Pısırık перевод на испанский
2,594 параллельный перевод
- Hadisene ne bekliyorsun, seni pısırık?
- Vamos, cobarde?
Neyse, pısırık kaltak.
Lo que sea, putilla. ¿ Tú qué?
"Seni pislik, ezik. Seni pısırık!"
"¡ Pedazo de mierda, perdedor, debilucho!"
Onu böyle pısırık yapan sensin.
Lo que una persona objetiva diría...
Bir şey mi buldun, pısırık?
¿ Tienes algo, sabelotodo?
- O uzayıp giden, tenha çift şeritli dehşet saçan yerde gece yarısı olmuş olanlara kıyasla peri masalı sayılır.
Sí, más bien a cuento de hadas comparado con lo que debió haber pasado esa oscura noche en esa estrecha vía del terror de dos direcciones.
Demek ki suçlu kapıyı açmak için tekmelemeyi denemiş ama işe yaramamış... O da pencereyi kırıp kapı koluna ulaşıp kilidi açmış.
Entonces... el asesino le dio una patada a la puerta para abrirla, no lo consiguió... así que rompe una ventana, mete la mano y abre la cerradura.
Bir adam karısını hayal kırıklığına uğratıp, onu kaybettiğinde bazen kendini de kaybedebilir.
Ya sabe, cuando un hombre decepciona a su mujer, la pierde... a veces puede perderse a sí mismo.
Yanlış kapıyı kırıp yaşlı bir kadını korkutacaktın ve tüfekli herif seni sırtından vuracaktı.
Revientas la puerta equivocada, asustas a una anciana buscando en sus cajones y le das tiempo al imbécil con la escopeta para dispararte en la espalda.
Ayak parmaklarına kalem sıkıştırıp tetik korkuluğuna geçirmiş.
Tiene un lápiz atravesándole los dedos del pie cruzado a través del seguro del gatillo.
- Kıçını kaldırıp, kızı bulmanı istiyorum. Yapar mısın?
Necesito que muevas el culo y encuentres a esa chica.
Ben hoşlandığım bir kız olduğunda telefonumu ona doğrultur biraz iç çamaşırlarını koklayıp sonrasında onunla birlikte nasıl olabileceğimi keşfedene kadar onu tanımaya çalışırım.
Yo simplemente dirijo el teléfono a la chica que me gusta huelo su ropa sucia. Solo un poco hasta descubrir qué necesito para meterme en sus bragas.
Değil ama federallerin pençelerini ona takmasına izin verirsen sence onu sıkıştırıp Chicago operasyonlarını mı alacaklar ağzından?
No, pero dejas que los federales le claven las garras, ¿ crees que lo presionarán hasta que abandone sus operaciones en Chicago? Para nada.
Hayır, sıçıp batırdığın ortada ; ama beni araman, en azından bir nebze aklın olduğunu ve birazcık da olsa güvenilirliğini gösteriyor.
No, la cagaste en grande, pero haberme llamado demuestra al menos una pizca de sentido común... -... y más que un poco de confianza.
Şırınga sürekli kırılıp duruyor
En su estado, la inyección es solo un paliativo.
O yüzden vaktimi bu burgerci hikâyesini araştırarak heba etmek zorundayım. Çünkü araştırmazsam babası beni, ortağımı ve ofisimdeki herkesi sıkıştırıp durur.
Así que ahora tengo que perder mi tiempo comprobando la historia de este gira hamburguesas, y si no lo hago, su viejo va a frenar mi carrera, mi cargo de Agente Especial Asociado, y a toda mi oficina.
"S-I-K-M-A-K."
"P-E-S-T-E-R".
400 yıldır iki dünya arasında sıkışıp kalmıştım.
Estuve atrapada entre mundos por 400 años.
Benim erkeğim seninki gibi pısırık değil.
Mi marido no es una piltrafa...
Her perşembe Karen cebime 50 dolar sıkıştırıp kıçıma hafifçe vurur çarçur etmeden veya iki katına çıkarmadan eve gelmememi söyler.
Todos los martes, Karen coloca 50 dólares en mi bolsillo me da una palmada en el trasero y me dice que no vuelva a casa hasta perderlo o duplicarlo.
Avlarını köşeye sıkıştırıp diğerlerine çağrı gönderirler.
Arrinconan a su presa y avisan al resto.
Şimdi, pasta tabanını peynir ile kaplayıp sıvı ve kıtır kısım arasında bir sınır oluşturacağız.
Ahora cubriremos el fondo... del molde para tarta con queso... para hacer una barrera entre el líquido y la masa.
İnsanlar pısırık. Pislikler!
Manga de boludos.
Bu sırada, Anakin Skywalker kayıp çırağını bulmak için çaresizce galaksiyi araştırıyor. Trandoshan'lı avcı sporcular ufaklık avlarının izini sürüyorlar.
Mientras Anakin Skywalker registra la galaxia desesperado por encontrar a su aprendiz perdida los cazadores trandoshanos rastrean a su joven presa.
Deniz atları alışılmadık yaratıklardır. Çünkü onlarda yumurtayı taşıyıp doğum yapan erkektir.
Los caballitos de mar son criaturas peculiares porque son los machos los que llevan los huevos y dan a luz.
Otoyola çıkıp birilerini bulmaya çalışırım.
Iré a la carretera a ver si puedo pedir ayuda.
O küçük mükemmel kır evine gideceksin eşine güzel haberleri söyleyeceksin gözlerindeki o bakışı göreceksin çocukları yatırıp, deliler gibi sevişeceksiniz.
Te vas a ir a tu pequeña casa de campo y le darás a tu mujer las buenas noticias, verás esa mirada en sus ojos, meteréis a los niños en la cama, y luego follaréis como locos.
Dünya Savaşı'nda deniz subaylığı yapmış, çok ciddi yaralar alıp gazi olmuş ve Deniz Kuvvetleri'nden Kahramanlık Madalyası almıştır.
Oficial naval en la 2º Guerra Mundial, fue herido gravemente y recibió la medalla de la Marina por heroísmo.
Kurbanın 3,4 ve 5. omurgaları kırılıp omuriliğe saplanmış. - Evet, felç olup ölmüş.
La tercera, cuarta, y quinta vértebras cervicales de la víctima se hicieron añicos, seccionando la columna.
Sabahın ilk ışıklarıyla, kıçını kaldırıp oraya döneceksin, ve onların insanların her birini tek tek tedavi edeceksin. Aksi takdirde geri gelme zahmetinde bulunma. Saat gecenin 3'ü.
A primera hora, llevarás tu culo de vuelta hasta allí, y tratarás a todas esas personas, a cada uno de ellos, o no te molestes en volver.
Beni köşeye sıkıştırıp kapana kıstırıyorsun.
Me llevas a una esquina y me acorralas.
Bana onu sıkıştırıp ağlattığını söyledi.
Dijo que solía pellizcarlo para hacerlo llorar.
Bay Whicher ona Constance'nin çocuktan haz etmediğini ve ve onu sıkıştırıp ağlattığını söylediğini iddia ediyor?
El Sr. Whicher afirma que le has dicho que Constance era resentida con el niño y que solía pellizcarlo para hacerlo llorar.
Her an kayışı kırıp dünyayı yerle bir edebilirlerdi.
En cualquier momento podían escapar y acabar con el mundo.
Son 15 yıldır süren bir hastalık arıyoruz kabızlığa, ishale, gribe, nezleye baş dönmesine, kurdeşene, sırt ve eklem ağrılarına "kalpteki garip bir hisse" "içimde bir garip kıpırtı var" kalça protezine sebep olmuş.
Estamos buscando una enfermedad que pueda durar 15 años, causa estreñimiento, diarrea, gripe, resfriado, mareos, erupciones, dolor de espalda y articulaciones, "El corazón se siente raro," "El intestino se siente tambaleante"
Az önce sıkıştırılmış bir kızla konuştum, ve çok üzgündü, bu yüzden birinin sana kabadayılık yapıp yapmadığını merak ettim.
Hablé con una chica de la que se burlan y parecía, un poco triste, quería saber si alguien se burla de tí.
Neyse, Haley de doğduğunda kıpır kıpır bir bebekmiş ninem onu kucağına aldığında sürekli de kıpırdanınca aynı Bob gibi inatçı ve hırçınmış demiş ve böylece adı Haley Bob kalmış.
En fin, cuando nació Haley, no paraba de retorcerse, y los doctores se la dieron a la abuela. y ella dijo, "No se quiere dejar tomar. Es fuerte y terca, como Bob".
Kızışmış köpekler gibi.
Como una P-E-R-R-A en celo.
Artık bir çift T.A.L. denemeye hazır mısın?
¿ Entonces estás listo para probar un par de P.A.L.s ahora?
Papa Innocent fahişelerin yıllık vergisini arttırıp 5,000 düka yapacakmış diye duydum.
Oí que el Papa Inocencio va a subir el impuesto anual sobre cortesanas :
Tamam, çok büyük bir yatırım şirketinde çalışıyorum fakat şu ana kadar daire zamanına geç kalıp kızımın anaokulu öğretmenine yakalanmaktan korktuğum kadar korkmadığımı söyleyebilirim.
Les confiaré que, aunque trabajo para un bufete financiero de gran nivel no hay nada que me dé más miedo que cuando la maestra del jardín de infantes de mi hija nos sorprende llegando tarde a la sesión en círculo.
- Hayır. Ama kan pıhtısı hakkında konuşmaktan biraz sıkıldım.
No, pero estoy un poco aburrido de hablar del coágulo de sangre.
Geçiridği trajik bir zamanda sıkışıp kalmışlardır.
La razón es que están atrapados en un momento trágico.
Ama kişi ne kadar şişman olursa o kadar fazla kırışıp dalgalanıyor.
Pero cuanto más gordo estás, más ondulaciones se ven
Ağabeyinizi rahat bırakır mısınız? Yukarı çıkıp ellerinizi yıkayın.
Dejen en paz a su hermano suban a lavarse para la cena.
Belkide... Belki sadece... Sıcak demiri kızdırıp gözümüzüde oyabilirler
Y tal vez... sólo tal vez... nos cieguen los ojos con barras de hierro candentes...
Tamam, bir dene. Çünkü senin burada dolanıp milleti kızdırışını izlemek bana göre pek güzel vakit geçirmek olmuyor.
Vale, inténtalo, porque verte caminando y molestando a la gente, bueno, no es mi idea de pasarlo bien.
Hem, kuyruğunu arana sıkıştırıp şimdi dönmeye kalkarsan Lachlan'ın hiç olmadığı kadar gücü olur üzerinde.
Además, si vuelves ahora con el rabo entre las piernas Lachlan tendrá más poder sobre ti que nunca antes.
Hayır, a-y-a-k.
No, p-i-e-r-n-a-s.
Yaklaşık bir saat sonra geri döndüm. Tam da kapıyı kırıp girdikleri sırada.
Después de una hora, volví, justo a tiempo para que antivicio tirara la puerta abajo.
Bizzat hiç konuşmadım ama geçen hafta kızarmış tavuğa selobantla aşk mektubu yapıştırıp gönderdim.
Jamás he hablado con ella personalmente, pero la semana pasada le envié una carta de amor con un'nugget'de pollo adherido con cinta.