Sıf перевод на испанский
43,137 параллельный перевод
Ne zaman kötü bir şey olsa karakteri birden sıfırlanan dediğim dedik bir hıyarla yaşadığımı fark ettiğim için fırlattım ben onu.
Lo lancé porque me di cuenta de que estaba viviendo con un dildo estirado cuya personalidad se desmorona cada vez que pasa algo malo.
O odaya sıfır yetenek, sıfır eğitimle adım atarsın ve ipin ucunda sadece kariyerin olmaz Tomas.
Entrarás en esa habitación sin ninguna habilidad, sin ningún tipo de formación, no se trata sólo de tu carrera en la línea, Tomas.
Sinyal gücünü ölçerek hangi Wi-Fi sinyalinin onların olduğunu anladım, sonra da bir gökkuşağı tablosu ile password'lerini sıfırlayıp kendime tam giriş izni verdim.
He usado un indicador de fuerza para determinar cuál red de Wi-Fi era la suya, y luego usé una tabla arcoíris para reiniciar la contraseña y darme acceso completo.
Sıfırdan başlamak, seni her zaman daha ileriye götürür...
Empezar con nada, haciéndolo a la carrera...
Günlerdir beynimi yırtıyorum ve elde var sıfır.
He estado rompiéndome la cabeza por días, y no tengo nada.
Ama herkes sınıf velisi olmayı reddetti.
Pero los demás se han negado a ser padres colaboradores.
Sınıf annesi olduğunu neden söylemedin?
¿ Por qué no me dijiste que eras madre voluntaria?
Tahmin et şimdi kim sınıf annesi oldu? Ben!
Bueno, adivina quién es ahora madre voluntaria. ¡ Yo!
Patlasa da yola devam eden lastikler, kurşun geçirmez camlar, A10 sınıfı zırhlar.
Neumáticos reforzados, ventanillas a prueba de balas, blindaje de clasificación A10.
3. sınıf sitcom programının, arka sahnesinde neler olduğu hiç umrumda değil.
No me importa nada lo que pasa entre bambalinas, de mi tercera mejor sitcom.
Evet, benim sınıfım.
Sí, es mi clase.
Sonuç olarak, Pireneler'in güneyinde kalan tarıma elverişli arazi yüksek düzeyde erozyona maruz kalıyor, bu da o bölgeyi birinci sınıf yüksek kazançlı kurumsal edinim ve ürün yetiştirme için daha az istenen bir yer haline getiriyor.
Después de todo, la tierra arable al sur de los Pirineos muestra altos niveles de erosión del suelo, lo que la hace menos deseable para un cultivo de clase alta, adquisición corporativa y cultivo.
Ekonomi sınıfında oturabilirim, Fedakarlık yapmana gerek yok.
Yo puedo sentarme en clase económica, no necesitas sacrificarte.
Bu 8 ya da 9. sınıf mıydı?
¿ Eso era en 8º o 9º grado?
Onuncu sınıf. Aynı şey.
10º grado, es la misma.
"Kulağına fısıldamalı mıyım"
¿ Debo tararear en tu oído?
Son sınıf olduğu için geçtim mi?
Ya que es la última clase, ¿ aprobé?
Yanımda adlarını hiç kullanmadılar ama onları kendi dillerinde fısıldaşırken duydum.
No usaron sus nombres delante de mí, pero los oí susurrando en su idioma.
Gariptir ki, daha yeni yüzbaşıya onların sınıfına katılmasını önerdim.
Y pensar que recientemente le sugerí al capitán que se uniera a sus filas.
Bana şey için harika bir fırsatmış gibi geldi... Gizlice evlenmek için.
Suena como una excelente oportunidad para... fugarse.
Sith'i yenmek için bir fırsat istedik ve başarısız olduk.
Pedimos una oportunidad para derrotar a los Sith, y fracasamos.
Fırında mı, mikrodalgada mı ısıtacaksın? Mikrodalga. Fırındakileri nasıl çevireceğimi bilmiyorum.
Sí, en el mundo real hay muchas mujeres a las que conocer a la vieja usanza.
Nasıl tanıştılar bilmiyorum ama bayağı sıkı fıkı olmuşlar.
No sé cómo se conocieron, pero están muy apegados.
En birinci sınıf korunan tür. İhraç edemezsin bile.
Son la especie protegida de mayor categoría, no se pueden exportar.
Fırtına birliklerinin sayısı yüz bin kişinin üzerinde olacak, efendim.
Las tropas de asalto sumarán más de cien mil hombres, señor.
Nicole'ün bir üst sınıfında.
Mmm, está un año adelantado.
O da sanırım ona bıçak fırlatmış.
Supongo que el sujeto le lanzó un cuchillo.
- Evet, Sayın Başkan. Emrinizle birlikte F-18'lerimiz USS Eisenhower'dan kalkabilir.
A su orden, los F-18 serán desplegados del U.S.S. Eisenhower.
Kara! Fırın çok yavaşmış. Alex diğer pizzayı ısıtmak için de yardımını istiyor.
Alex dijo que el horno se está tardando mucho y que necesita tu ayuda calentando otra pizza.
Şimdi servetim yok ama... ilgiyle dolup taşıyorum... bunu da fırınlanmış domuzun üstüne dökülen... elmalı sos gibi üstüne dökmeye hazırım.
No tengo ninguna fortuna, pero estoy rebosante de cariño, del que estoy dispuesto a cubrirle como salsa de manzana sobre cochinillo asado.
Sanki bana bir şeyler fısıldıyor gibiydi.
Tiene algo que me llama.
Birinci sınıf takımım var.
Tengo una junior suite.
O bir birinci sınıf öğrencisi.
Acaba de entrar.
" İki eksik genç kızın sınıf arkadaşları Iki kişinin yakın zamanda görüntülemiş olduğunu belirtti Çarpık adam olarak bilinen bir İnternet maması için bir hayranlık.
"Compañeros de clase de las adolescentes perdidas... mencionaron su reciente fascinación con el meme de Internet... conocido como el hombre torcido..."
Biliyorum ; aşk konusunda çekingen ve safım,.. ... bir pop şarkısından fırlamış sorular soruyorum.
Lo sé, soy torpe e ingenuo en lo que se refiere al amor, y hago preguntas sacadas de una canción de pop.
Üçüncü sınıf öğrencilerinin çarşamba günkü Vatikan müze gezisine rehberlik yapma sözü verdiniz. Hatırlıyor musunuz?
¿ Recuerda que me prometió que el miércoles haría de guía del museo vaticano para una excursión de primaria?
Tanrı fısıldamaz.
Dios no susurra.
Vay anasını, sınıfımızdaki öğrenciler epey istekliymiş, değil mi?
Vaya, tenemos a unas entusiastas, ¿ eh?
Şeker hastalıklı ideal erkeğim olmak için kakao fırtınası alır mısın?
¿ Tormenta de Cacao para mi bombón diabético?
A sınıfı, değil mi?
Es de primera calidad, ¿ verdad?
Acaba dişlerini fırçalayıp tuvalet kapağını indirmeye de başlar mısın yakında?
¿ Vas a empezar a cepillarte los dientes y bajar la tapa del váter?
Fısıldamak zorunda değilsin, kızçem.
No tienes que susurrar, chica.
Öfkeyle fısıldıyorum. Çünkü telefonum hala şarj olmadı ve şu an Caroline başka bir odada nasıl ilişkiye girileceğini hatırlamaya çalışıyor.
Estoy susurrando furiosamente porque mi teléfono todavía no se ha cargado y Caroline está en la otra habitación intentando recordar cómo se folla.
Bence en zayıf noktayı belirlemeye çalışıyordu.
Creo que estaba intentando identificar el punto más vulnerable,
Rahatsız ettiğim için kusura bakma barut fıçısı.
Perdona la intromisión.
Buraya gelmek için bisiklet sınıfını ektim.
Dejé mi clase de bici por esto.
Birinci sınıf mahluklarla uğraşıyoruz burada.
Estamos a la caza de unos malhechores clase A.
O takımda kimlerle sıkı fıkıydı?
¿ Tienes idea de quiénes eran los más cercanos a él en ese equipo?
Birinci sınıf mı?
Primer grado.
Ben iyi birşeyler yapmaya çalışıyorum ama sen yüzüme geri fırlatıyorsun.
Intento hacer algo bueno y tú solo lo despreciaste.
Bunker Hill'e halkım hep ikinci sınıf tedavi gördüğü için geldim.
Vine a Bunkerhill porque mi comunidad siempre recibe tratamiento de segunda.