Dublin перевод на испанский
557 параллельный перевод
Çatışma Dolu Bir Gece Dublin - 1922
CIERTA NOCHE EN EL TURBULENTO DUBLÍN - 1922
Seni Dublin'den buraya bu kadar çabuk ne getirdi?
¿ Cómo volviste tan pronto de Deauville?
Son şişeydi o, Dublin'e kadar başka İrlanda viskisi yok ki.
Ésa es la última botella de whisky irlandés de aquí a Dublín.
- Biraz önce Dublin'e geri dönmüştüm.
- Ahora mismo estaba en el viejo Dublín.
Dublin'e geri dönmüştüm.
Ahí estaba, en el viejo Dublín.
- Ben de Dublin'liyim.
- Yo de Dublín.
" Lanet olsun cadıya! Onun zehirli yaratıklarıyla beraber. Dublin'dir adı bu diyarın.
"Huyan las arpías con su veneno blanco como en un infierno maldito y vuele el abrazo del amor..."
Dublin'dir adı bu diyarın. Güzeldir hepsi kızların.
En la ciudad de Dublín, donde las chicas son preciosas...
Bir keresinde o Dublin'e at gösterisine gidecekti.
Un día fuimos a Dublín a la feria de ganado.
Burada oturup eve bakacağım. Ve senin Dublin'de oyuna katılmana izin mi vereceğim?
¿ Cuidar de la casa mientras os divertís en Dublín?
Ben serbest yapmak için eski ülkeye geri dönen ilk adamım. Dublin de zengin olacağım.
Seré el primer inmigrante que regrese a la patria sin fortuna.
- Dublin trenini beklerken.
- A la hora del tren a Dublín.
Yarın Dublin'deki bir dükkan için anlaşma yapacaktım.
Estaba por cerrar un acuerdo en un negocio en Dublín mañana.
- Dublin'den mi, Bay O'Reilly?
- ¿ Viene de Dublín, Sr. O'Reilly? - Exacto.
- Dublin.
- Dublín.
- Dublin'den gelecek bey olmalısınız.
- Ah, ¿ es el caballero de Dublín?
Bir keresinde Dublin'de bir at gösterisindeydim ve Sheldon otelinde bir adamdan siyah iç çamaşırı giymem için telefon aldım... şahsen seni hatırlattı.
Una vez en Dublín, durante un show ecuestre me llamó... un hombre que quería vestirme con ropa interior negro.
Dublinli ufak, 55 kiloluk kızıl saçlı, kendisi Mississippi'yi uzunlamasına geçen ilk bayan.
procedente de Dublin, que ha sido la primera mujer en recorrer a nado el rió Mississippi.
Dublin, Trinity Koleji, 1880 mezunuyum.
Calificado, General. Facultad de Trinity. Dublin, 1880.
Madam, Dublin Körfezi'nden toplanmış sıcak kanlı İrlanda karideslerini aşağılamadığınız için teşekkür ederim.
Muy buenos. Señora, no insulte a estas cigalas irlandesas cogidas en la misma Bahía de Dublín.
Ben Dublin'de Merkez Hapishanesi'nde doğdum.
Nací en Dublín. En la prisión central.
- Demek Dublin'de eğlendiniz. - Hem eğlendim, hem eğlenmedim.
- ¿ Se divirtió en Dublín?
- Eee, Dublin'de neler gördün?
¿ qué vio en Dublín?
Dublin'de 15 gün kaldı.
Dos semanas en Dublín.
Dublin'e mi döneceksin? Yarın.
¿ Regresamos a Dublín?
Kendisi hiç şüphesiz şu anda Dublin'in geniş sokaklarında dolaşıyordur.
Y él, sin duda, camina por las calles de Dublín en este momento.
Dublin'den dişli adamlar getirtmek lazım buraya. - Zamanı gelince.
Tendré que enviarte algunos tipos duros de Dublín... cuando llegue el momento.
Dublin'i görmeye can atıyorum.
- Sí. Estoy entusiasmada con Dublín y todo eso.
Herhalde Dublin'de gideceğiniz belli bir yer yok.
Supongo que aún no tienen domicilio en Dublín.
Bundan iyisi can sağlığı! Hele Dublin'de!
No conseguirán algo mejor, en Dublín no.
Söyle, Dublin'de durum nasıl?
- ¿ Cómo va todo por Dublín?
- Dublin nasıldı? - Şimdi anneme söylüyordum.
- ¿ Qué tal por Dublín?
Dublin nasıldı, Eamonn?
¿ Qué tal por Dublín, Eamon?
Bizim işimiz Münih ve Dublin'deki gibi trafik problemini çözmek için metro yapmak.
Quisimos resolver el problema del trafico con un metro absurdo como el de Mónaco o Dublín...
Sonraları Dublin'e vardığımda... eşeği satmak zorunda kaldım.
Pero entonces, cuando llegué a Dublín, tuve que rematar el burro.
Daha önce hiç sahneye çıkmamıştım, fakat Dublin'dekilere... New York'ta ünlü bir yıldız olduğumu söyledim, ve bir şekilde onları inandırdım.
Nunca estado había sobre un escenario, pero en Dublín les dije que era una famosa estrella de Nueva York y por alguna razón me creyeron.
Bak, Dublin güzel bir yer.
Mira, Dublín está muy bien.
Evet, eğer Bay Barry özür diler ve Dublin'e giderse... bu meseleyi onurlu biçimde halledilmiş kabul edeceğim.
Sí, si acepta disculparse y se va a Dublín... consideraré el asunto honrosamente concluido.
Hem Dublin'e gideceğime, cehenneme giderim.
Y tanto me iré a Dublín como al infierno.
Dublin en uygun yer.
Dublín es el mejor lugar para él.
Dublin buradan atla beş gün mesafede.
Dublín está a cinco días a caballo de aquí.
Dublin'de bana bir şey olmaz anne.
Estaré bien en Dublín, madre.
Barry Dublin'e doğru yol alırken, kafası... tek başına kalan tatlı annesi ve geride bıraktığı evinden çok... bir sonraki gün ve günün getireceği sürprizlerle meşguldü.
Barry cabalgó hacia Dublín pensando no tanto... en la madre amante que quedaba sola ni el hogar que dejaba atrás... como en el mañana y las maravillas que le traería.
Düelloda bir İngiliz subayını öldürdüm, ortalık duruluncaya kadar Dublin'e gidiyorum.
Maté a un oficial inglés en un duelo, y me dirijo a Dublín hasta que pase la tormenta.
Dublin var. - Öyle mi?
Tiene que ir a Dublín.
Onu kemeriyle astılar..... Dublin'in 5 mil dışında.
Le colgaron con su propio cinturón..... a cinco millas de Dublín.
Dublin'deyken 21 yaşında Feis Ceoil'e girmiş.
A los 21 años hizo el Feis Coeli.
Sen Dublin'de doğmuş, Charles Kinnear mısın?
¿ Es usted Charles Kinnear... nacido en Dublín?
- Dublin'e ne için gidiyordun?
¿ Para que ibas a Dublín?
Dublin'de kutsanmış kentte Kızlar vardır dünya güzeli İlk kez gördüm
" En la bella ciudad de Dublín donde las muchachas hermosas son como un jazmín allí vi con mis ojos a la dulce Molly Malone que tiraba y tiraba de su carretón por la calle estrecha o por un callejón pregonando mariscos...
En iyi tarafı Dublin değil, ha?
- ¡ Claro! Aunque Dublín no es lo mejor.