Slam перевод на испанский
596 параллельный перевод
Grand Şlem.
Grand slam.
Bay Ling, şeflerinize Grand Slam Operasyonunda çok dikkatli olacağımı lütfen anlatın...
Señor Ling, le ruego les asegure a sus jefes que dedicaré toda mi atención a la Operación Grand Slam...
Grand Slam Operasyonu, örneğin.
La Operación Grand Slam, por ejemplo.
Grand Slam Operasyonu başlıyor.
Por la Operación Grand Slam.
Buna Grand Slam Operasyonu diyorum.
Lo llamo Operación Grand Slam.
Grand Slam Operasyonu.
Operación Grand Slam.
Grand Slam Operasyonundan alacağın payla zengin bir kadın olacaksın hayatım.
Tu parte de la Operación Grand Slam te hará muy rica, amiga mía.
Grand Slam Operasyonu olanaksız, biliyorsun.
Sabe que la Operación Gran Slam no puede funcionar.
Grand Slam Operasyonu başarılı olacak.
La operación será un éxito.
Şampanya liderinden Grand Slam ekip liderine.
Líder Champán a líder de equipo operativo Gran Slam.
Birazdan o kapıdan içeri biri, Herhangi biri girecek. Şişko Sam'in lokali Grand Slam'de
Cualquiera que sea, cualquiera pronto atravesará esa puerta del "Gran Golpe del Gordo Sam".
Slam,
Sam.
"Nerede o?" diye tıslamış cadı.
"¿ Dónde está?", murmuró la bruja.
I'll slam you against the wall.
¡ Te voy a estampar contra la pared!
Kışlamızdaki yemek salonumuzun güzel, hoş bir resmi olacaktı güya.
Se comprometió a pintar un cuadro bueno y adecuado para nuestro comedor.
Bağışlamış rolü oynadın ama beni kandıramazsın.
Hiciste que me perdonabas pero no me engañaste.
Buradaki insanlar, iş çevresi yani... hapiste yattığımı biliyor, ama bundan dolayı beni dışlamıyorlar.
Mis empleados y clientes saben que estuve en la cárcel. Pero no les importa.
Artık Donati'yi düşünme. Eminim seni bağışlamıştır.
No piense tanto en Donati, seguro que le ha perdonado.
Neden davaya 5 dolar bağışlamıyorsun?
¿ Por qué no dona cinco dólares a la causa?
Peder özellikle memnundu çünkü Bay Anderson kilisesine mozaik pencere bağışlamıştı.
Mi padre está muy contento... porque el Sr. Anderson donó una vidriera para su iglesia.
- Gus'ın ailesi kiliseye ne bağışlamış?
- ¿ Sabe qué hicieron en memoria de Gus?
Erkek çocuklar utangaç ve sessiz olanlardan nefret ederlerdi ve beni de tamamen dışlamışlardı.
Los chicos odian que otros chicos sean tímidos y me castigaron por serlo.
Her rahibe bilir ki ; Manastıra girince... hayatını Tanrı'ya bağışlamıştır.
"Cada hermana debe entender que al entrar al convento... ha hecho el sacrificio de dar su vida a Dios."
O çok önemli bir bilim adamıydı. Ve Naziler, beynini kullanmak için canını bağışlamış olabilirler, ama kim bilir?
Como era un científico eminente, tal vez los nazis le perdonasen la vida para usar su cerebro, pero ¿ quién sabe?
Oyununu beğendiği için alkışlamış.
Aplaudió porque le gustó tu baile.
Majestelerinin İmparatorluğu Roma hükümetine 1 milyon liret yardım fonu bağışlamıştır "'
"Su majestad, el rey emperador, ha otorgado al gobernador de Roma la suma de un millón de liras."
Onu paradan daha çok yaralayan, bence... parayı bir örgüte bağışlamış olmamdı ; Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'ne ( ACLU ).
Creo que lo que más le dolió, aparte del dinero, fue el hecho de que lo doné todo a una organización llamada Sindicato Americano para las Libertades Civiles.
Her zaman bağışlanmak istiyorsun ama asla bağışlamıyorsun.
Siempre pides perdón, pero nunca perdonas de verdad.
Bağışlamıyorum.
No puedo perdonarte.
Açıklamaktan zevk duyuyorum : Bay Theodore Crane Roberts Koleji'ne 500.000 dolar bağışlamıştır. Kızlar yurdunun yapımı için.
Es un placer aceptar un donativo para la Universidad Rogers... de parte del Sr. Theodore Crane por valor de 500.000 dólares... para construir una residencia para mujeres.
Elsa alkışlamıyor.
Ella no aplaude.
Onu bağışlamıştı, çünkü topluma olan borcunu ödemişti.
Le perdonó porque había saldado su deuda con la sociedad.
- Karın bağışlamış olmalı.
- Tu mujer lo habría donado.
İnfazcının onu öldürmesine sekiz saat kala Parma hayatını bağışlamış.
Parma logró su perdón horas antes de su ejecución.
Bu keskiyi manastırda heykel yontulması için bağışlamıştı.
Este cincel debía ser donado al monasterio junto con la estatua.
Beni ayakta alkışlamışlardı.
Me aplaudieron muchísimo.
Büyük babamın babası Harvard'a bağışlamış.
Mi bisabuelo se lo ofreció a Harvard.
Birleşik Protestan Kardeşlik Kilisesi, 4077. MASH birliğine 34 ilahi kitabı bağışlamıştır.
La Iglesia Evangélica de los Hermanos Unidos ha donado 34 himnos a la unidad 4077 del hospital quirúrgico militar.
Yeni hayatın için özgürlüğünü bağışlamış oldum mu?
¿ Te he liberado para tu nueva vida?
Geçen ay madeni kasabaya bağışlamıştı.
El mes pasado donó la mina a la ciudad.
Seni bağışlamıyorum.
No estoy enfadado.
Fizikçilere düşünceleri şaşırtıcı gelse de modern fizikçiler geleceğin, geçmiş ve şimdiki zaman gibi hafızamızda yer etme gerçeğini dışlamıyorlar.
Esto, dicho por un físico, puede sorprender. Pero Ia ciencia no excluye el hecho de que... el futuro exista en eI presente, igual como eI pasado existe... en nuestra memoria.
"Clinton yaşarken." şeklinde çıktı. Evlat, kolay bağışlamıyorsun.
¡ Tú no perdonas con facilidad!
Harvard Tıp Fakültesi'ne incelemeleri için egosunu bağışlamıltı.
Donó su ego a la facultad de medicina de Harvard para su estudio.
" Kimseyi bağışlamıyorum ve kimseden bağışlama beklemiyorum.
No perdono a nadie y a nadie pido perdón.
Onu 2 kez Lady Macbeth'te alkışlamıştım.
La vi dos veces como Lady Macbeth.
Kız bize onun varlığını bağışlamış olabilir.
Debió evitarnos su presencia.
Sanırım en çok annem alkışlamıştı.
Creo que la que más vitoreó fue mi madre.
İngilterenin Elizabeth'i insanın az ve nadiren hissettiği... daha iyi görme gücünü size bağışlamıştır.
Para Tí, Elizabeth de Inglaterra, ha sido concedida esta gran visión..... que ha percibido este hombre, pero ha sido corta y extraña.
Bağışlamış gibi yapalım. Fakat hastalık yayıyorlar, Fawlty. Orada, şu masada oturuyordu... çerez yiyordu, kusura bakma ama.
Transmiten enfermedades, estaba ahí comiendo frutos secos.
Yüce İsa, düşmanlarını bağışlamıştı.
El Señor Jesús perdonó a sus enemigos.