Eşyalarını перевод на испанский
11,489 параллельный перевод
Gerçekten Nash in annesi geri kalan eşyalarını toplamaya geldiğinde fikrini değiştirecek mi sanıyorsun?
¿ De verdad crees que vas a conseguir que la madre de Nash cambie de opinión cuando venga a recoger el resto de sus cosas?
- Süs eşyalarını kırıyorum!
¡ Estoy rompiendo todos tus adornos!
Susan'ın eşyalarının olduğu kutulara bakmaya başladım ve bir kutu daha var.
He empezado a mirar las cajas de Susan y sí que tengo otra caja.
Endişelenme, eşyalarını aldım.
No te preocupes. No olvidé tus cosas.
Onları hissedebiliyorum, senin güç eşyalarını.
Las percibo, tus herramientas de poder.
Tüm eşyalarını yaktık.
Pusimos vuestras pertenencias en la hoguera.
Eşyalarını alacağız ya da yeni şeyler alırız. Bunun için endişelenme.
Recuperaremos tus cosas o compraremos cosas nuevas... no te preocupes por eso.
Eşyalarınızı toplayın.
Coged vuestras cosas.
- O zaman saklanırız. Yukarıya, annemizin eşyalarının arkasındaki gizli odaya.
Entonces nos esconderemos, arriba, detrás de todas las cosas del armario de mamá.
Eşyalarını almaya gideceğim.
Voy a por tus cosas.
Ayağına gidenin ben olmamdan dolayı belki bin defa özür diledi, ve mülakat bittiğinde eşyalarını toplayıp o apartmana girdiğini gördüm.
Ese chico pidió disculpas cientos de veces que me hizo ir hacia él ; y cuando lo envolvimos,
Bütün eşyalarını geri verdim. Şişme yelek hariç. Onu...
Le he devuelto sus regalos, a excepción del chaleco de plumas, que he perdido.
Otomat makinesi firması eşyalarını depolamak ve tamirat işi için bu depoyu kullanıyor.
La compañía de las máquinas expendedoras usa este almacén... para guardar su inventario y hacer reparaciones.
Eşyalarını toplamaya başla.
Ahora haz las maletas.
- Eşyalarını daha sonra geri alırız. Şimdi buradan gitmemiz gerek.
Crane, me aseguraré de que consigas tus cosas más tarde.
- Eşyalarını istiyor musun?
- ¿ Quieres tus cosas o no?
Kendine ait bir yer hoşuna gider dedim eşyalarını falan koyması veya mola vermesi için.
Pensé que le gustaría tener su propio espacio ya sabes, un sitio donde poder poner sus cosas o tomarse un descanso.
Yakın zaman önce Haddad'ın kökten dinci bir hale büründüğünü ve bütün eşyalarını sattığını söyledi.
Dijo que se volvió muy religioso, vendió todo y cuando le preguntó el motivo...
Pekâlâ, koltuğunu ve eşyalarını kontrol ettik ve silah izine rastlamadık.
No hay armas en su asiento, ni en su maleta de mano.
- Gidip eşyalarınızı toparlayın.
- Ve por tus cosas.
Tamam hallettiğinde, eşyalarını geri alabilirsin.
Vale, tan pronto como lo hagas, puedes recuperar tu espacio.
- Robert'ın eşyalarını ve bunu getirdim.
He recogido las cosas de Robert y esto.
Sadece eşyalarınızı toplamam söylendi.
Me dijeron que empacara sus cosas.
Eşyalarını da topla.
Coge tus cosas.
Kulübeniz hazır ve eşyalarınız oraya götürüldü.
Su casa está lista y sus cosas han sido llevadas allí.
Burada Gary'nin eşyalarını topluyordum.
Solo estoy aquí para recoger las cosas de Gary.
Kyle eşyalarını toplayıp gitti ve bir daha hiç eve dönmedi.
Y Kyle hizo las maletas y nunca más volvió a casa.
Eşyalarını çıkar.
Saca tus cosas.
Kendi eşyalarını alma vaktin gelmedi mi artık?
¿ No crees que es tiempo de que tengas tus cosas?
O alışveriş merkezinde Havlu Falan dükkanı var ya Gretchen oradan kendine diş fırçasıyla diğer yetişkin eşyalarını alabilir.
Hay un sitio de toallas donde Gretchen puede comprar un cepillo de dientes y cosas que los adultos poseen.
Margaret, eşyalarını tuttuğu başka bir yer var mı?
Margaret. ¿ Él guarda sus cosas en algún otro lugar?
Bu da demek oluyor ki tüm gereksiz eşyalarını çöpe at...
Eso significa tirar toda tu basura...
Eşyalarını hazırla.
Rápido, guarda tus cosas.
Annenin eşyalarıyla yaratıcılığını göstermiş.
No es algo que alguien sacó de una bolsa que compró tu mamá.
Susan'ın eşyaları oralarda olan ve bulabildikleri tek aile üyesi Sareb Kaufman'a verildi.
Le dieron a Saref Kaufman las posesiones de Susan, porque era la única familia que tenía que pudieron encontrar.
Susan'ın eşyaları arasında bulunan kasetler.
Esto son cintas que poseía Susan.
Kırılan cam eşyalar, taze kanın karşı konulmaz kokusu.
Vidrios rotos, el abrumador olor de sangre fresca.
Victoria'nın evinde, eşyaları arasında olmak biraz ferahlatıyor.
Estar aquí en casa de Victoria alrededor de sus pertenencias, ayuda un poco.
Eşyaların hazır mı? Evet.
¿ Tienes tus cosas?
Parşömenlere eşyalar depolamak olsun parşömen kullanarak uzaktan bir şeyleri almak olsun... Bunların hepsi bir tür Kuchiyose no Jutsu olan Jikuukan Ninjutsu'nun ürünü.
poder sacar los objetos en los pergaminos a distancia... es una técnica que pertenece al mismo ninjutsu espaciotemporal que el de las técnicas de invocación.
Gelecek vadeden bir programcının sahip olmasını bekleyeceğin rahatlık sağlayan eşyalar nerede?
¿ Dónde están cualquiera de las comodidades que se puede esperar que un joven programador en proceso de ascender adquiera?
Bu Susan'ın özel eşyaları arasındaydı.
Esto estaba en los efectos personales de Susan.
O eşyaları kullandığını hiç görmedim. O eşyalar hakkında konuştuğunu hiç duymadım.
Nunca le vi utilizar esos objetos, nunca le escuché hablar de esas cosas.
Bazı eşyalara garip bir meyilleri var, özellikle de içinde yaşadıkları insanın eşyalarına.
Tienen ese extraño deseo por ciertos artículos... en especial por las pertenencias de la persona que habitan... La vida que han robado.
- Eşyaların hazır mı?
- Ya empacaste?
Tamam, ama ben atmadan önce kızın eşyalarına bakmak ister misin?
Vale, pero ¿ quieres mirar sus cosas antes de que las tire?
Talihsiz bir gerçekliktir, bu kadar açık sözlü olduğum için üzgünüm, Suzanne, bazen askerlerimizin cesetleri kurtarıImadan önce değerli eşyaları alınır.
La triste realidad es, y siento ser tan contundente, Suzzane, que a veces los cadáveres de nuestros soldados son despojados de sus objetos de valor antes de que puedan ser recuperados.
Eşyaların şimdi neredeyse oraya işte.
Ya sabes, donde tienes tus cosas.
- Eşyaların nerede hani?
- ¿ Dónde están tus cosas?
Biliyor musun Margaret, kocan evimin etrafında dolaşıp burnunu benim eşyalarıma sokmasaydı bunların hiçbiri olmazdı.
Margaret, nada de esto habría pasado si tu marido no hubiera ido a husmear a mi casa y no hubiera tomado mis cosas.
Unutmayın, sadece gerekli eşyalar.
Recordad, solo cosas imprescindibles.