Umutsuzluk перевод на испанский
481 параллельный перевод
Düşmanın topraklarında - umutsuzluk içinde kayıp, çaresizce üşümüş ve korkunç derecede aç bir şekilde...
En territorio enemigo... totalmente perdido, irremediablemente helado y terriblemente hambriento.
Gün be gün Her geçen gece... Hep aynı umutsuzluk
" Día tras día, tarde tras tarde, la misma desesperación.
Ve sonra, umut ve yaşamın, umutsuzluk ve ölüme karşı zaferinin habercisi Ave Maria'yı işitiriz.
Y así escuchamos el "Ave María",... con su mensaje de triunfo y esperanza de vida sobre los poderes de la desesperación y la muerte.
Umutsuzluk şu an üzerimizde ama bunu da atlatacağız. İnsanlığın ilerlemesinden korkanlar ezilip gidecekler.
La desgracia que vivimos es la pasajera codicia, la amargura de hombres que temen el camino del progreso.
Güzel fakat umutsuzluk derecesinde yetersiz bir amatör olan Bayan Susan Alexander dün gece yeni Chicago Opera Binası'nın açılışında bir... Eseriyle
"La Srta. Susan Alexander : una hermosa pero total incompetente amateur inauguró anoche el nuevo Teatro de Opera de Chicago con la representación de..."
Bu çocuksu aptallık, umutsuzluk denizinde bizim için bir sandaldır.
Esta necedad infantil es una balsa para nosotros en un mar de desesperación.
Ne mutluluk, ne de umutsuzluk.
Ni la felicidad ni la desesperación.
Umutsuzluk.
La desesperación.
Umutsuzluk mu?
¿ La desesperación?
Daha sonra umutsuzluk çökerdi. Umutsuzluğu dağıtmak için içki içerdim.
Luego venía la desesperación, y bebía para contrarrestar la desesperación.
Değil. Umutsuzluk uyuşturucu gibidir. Artık hiçbir şeyin önemi yok.
La verdad es que la desesperación es un narcótico que sume a la mente en la indiferencia.
Bende de Umutsuzluk Zümrütü var.
Yo, la Esmeralda sin Esperanza.
Asırlardır süren yalnızlığımda artık umutsuzluk içinde çırpınırken ölmek için dua ettim.
Durante estos siglos de soledad... cuando estaba al borde de la desesperación.. deseaba morir.
Ve ülkemi, ailemi geride bıkakmak zorunda kaldım. Ve onunla birlikte, gençliğimi de. Umutsuzluk artık benim meyvem olmuştu.
Así abandoné la tierra de mis padres, y con ella, la juventud que tanto me prometía, y cuyo fruto fue solo la desesperanza.
- Umutsuzluk için de söylüyor. Bence sen çok saçma davrandın...
Es capaz de hacer cualquier tontería.
Ve umutsuzluk.
Y desesperación.
Bu suç ve umutsuzluk izini, eski kilisenin duvarlarında hangi acı çeken ruhun bıraktığını merak etti.
En vano intentó adivinar quién podía ser el alma en pena que no había querido abandonar este mundo, sin dejar esta huella de crimen o desgracia en el frontis de la vieja Iglesia.
Anılan devirden beri onlar dağlara baksa da her nerde olursa olsun, açlığın en kötüsünü umutsuzluk ve karanlıkta kaybolmayı bilen insanın bedeni burda, bu mahkeme salonunda zindana, ateşe ve kılıca rağmen hâlâ yaşıyor.
Y miraron hacia las montañas... Desde tiempos remotos allí donde el cuerpo del hombre conoció la angustia del hambre y perdido en la oscuridad y la desesperanza en esta sala, aún vive, a pesar del calabozo, del fuego y de la espada...
ona umutsuzluk vermemeliyiz.
No puede estar abatida para la operación.
Umutsuzluk ve umut.
La duda y la fe.
"Umutsuzluk içinde çırpınarak, başkanın karısından..." "... randevu alması için senatöre yalvardı. "
Aferrándose a su única esperanza, le suplicó al senador que le concertase una cita con la esposa del presidente.
"Bir cezaevi, altındaki ateşin kin ve öfke ile canlı tutulduğu..." "... koskocaman bir umutsuzluk kazanıdır. "
Una prisión es una gran caldera de agonía, alimentada por el odio y la ira.
Bunu umutsuzluk veya çaresizlikten dolayı söylemiyorum.
No digo esto por amargura o desesperación.
Açlıkları asker kaçaklarının gözlerinden okunuyor. Evlerine geri dönemezler ve umutsuzluk içindeler.
Aquellos hombres abandonaron el servicio oficial... están frustados y hambrientos pero no pueden regresar a casa, se convierten en perros rabiosos.
Dünya, umutsuzluk ve acı içinde yaşıyor ancak kendini adamış bir kaç kişi tarafından en azından ayakta tutuluyor.
El mundo vive sumido en dolor y desesperación pero al menos sigue vivo gracias a unos pocos hombres dedicados.
Umutsuzluk ve bunalımla mücadele etmelisin.
Desánimo, depresión... superad ese estado de ánimo.
Umutsuzluk. Anılar ve özgürlük... Acı ve umut...
Desesperación memoria y libertad amargura... esperanza... búsqueda del tiempo desaparecido.
Kod kelimeleriniz ise ; " "Umutsuzluk zamanı geçmişte kaldı".
La contraseña es : "Ahora es el invierno de nuestro descontento".
"Umutsuzluk zamanı geçmişte kaldı".
"Ahora es el invierno de nuestro descontento."
Bu bana umutsuzluk veriyor.
Soy feliz y eso es lo que me exaspera.
Son iki dansçı bir sağa bir sola giderek, tökezleyip topallayarak, ayılıp bayılarak umutsuzluk ve yenilgi denizini geride bırakıp zafere ulaştığı zaman.
Sólo cuando los dos últimos bailarines se tambaleen, tropiecen, se des vanezcan y crucen el mar de la derrota y la desesperación para abrazar la victoria.
Bu zor zamanlarda yollarımızda yorgun argın yürüyen umutsuzluk girdabındaki zavallı mültecileri düşünüyorum.
En estos momentos difíciles, pienso en los pobres refugiados, quienes, en la más profunda desesperación, caminan penosamente por nuestras carreteras.
Burası acılanmaya uygun bir omuz umutsuzluk anında tutulacak bir el kalbini dökebileceği bir kap.
Éste es un hombro para los afligidos una mano para ser apretada en la desesperación un recipiente para meter el corazón.
İçimde bu umutsuzluk varken mi?
¡ Con la desesperación que tengo en mi interior!
Bu tam bir umutsuzluk hamlesi olurdu.
Sería un movimiento de total desesperación.
... umutsuzluk okyanusunda kaybolan ufak bir kabahatten ne çıkar ki?
A la amargura, la bebida y la maldad.
Bu intihar, doğru kelime mi bilmem,... ne umutsuzluk, ne çaresizlik ne de umutsuzluk belirtisidir.
Este suicidio, si tal término es el apropiado no será de ningún modo un reflejo de desesperación impotencia o desánimo.
Öfkemi çaldı ve bana umutsuzluk verdi
Me roban mi ira y me desesperan
Sizsiz, bugün umutsuzluk içinde olurdum.
Si no le tuviera a usted, estaría desesperado.
Ama umutsuzluk herkes için değildir.
Pero la desesperación no es la misma.
Umutsuzluk yüzünden mi?
¿ Es por desesperación?
Bir yavru kavurucu sıcağa doğru körü körüne yürümeye başlıyor ve ebeveynleri umutsuzluk içinde seyretmekten başka birşey yapamıyor.
Un pequeñín comienza a caminar a ciegas hacia el calor y sus padres miran con desesperación.
Ülkedeki bütün bilginler umutsuzluk içinde. Ve sen bunun kolay olduğunu söylüyorsun.
"Los hombres sabios del país se estrujan el cerebro sin resultado y tú dices que es muy sencillo."
Bu tablo ve onun Umutsuzluk diye bilinen eseri sanatçının belirgin olmayan, anlamsız profilini yansıtır. Fırça darbeleri ve renk çalışmaları arasında büyük bir kopukluk olması Norveç Basını tarafından, Korku veren fütüristik sanat saçmalığı denilerek ağır eleştiriler alır.
Pero este lienzo, y su obra conocida como "Desesperación"... con el retrato en blanco y sin rasgos distintivos del artista... sus grandes pinceladas inconexas de color intenso que se superponen unas a otras... son duramente atacados por la prensa noruega... como "una jerga imponente de arte futurista".
Üç günlük umutsuzluk, birkaç saat uyuyabilmen için seni ilaçlara muhtaç etti.
Tres días de desesperación lo obligaron a ingerir pastillas para sobrellevar el tiempo.
Ama bütün bir hafta boyunca sebatla bağlı kalınan böyle kararlar... bir umutsuzluk anında bozuluverir.
Pero tales decisiones, aunque puedan mantenerse firmemente una semana... se abandonan en un instante de desesperación.
Bu genel umutsuzluk...
De este descorazonamiento general...
Barışçıl araçların umutsuzluk getirmesinden sonra... bu görevi silahlarımızla... savaşarak yerine getireceğiz.
Después de haber perdido la esperanza de hacerlo por medios pacíficos... nos hemos propuesto hacerlo por la guerra. Y con el fusil.
Neden bu umutsuzluk?
¿ Se desesperó?
Biraz umutsuzluk.
Algo de desesperación.
Büyük umutsuzluk hissediyorsun.
Te sientes desesperado.