemeliyim ki, seninle bu şekilde konuşabilmek çok ufuk açıcı oldu.
Sí, debo decir que poder hablar contigo así es muy reconfortante.
Sadece sipariş alamam, bazen de sipariş vermeliyim.
No puedo seguir cumpliendo órdenes. A veces debo darlas.
Evet, açım galiba.
Sí, debo de tener hambre o algo.
Şunu söylemeliyim ki, bana şey gibi geldin...
Debo reconocer que pensé que quizás eras...
Havaalanına dönüp biniş kartımı almam lazım.
Debo ir al aeropuerto a hacer el check-in.
Şu köpekleri gezintiye çıkarayım.
Debo ir a pasear a los perros.
Seninle konuşmalıyım.
Escucha, debo hablar contigo.
Gerçekten adım adım gitmeliyim.
Debo aplicar los pasos de verdad.
Seninle konuşmalıyım.
Debo hablar contigo.
Bu telefona bakmam lazım.
¿ Saben? Debo responder esta llamada.
Kapatmam gerekiyor.
Lo siento. Debo cortar.
- Bence bitirmeliyim.
- Creo que debo terminarlo.
Neden Kutup filminin parçası olmam gerektiğini bilmeli.
Quiero decirle por qué debo participar en la película del Ártico.
İşe dönmeden önce eve gidip üstümü değiştirmeliyim.
Debo ir a casa y cambiarme antes de ir a trabajar.
- Seninle görüşmemem gerekiyor.
- Se supone que no debo verte.
Aslında onu kontrol etmeliyim.
De hecho, debo irme a ver cómo está.
Gitmem gerekiyor.
Debo irme.
Sorun değil ama senden sorgulama esnasında telefonunu kapatmanı rica edeceğim, departman politikası böyle.
Está bien, pero debo pedirte que apagues tu teléfono durante el interrogatorio, es política del departamento.
Fakat sizi uyarmalıyım, tamamen iyileşmesi uzun zaman alacaktır.
Pero, debo advertirles, su recuperación total va a tomar tiempo.
Avukatım suçlu olduğumu söylemem gerektiğini ve 18 yaşına kadar ıslaevinde kalmam gerektiğini düşünüyor.
Mi abogada cree que debo declararme culpable y quedarme aquí hasta cumplir 18.
Gitmemiz lazım, Avukatlarımla görüşmem gerekiyor.
Tenemos que irnos, debo reunirme con mis abogados.
Dürüst olmam gerekirse, bugünlerde A.J.'ye kızgınım.
Bueno, debo ser honesta. Estoy algo enojada con A.J. estos días.
- Evet ama yine de ben götürmeliyim.
- Sí, pero debo acompañarte.
Konuştuğum herkes, asıl konuşulacak kişinin siz olduğunu söylemişti halbuki.
Y aun así todo el mundo con quien hablo me dice que usted es el hombre con quien debo hablar.
Oliver, Susan Williams'la yapacağın röportaj için seni hazırlamam gerektiğini söyledi ve olay uluslararası bir hal aldığı için burada kalmam daha güvenliymiş.
Oliver dice que debo prepararte para la entrevista con Susan Williams, y es más seguro para mí estar aquí que allí iniciando un incidente internacional.
Düşünüyorum, bunu onlara borçluyum.
Lo creo. Se los debo a ellos.
Sizlerden hiçbirine borçlu değilim.
No se los debo a cualquiera de ustedes.
Kim olmam gerektiğini bile bilmiyorum.
Ya no sé quién se supone que debo ser.
Ben böyle iyiyim ama şu orospu çocuğuyla bir ödeşmem gerek.
Estoy bien. Además, le debo a ese hijo de puta cierta venganza.
Bence Warner mevzusunu benim temizlemem gerekiyor.
Creo que Warner es mi desastre que debo limpiar.
Eğer suçlu bulunursam silah reformuna yardım ettiği için ona borçlu olduğum iyiliği yerine getiremem.
No podrá pedirme que le devuelva el favor que le debo por ayudarle con la reforma sobre el porte de armas si me destituyen.
Bu şeffaflık dolayısıyla, sanırım herkese Green Arrow'un yaptığını neden gizlediğim konusunda bir açıklama borçluyum.
Y en el espíritu de dicha transparencia, creo que les debo a todos una explicación del por qué encubrí lo que hizo Green Arrow.
Doğru. Zor kararlar verdiğin için sana yüklenmemeliyim, farkındayım ama ironiden söz açılmışken söyleyeyim.
Estoy de acuerdo en que no debo protegerte de tomar decisiones difíciles, pero ¿ quieres hablar de ironía?
Onun yüzünden geri dönmem gerekiyor. Geri dönmeliyim. Şu video.
Él es la razón por la que debo volver de la forma en la que tengo que hacerlo.
Özgürlüğümü Adrian Chase'e borçluyum.
Debo mi libertad a Adrian Chase.
Sanırım itiraf etmeyeceksin.
¿ Debo suponer que no vas a confesarlo?
Düğmenin üzerinde parmağımı tutmak zorundayım yoksa kronometre başlar.
Debo mantener el dedo en el botón o se iniciará el contador.
Galiba doğru yoldayım.
Supongo que debo ir por el camino correcto.
Ki bunun inanılmaz olduğunu söylemeliyim.
Lo que debo decir que era fantástico.
- Evet, gitmem gerek.
- Sí. Sí, debo irme.
- Bırakmam. - Gitmem gerek.
- Estrella de mar, debo hacerlo.
Tamam.
Debo ir a trabajar.
Ona borcum var.
Se lo debo.
Gitmem gerek.
Debo irme.
Çeviri : mbuyukler24 Trust No 1 İyi seyirler dileriz. Pekâlâ, işe gitmem gerek.
Bueno, debo ir a trabajar.