Tuhaf перевод на испанский
33,454 параллельный перевод
- Polislerin karnavalı. - Evet, çok tuhaf.
- La feria de los policías.
En tuhafı.
- Sí, es raro.
Tuhaf.
Extraño.
Cidden Tuhaf.
Realmente extraño.
Bu tuhaf gelecek, ama Brandon James anneme "Daisy" dermiş.
Esto va a sonar raro, pero... Brandon James solía llamar "Daisy", margarita, a mi madre. ¿ Es una locura? ¿ Crees que tendría algún sentido que estuviese conectado?
Çocukken orası hakkında tuhaf hikâyeler duyduğumu hatırlıyorum.
Recuerdo oír historias raras cuando era pequeña.
Şu an ikimizin de ona kızgın olduğunu biliyorum ama tuhaf hikâyeler konusunda kimin uzman olduğunu biliyorsun.
Bueno, sé que estamos enfadados con él, ¿ pero sabes quién es un experto en historias raras?
Evet, zamanlaması çok tuhaf.
Ya, la coincidencia es muy rara.
Bu tuhaf.
Eso es raro.
Ama güzergâh 6'da bulunan at ahırında tuhaf bir şeyler dönüyor.
Pero algo muy extraño ha estado pasando aquí, en los viejos establos de la carretera seis. - ¿ Conoce el lugar?
- "Tuhaf" derken neyi kast ettin? - Terk edilmiş ama orada birileri dolanıyor.
- Está abandonado, pero alguien ha estado yendo ahí fuera, al granero.
Sana tuhaf bir soru sorabilir miyim?
¿ Puedo hacerte una pregunta extraña?
Çünkü sana sormak istediğim çok tuhaf bir soru var.
Porque hay algo un poco raro que quiero preguntarte.
Tuhaf bir adam, yobaz bir kaçık galiba.
Un bicho raro, un fanático religioso.
Birkaç tuhaf an yaşadım.
Hubo un par de momento raros.
- Bu tuhaf hissettirdi.
Ha sido... ha sido raro.
Herkesi tuhaf hissettirir.
Hace que la gente se sienta rara.
Ortaokul kızlarının davranışları tuhafına gitmiş.
Solo está alucinada con unas niñas del instituto.
Aynı Gabriel Garcia Marquez'in kitaplarında olduğu gibi tuhaf şeyler çok kritik anlarda ortaya çıkar.
Pero como en las novelas de Gabriel García Márquez, las cosas raras suelen ocurrir en momentos críticos.
Dizide annem olman çok tuhaf.
Es muy raro que hagas de mi madre.
Tuhaf gelebilir ama bir şey söyleyebilir miyim?
¿ Puedo decir algo raro? ¿ Qué?
Kulağa tuhaf gelebilir çünkü yanı başınızda olacağım ama pek vaktim olmayacak.
Bueno, puede que sea violento, porque voy a estar al lado, pero no voy a tener mucho tiempo.
Tuhaf, önceden açıktı.
Qué raro. Estaba encendida.
Hayır anne! Tuhaf davranıyorsun.
No, mamá, esto es...
- Anne tuhaf davranıyorsun.
- No pasa nada, cariño.
Bence Paisley, Aaron'la yattı ve sizi tanıştırmaya çalıştığımda tuhaf oldu.
Creo que Paisley se la chupó a Aaron, y yo he presentado a todo el mundo, - y todo ha sido muy raro.
- Anne bu çok tuhaf.
- Mama, eso es realmente raro.
Ve gözlerinin etrafındaki tuhaf çizgiler nerede?
¿ Y qué son esas rayas extrañas alrededor de sus ojos?
Orada bir ton tuhaf rap var... Batı Massachusetts'ten geliyor.
Hay como una tonelada de rap muy raro saliendo del Oeste de Massachusetts.
O gece tuhaf olan şey, kuzenim Lou tuvalete gitti, geri dönmedi.
Lo curioso de esa noche. Mi primo, primo Lou, se levanta para ir al baño y no regresa.
İşin tuhafı, o mesajdan sonra ondan haber alınamadı.
Lo raro es que nadie volvió a verla después de eso. ¿ Por qué te estabas disculpando?
Size geleneğimiz tuhaf geliyor?
Creen que es una costumbre extraña, ¿ verdad?
Dostum, tuhaf bir hisse kapıldım.
El hombre, algo que no se siente bien.
Pekâlâ, Voydian ve Bob Lee Swagger arasında bir bağ olduğuna dair herhangi bir kanıta rastlamadım ama tuhaf şeyler olduğu da doğru.
Bueno, no he visto ninguna evidencia lo que sugiere una conexión entre Voydian y Swagger, pero... así, las cosas más extrañas han sido cierto.
Hayat tuhaf değil mi?
La vida es extraña.
Aramızın son zamanlarda tuhaf olduğunu biliyorum ama konuşmaya ihtiyacım var.
Sé que las cosas han estado raras entre nosotras pero, en serio, tengo que hablar contigo.
Oradayken tuhaf bir şey gördün mü?
Bien, cuando estuviste allí fuera, ¿ viste algo raro?
Birazcık beyniniz varsa buradan hemen gidersiniz çünkü bu evin, suratınızdaki o sırıtmayı yok etmek için tuhaf bir yöntemi var!
¡ Y si os queda algo de cerebro, deberías salir de aquí ahora, porque esta casa tiene una extraña manera de arrancar esa sonrisa de universitarios de vuestra cara!
Tuhaf bu. Jules'le arkadaş olduğunu biliyor muydun?
Qué raro. ¿ Sabías que era amiga de Jules?
Dün de Carter'ın cesedini mezarlığa gömdük. Birkaç ayı böyle tuhaf geçirdim.
Así que, anoche, enterramos a Carter en el cementerio cerca de Knoll, y han sido un par de meses muy raros.
Belki de bir sürü acayip ve olağanüstü olay oldu ama hepsinin ayrı ayrı tuhaf olması dışında alakasızlardı.
¿ Quizás una serie de eventos intensos o extraordinarios, que, hasta ahora, parecen inconexos con la excepción de cada uno son extraños por separado?
Bu sırada, Amanda'nın evden dışarı çıkma girişimi Üçlü Maganda ile tuhaf karşılamasıyla son buldu. Bazı şeyler gördü.
Mientras tanto, Amanda intenta salir de casa y termina en un encuentro bizarro con los tres ruidosos donde vió... algo.
Bu köpekle ilgili tuhaf bir şey var.
Hay algo raro sobre ese perro.
Bunun ne kadar tuhaf olduğunu kavrayamıyor musun acaba?
¿ No ves? ¿ Puedes no comprender lo jodidamente raro que es esto?
Garip ya da tuhaf değilim, öyle sansan bile. Kafan karışmış senin, sadece kafan karışmış.
No soy rara o extraña, y aunque pienses que lo soy, estás... estás confundida, estás muy confundida.
- Tuhaf bir şey var.
Hay algo raro.
Çünkü Alinea'ya girme deneyimi bile... hem kafa karıştırıcı, tuhaf ve rahatsız edici... hem de büyüleyici.
Porque incluso la experiencia de entrar en Alinea es desorientadora, extraña y un poco incómoda, pero mágica a la vez.
Biraz tuhaf gelecek ama... hastalanması ona şef olmayı öğretti.
Sonará raro pero creo que la enfermedad le enseñó a ser chef.
Onun defterini dürmeye karar kılıyoruz ve koruma tutuyor, tuhaf değil mi?
¿ Decidimos matarlo y se pone protección? ¿ No te parece extraño?
Bu tuhaf.
Es raro.
Bu yaptığın çok tuhaf!
¡ No, no, no!