Sınıf перевод на испанский
26,860 параллельный перевод
Central City Lisesi'nde son sınıf öğrencisi mi?
¿ Uno de último año en la preparatoria de Central City?
Ve bazı unutulmaz bir işletme derecesi ile mezun oldu... İkinci sınıf üniversitesi, adını hatırlamakta zorlandı bile.
Y se graduo de negocios de alguna escuelita... sin importancia que hasta ella tenia problemas en recordar el nombre
Franny Wallace, son sınıf.
Franny Walleck, último curso.
- 6. sınıf.
- En sexto.
- Masterson'ın sınıf arkadaşlarından biri.
- Un compañero de Masterson.
"ses" diyoruz biz... sanırım sınıfımızdan biri, ama oradaki herhangi biri olabilir.
Le hemos estado llamando "la voz". Pensaba que era alguien de nuestra clase, pero podría ser... podría ser cualquiera de allí.
Sınıf hakkındaki genel düşüncen nedir?
¿ Cuál es tu evaluación global sobre la clase?
hücrenin hedefini belirleyinceye kadar sınıfıma göz kulak ol.
Coge mis clases hasta que averigüe dónde se dirige la célula.
Sınıf arkadaşım Danny seni araştırmıştı... Fena bir şekilde.
Danny de mi clase te aprobó... pobremente.
Rahip sınıfı arasında popülermiş.
Parece que fue popular con los druidas.
Mariana'ya lise 2. sınıf başkanlığı için oy verin.
Vota por Mariana para Presidenta de Décimo grado. Genial.
Bencil, sınıfını hor görür, başkalarının malını umursamaz.
Auto-servicio, desdeñosa de su clase, por descuido de la propiedad de otros.
- Süvari sınıfından ayrıldın mı?
- ¿ Ha dejado la Caballería?
Ajan Liz Collette çalıntı sanat eserleri şüphesi taşıyan birinci sınıf bir galeride gizli görevdeydi.
La agente Liz Collette estaba trabajando encubierta en una galería de categoría en Chelsea bajo la sospecha de traslado de arte robado.
Burası şehirdeki üst sınıf parasını aklayarak köşeyi dönmüştü.
Este lugar aparentemente acaparaba el mercado de lavado de dinero de alto nivel en la ciudad.
Yazılım sınıfına hoş geldiniz. ki,... bizim son denediğimiz ders yerine geçecek, farkındalık dersi!
Bienvenidos a clase de programación, que reemplaza a nuestra última moda educativa, la concienciación.
Yaptıkları şey, senden bebeğini çalmak ve orta sınıf, çocuk meraklısı bir çifte vermek oluyor. Ve sonra bir daha bebeğini göremiyorsun.
Lo que hacen es que dan a tu bebé, te lo roban, y se lo dan a alguna jodida pareja de clase media hambrienta de niños y luego no volveré a ver a la bebé.
Biri beni birinci sınıf uçuşla New York'a götürmüştü.
Un tío me llevó a Nueva York en un vuelo en primera clase.
Sanırım onun için çok ikinci sınıf kalmışız.
Creo que dijo que éramos poco rentables para él.
En üstten başlarsan şeytani kraliyet ailesi var ve aşağıya doğru ilerlersen saygılı ama sadist orta sınıfa ulaşırsın ve de bunun altında en düşüğü zayıf olan bizim türümüz.
Comenzando por el tope... Tienes la realeza demoníaca... Y luego, bajando, tienes a la obediente igualmente sádica clase media.
Biliyor musun, eğer elimizde 6 K sınıfı denizaltılarımız 15 Petre modeli füzelerimiz ve 5 R modeli yok edicilerimiz olsaydı o zaman bölgenin yenilmez gücü haline gelebilirdik.
Sabes si tenemos 6 submarinos clase Kilo 15 misiles clase Petre barcos y 5 destructores clase R Seremos inmejorables en esta región, déjame decirte eso
Engelliler için yatak odası vergisini çıkaranlar malikanelerinde birinci sınıf yalaka polislerle beraberler.
Y a los idiotas elegantes a los que se les ocurren esas sanciones. ¡ No se acerque!
Evet, sikik büyük kulübün üyeleri. Sikik birinci sınıf Eton amcıkları.
Sí, los miembros de ese puto gran club de gente que estudió en Eton.
Bundan böyle her gün, işçi sınıfının bir üyesiyim.
Sólo un día a día, de la clase trabajadora Joe.
Son sınıf mısın?
¿ Estás en último grado?
Farkettin mi bilmiyorum, ama biz çoktan ringdeyiz, ve sen benim sınıfım değilsin.
No sé si ya lo notaste, pero ya estamos en el ring y no estás en mi peso.
Aslında, Wharton işletmede sınıfının birincisi ve yerime geçip peynir ısıtıcıyı yapış yapış yapmaya hazır.
De hecho, el primero de la clase con un título en economía de Wharton, y está listo para ocupar mi lugar limpiando el calentador de quesos.
Bir sınıf atlama?
¿ Una actualización?
Davacının ilk tanığı, davalının sözde mezun olduğu sınıftan tüm sınıfındaki öğrencileri içeren bu yeminli belge.
primer testigo de la acusacion es esta declaracion jurada de cada miembro de la demandada de supuesta clase de graduacion.
Mike'ın ilk yılındaki sınıf listesiyle karşılaştım.
He estado estudiando minuciosamente descubrimiento, y me encontre con la clasificacion de clase de primer año de Mike.
Harvard'ın ilk yıl sınıf listesinde Mike Ross'u görmeyince şüphelenmediniz mi?
¿ Te ha resultado sospechoso que el señor Ross no fue incluido en la clasificacion de clase de Harvard desde su primer año?
Çünkü ben de hiç bir sınıf listesinde bulunmadım ama şehirdeki en iyi sekreterim.
Debido a que nunca he estado en ninguna clasificacion de clase, y yo soy el mejor secretaria legal en la ciudad.
Ama sonra Mike'ı gerçekten tanımaya başladım. Profesör Gerard'ın sınıfında ahlak kuralları hakkında tartışıyorduk.
Pero entonces yo realmente llegue a conocer a Mike cuando estabamos discutiendo sobre una cuestion etica en la clase del profesor Gerard.
Kaydına dair hiçbir belge yok hukuk başvurusu yok yıllıkta fotoğrafı yok sınıf sıralaması yok onu hatırlayan bir kişi dahi yok.
No hay registro de su inscripción, ninguna solicitud a la facultad de derecho, no hay foto en el anuario, ninguna lista de clases, nadie que lo recuerde.
Bu olmadığı sınıf listesi, bu transktripti, bu yıllığı.
Sus calificaciones. Su anuario.
# Diş fırçasının yerine tarladan şeker kamışı getirdi
♪ Pero en lugar de un cepillo de dientes ♪ ♪ me trajo caña de azúcar de los campos ♪
Zayıf olduğumu sırlarınızı kaldıramayacağımı düşünüyorsun.
Crees que soy débil y que no puedo guardarte los secretos.
İsterseniz sıfırdan başlamayalım Sayın Başkan.
No volvamos a empezar, señor presidente.
Kulağına tatlı şetler fısıldadın mı?
¿ Así que te susurró dulces cosas en tu oído?
Anlatmak istediğim şu, herkes seni dinliyor ama insanlar yakında sıkılıp başka bir şeye geçecek ve fırsat varken fark yaratamadığın için kendinden nefret edeceksin.
Todos te prestan atención ahora, pero pronto la gente se aburrirá y seguirá con otra cosa, y te reprocharás por no haber marcado la diferencia cuando pudiste.
Fırıncı'nın karısıyla da yattım.
La esposa del panadero.
Kara bulutlar tepemizde dolaşmaya başladı. Ajan Keen'i yaklaşan fırtınanın dışında tutmak için önlemler almıştım.
Cuando esas nubes negras se aproximaban, tomé medidas para mantener a la agente Keen a salvo y capear el temporal.
Ülkemin borçlarını mı sıfırlayacaksın yoksa?
¿ Va a eliminar la deuda de mi país?
TA bunları fısıldıyordu ben de iyi bir şeyler olacağını düşündüm.
Que esos asistentes estaban susurrando, así que pensé que tenía que ser bueno.
Konyak fıçısının tapasını mı çıkarmaya gitti?
¿ Vas a abrir el grifo del siguiente barril de brandy?
Muhtemelen kafayı çekti, sokakta satılan fıstıklardan çok yedi ve Central Park'taki Balto heykeliyle Trump kelimesinin anlamını tartışıyor.
Probablemente se drogó, comió demasiadas nueces en la calle, y está debatiendo la intención de Trump con la estatua de Balto en Central Park.
Brian, beni yarışın önüne fırlatacak bir konuşma yapmak üzereyim.
Brian, estoy a punto de dar un discurso que me capultará hasta el frente de la competencia.
Bu kırmızı soğan turşulu ve kızarmış fındıklı, ısırgan otu salatası ve tavada kızarmış kuzu pirzola nar sosu ve hafif kızarmış fırın patates.
Bueno, esta es una, ensalada Cesar con un poco de encurtido de cebolla roja y nueces tostadas, acompañada de una chuleta de cordero braseada, condimentada con granada, y puré de patatas de guarnición.
Bir fırıncının 100 ünün yarısı kadar.
Medio centenar de un panadero.
Downing Caddesi'ne gidip kulağına fısıldayacaksın.
Irás a Downing Street y se lo susurrarás al oído.
Çalışma tarzları olağanüstü bir biçimde basit kendi takip cihazlarını kargo araçlarına yerleştirip limanın dışına kadar takip edip, kargonun en zayıf anında saldırıyorlar.
Sus métodos son impresionantemente simples... colocan sus propios dispositivos de rastreo en contenedores de carga, los rastrean fuera del puerto, y los atacan cuando son más vulnerables.