Uzağa перевод на испанский
5,628 параллельный перевод
Ne kadar uzağa gideceğini görmeyi isterdim.
Me gustaría ver lo lejos que llegaras.
Armut çok uzağa düşmemiş.
¡ De tal palo, tal astilla!
- Bogdan çok mu uzağa gitti?
- Bogdan va a ir lejos?
Pyongyang'tan uzağa.
Lejos de Pyongyang.
Köpekler onu çok uzağa sürüklemiş olamaz.
Los perros no pudieron arrastrarlo muy lejos.
Buralardan uzağa.
Lejos de este lugar.
Orada oturduğun her saniye, Tuckey para ile o kadar uzağa gidecek.
Cada segundo que te sientas hay otro Tuckey... que tiene que salir con todo ese dinero.
Normalden uzağa attın.
Fue mejor de lo habitual.
Ne kadar uzağa gidebilir ki?
¿ Qué tan lejos puede viajar?
Kısa sürede para kazanabilmek için bu kadar uzağa geldim.
Recorremos estas ridículas distancias tratando de hacer... un montón de dinero en poco tiempo.
Fazla uzağa gidemez.
No pudo ir muy lejos.
Uzağa gitmiş olamaz.
No pudo haber ido lejos.
Fazla uzağa sıçrayamayacak.
No saltará mucho.
Ama bu sefer, düşecekmişim gibi hissediyorum. Çok uzağa itmek istemiyorum.
Pero parece como que esta vez caí de pie simplemente no quiero presionar demasiado
Çok uzağa gidemeyeceksin.
No llegaran muy lejos.
Ama çok uzağa gidememişler.
No llegaron muy lejos.
"Uzağa" daha sonra...
El "fuera" más tarde. " Empuja.
İt gökyüzünü uzağa... Hep birlikte.
Empuja el cielo fuera.
Gökyüzünü uzağa.
Juntos. Cielo fuera.
Gökyüzünü... uzağa.
lejos. - Ah, sí, de acuerdo.
Fazla uzağa gidemez, en azından bu yüz ve kalçalarla.
Bueno, ella no va a conseguir los faros, No con esa cara y el culo.
İlk kamp gezimde neden bu kadar uzağa gelmek zorundaydık?
¿ Por qué teníamos que venir tan lejos en mi primer salida de acampe?
Hava kararmadan gidebildiğimiz kadar uzağa gidelim.
Vayamos tan lejos como podamos antes que oscurezca.
Etrafa baktım, çok uzağa değil, evimizin bin metre falan dışına.
Miré alrededor, no muy lejos... un par de cientos de yardas más allá de la habitación de nuestra casa.
Hamile bir kadın ne kadar uzağa gidebilir?
¿ Cómo de lejos puede ir una mujer embarazada?
Yeterince büyüdükten sonra, elimden geldiğince uzağa taşındım ve bir daha hiç Wammy'yi düşünmedim.
Entonces, cuando tuve edad suficiente, me mudé tan lejos como pude y nunca volví a pensar en Wammy.
Ne kadar uzağa yüzebiliriz sence?
¿ Cómo de lejos piensas que podremos nadar?
İstediğimiz kadar uzağa.
Tan lejos como queramos.
Yeterince uzağa gidememişsin.
No te mudaste lo suficientemente lejos.
Benimki daha uzağa gitti.
El mío fue más lejos.
Eğer birileri sürekli çekip duruyorsa asla istediğiniz kadar uzağa gidemezsiniz.
Si siempre alguien tiene que estar tirando de ti entonces nunca llegarás lejos.
Belki de... Ona ilişkiyi anlatıp, olabildiğince... uzağa gitmesine izin vermeliydim.
Tal vez... debí haberle dicho lo de la aventura y luego dejar que se alejara de él todo lo posible.
Çok uzağa gitmiş olamaz, onu buluruz.
No pudo haber ido muy lejos, la encontraremos.
Bu kavgayı sıradan insanlardan uzağa taşımalıyız.
Debemos alejar esta batalla de la gente normal.
Çok uzağa gitmiş olamaz.
Vale, no debe haber ido muy lejos.
Yeterince uzağa gidersek anneni bulabiliriz.
si vamos lo suficientemente lejos, podríamos encontrar a tu mamá.
Arabadan uzağa doğru giden ayak izleri buldum.
Encontré huellas que se alejaban del auto.
Hem de olabildiğince uzağa.
Tan lejos como sea posible.
Uzağa gidiyor. Neler olduğunu öğrenebilir misin?
Se ha marchado. ¿ Puedes averiguar lo que está pasando?
Bir yıl için uzağa gitmene müsade mi edeyim?
¿ Permiso para irte sola un año?
Yaptığı şey yüzünden onu uzağa gönderdim.
Le envié lejos por lo que hizo.
El bombalarının da sorunu bu eğer yeterince uzağa atmazsan üzerine patlar.
Ese es el problema con las granadas de mano, tienes que tirarlas lo suficientemente lejos como para que no te estallen a ti.
- Çok uzağa gidemedi.
- No lo suficientemente lejos.
Bir yıldız kadar küçük ve sönük görünmesi için Güneş'i bizden ne kadar uzağa taşımak gerektiğini düşün.
Solo imagina lo lejos que tendrías que mover el sol para que luciera tan pequeño y tenue como una estrella.
Çünkü ışık sonlu bir hızda seyahat eder. Uzayda uzağa bakmak zamanda geçmişe bakmaktır.
Ya que la luz viaja a una velocidad finita mirar a través del espacio es mirar atrás en el tiempo.
Dolayısıyla ne kadar uzağa bakarsak ışık da o kadar eskidir.
Entonces, entre más lejos miremos, más antigua es la luz.
Etrafta bu kadar ağaç varken çok uzağa gitmelerine gerek yoktu.
Con tantos árboles a su alrededor, no tenían que ir muy lejos.
- Uzağa değil. Caitlin MacCarthy, bu memur Jenkins.
Caitlin McCarthy, este es el agente Jenkins.
Gökyüzünü uzağa...
- Tienes que... tienes que...
Diğer tarafa doğru o kadar uzağa baktım ki dönüp dolaşıp aynı yere geldim gibi. Öyle yaptım.
No lo hice.
- Çok uzağa gidemedi.
Intentó alejarse.