Eser перевод на испанский
1,847 параллельный перевод
GEIGER SAYACI HIZLICA TIKIRDIYOR. Bu kağıt parçası kayda değer bir eser.
Este pedazo de papel es un artefacto notable.
Hey genç, dağa ders çalışmak için çıktın ama sende neden mürekkep kokusundan eser yok merak ediyorum?
Oye chico, se suponía que estudiarías en la montaña pero... me pregunto ¿ Por qué no hay rastros de tinta negra en ti?
Yok, burada İngiliz edebiyatına ait bir eser göremiyorum.
No, no consigo encontrar literatura británica por aquí.
Erken tarihin her dönemine ait tarihi eser var.
Aquí hay objetos de todas las culturas de la antigüedad.
Kurgusal bir eser miydi?
¿ Una obra de ficción?
her duruşun letafet verir havada muhabbet eser
Hay una gran belleza en cada uno de tus gestos. El amor flota en el aire.
Yerimizde yeller eser.
Y nuestro lugar no nos vuelve a ver.
Şüpheden eser yok.
Estoy totalmente libre de dudas.
Medeniyetten eser yok.
No hay señas de civilización.
Burada bir psikopattan konuşmuyoruz Gaddarlıktan bir eser yok ortada.
Pero no hablamos de un psicópata, no hay elementos de crueldad.
Güzel bir eser yarat ve yayınlamayı redded, bence bu...
crear obras maravillosas y entonces... negárselas al público, lo que creo que es...
Juan Antonio bütün fahişelere arkadaşça davranıyordu ve onların harika bir eser konusu olabileceklerini düşündü.
Juan Antonio era amigable con todas las prostitutas y creía que podían ser modelos fabulosas.
Buranın tarihi eser olduğuna dair bir başvuru yapabiliriz.
Esta es la solicitud para convertirlo en un monumento histórico.
Belki de son yüz yılda yapılan kazılarda bulunan en hayret verici arkeolojik eser... Ürdün'ün güneyinde yer alan Kayıp Şehir Petra'dır.
Uno de los hallazgos arqueológicos más impresionantes de ese siglo, en realidad, de cualquier siglo, fue el descubrimiento al sur de Jordania de la "ciudad perdida" de Petra.
Güzel de yaptım, ama tamamen eser hırsızlığıydı.
Saqué buena nota, pero era un plagio en toda regla.
Turtadan eser yoktu.
100 % libre de pastel.
Aynı inancı paylaşıyoruz, soyumda korkudan eser yoktur.
Compartimos la misma creencia, no hay miedo en mi sangre.
Soyumda korkudan eser yoktur. Oğlunu dölle içimde.
No hay miedo en mi sangre... faz tu hijo en mí.
Şehir yeniden inşa edilirken kazılıp kataloglanan birkaç eser olmuştu.
Excavaron y catalogaron algunos mientras reconstruían la ciudad.
Söyleyin. Bulduğunuz eser nedir?
¿ Qué es ese artefacto que hallaron?
Burada kesinlikle, tozlanmadan eser yok.
No hay señales de polvo aquí.
Gerçekten ilginç bir eser yazabileceğimi biliyorum.
¿ La boda química?
Onlardan eser yok.
No hay señales de ellos.
Ateşten eser yok.
Y no hay rastro de fiebre.
Ateşten eser yok.
Y sin rastro de fiebre.
Ateşten eser yok.
Y no hay rastro de la fiebre.
Hayat bazen gizemli yolları seçer bazense gizemden eser yoktur.
A veces la vida está llena de misterios y a veces no hay ninguno.
Eski coşkulu günlerinden eser kalmamış.
Sus días de gloria han terminado.
Duygularımı kullanmaya çalışma. Bende duygudan eser yok.
No intentes manipular mis emociones, no tengo.
Tanıdığım o küçük kızdan eser kalmadı.
La niñita que conoci ya no existe.
Hilary'de eser yok ama bende beyin var
Así que Hilary podras tener un trasero mas grande pero yo tengo cerebro.
Bu yüzden, Danimarka'da üç eser kaybolunca ne olacağını sormanız beni incitiyor.
Entonces, cuando me preguntan qué sucederá en Dinamarca cuando adviertan de las tres piezas faltantes, me ofenden.
Her eser renk koduna ve numarasına göre sandığa ve yuvaya yerleştirilecek, sonra kontrol listesinde çizilecek ve sonra da ana listede iki kez kontrol edilecek.
Cada pieza será puesta en el cajón, y una ranura designada por el código de color y el número, luego tildada en una lista, luego se hará un doble chequeo en la lista maestra.
Amerikan hükümeti, görülmüş en büyük arama-kurtarma operasyonunu başlattı ama Electra'dan eser yoktu.
El gobierno de Estados Unidos montó la mayor misión de rescate de la historia pero no se hallaron restos del Electra.
- Merdivenlerdeki The Katz parçaları, serili Mapplethorpe fotoğrafları, oturma odasındaki Bacon, Emin, Currin, Landy, ve kütüphanedeki Yahudi eser.
Los recortes de Katz de las escaleras, las fotografías de Mapplethorpe en el rellano, el Bacon en la sala, el Emin, el Currin, el Landy y el Jew en la biblioteca.
Elimdeki tek kitap, Irma Rombauer'in yazmış olduğu "Yemek Pişirmenin Hazzı" adlı eser. Fevkalade bir yemek kitabı ancak Fransız mutfağına ait değil.
Sólo tengo un libro y es "La Alegría de Cocinar" de Irma Rombauer que es un excelente, excelente libro de cocina, pero no es francés.
Miles'dan eser yok. - Peki Fisher nerede?
- ¿ Y dónde está Fisher?
Ayrıca, kazanan eser için ben kişisel olarak özel bir kapak çalışması hazırlayacağım.
Además, yo crearé personalmente una tapa artística original que acompañará al cuento ganador.
Biliyorum, ama dayanamayacağım tek bir şey varsa o da eser hırsızlığıdır.
Lo sé, pero si hay algo que no soporto, es el plagio.
Yağmur damlaları düşer pıtır pıtır, Rüzgâr eser fısır fısır,
♪ Repiqueteando van las gotas de lluvia. Whish-whoosh silba el viento ♫
1700 yıldan daha eski bir eser ve merkezdeki taşı biraz gevşek.
Tiene más de 1700 años de antigüedad, la piedra central está un poco floja.
Vatikan tabii ki böyle değerli bir eser kaybolduğu için son derece rahatsız.
El Vaticano esta, por supuesto, muy afligido por la pérdida de tan preciados artefactos.
Bizde ihtirastan eser kalmadı.
No hay destellos en mi casa.
Yemekten eser yok. Alvin?
Es un pueblo fantasma de comida. ¿ Alvin?
Buna eser hırsızlığı denir.
Ya, pero es un plagio.
El yapımı bu eser için teşekkürler.
Gracias por este artefacto.
Crawford'lara zarar vermek için sebebi olmuş olur. Bunları Eser Madde'ye götüreyim.
Lo qué le da razones para hacerles daño a los Crawford.
Eser Madde ve DNA laboratuarlarına gidecek.
Esto sube a rastros y a ADN para pruebas.
Baley Projesi dışında şirketten eser kalmadı. Ve o da bize ait.
No hay nada que quede de tu compañía excepto el proyecto Baley y ella nos pertenece.
Çinko da vücutta eser miktarda bulunur.
También están los elementos traza como el zinc.
- Güzel bir eser.
Bonita maqueta. Magnífica.