Viven перевод на испанский
7,258 параллельный перевод
Grateful Dead rock grubunun kurtulan üyelerinin bazen Furthur adında bir tur düzenlediklerini biliyor muydun?
¿ Sabías que los miembros del Grateful Dead que aún viven ocasionalmente van de gira juntos bajo el nombre Furthur?
Sen de biliyorsun ki Tel Aviv'de, yakın bir yerde yaşamıyorsan, ordu sana ev sağlamak zorunda, ve bu pek kolay bir şey değil.
Usted sabe Kiryat no es una base para pernoctar Para aquellos que no viven en Israel, el ejército israelí tiene que encontrar un lugar para vivir, y pagar parte del alquiler. Y no es así de simple.
Nerede yaşıyorlar?
¿ Dónde viven?
Nerede yaşadığınızı öğrenmek istediler.
Querían saber dónde viven.
- Gizli sığınağımıza Foot klanının prensesini getirirken neyin kafasını yaşıyordunuz siz?
¿ En qué mundo viven donde está bien traer a la princesa del clan foot a nuestra guarida secreta?
Birlikte yaşıyor gibiler.
Ellos casi que viven juntos.
Bu evde yaşayan başkaları da var!
¡ Otras personas viven aquí!
Bir düşünce olarak başlayıp İnternette yürütülen ve gerçek hayatta işlenen suçlarla uğraşıyorum.
Trabajo con delitos que se originan en la mente, que se viven en la red y se llevan a cabo en el mundo real.
O zaman sizin nerede yaşadığınızı bilmiyor.
Bueno, entonces él no sabe donde viven.
Filmin oyuncuları, Kenozerya köyünde yaşayan gerçek köylülerdir.
TODOS SON PERSONAJES REALES QUE VIVEN A ORILLAS DEL LAGO KENOZERO
Blaine de taşındı Her ne kadar O ve Kurt hala beraber olsalar da ve hala evlencek olsalar da ayrı yaşamanın daha iyi olacağına karar verdiler.
Blaine también se ha mudado, aunque él y Kurt aún siguen juntos y aún van a casarse, pero aun así decidieron que sería mejor... si viven separados.
- Ailesi batı yakasında.
Sus padres viven en la coste oeste.
Tek bildiğim, kadınlar hayatı uçlarda yaşayan erkekleri çok seviyor.
Lo que sé es que a las mujeres les gustan los hombres que viven al límite.
Uzaylıların aramızda olduğuna inanan birinin yaptığı sağlam bir plan.
Ahora es... un plan sólido urdido por un tío que cree que los extraterrestres viven entre nosotros.
Slyvie ve Brando BlueBell'de yaşamıyor bile.
Sylvie y Brando ni siquiera viven en BlueBell.
Sonuç olarak ikisi de yasal olarak bu binada oturuyor.
Así que lo más importante de aquí es que ambos viven en el edificio legalmente.
Eğer ikiniz bu apartmanda oturmazsanız ayrı kalırız ve birbirimizi sadece cumartesi günleri kahve içerken görürüz.
Si ustedes no viven en este edificio, nos distanciaríamos y sólo nos veríamos los sábados para tomar café.
Efsaneye göre Golemler ibadet yerlerinin çatı kirişlerinde yaşıyor.
Según la leyenda los golems viven en los techos de los templos.
Cebimde küçük fareler yaşıyor!
¡ Pequeños ratoncitos viven en los bolsillos!
Yakınlarda mı oturuyorlar?
- ¿ Viven por aquí? - No.
Zengin bir müşteri alıp onları kızların yaşadığı yere bırakıyor.
Se lleva a un cliente y lo deja donde viven las chicas.
Yedi Kız Kardeş'in yaşadığı yer orası.
Ahí es donde viven las siete hermanas.
Birer yıldız olarak yaşadıkları yer orası işte.
Y es ahí donde viven, como estrellas.
Ve yaşayanların da yumuşak yataklarında keyifleri yerinde.
Y aquellos que viven están demasiado cómodos en sus blandas camas. Tú eres el que no se sublevará.
- Tony, burada birçok insan yaşıyor.
Tony, aquí viven muchas personas.
Cesedi, evsiz meskeni olan bir binada bulundu.
Encontramos su cadáver en un edificio donde viven los sin hogar.
Ebeveynlerin hayatta ve Nebraska'da yaşıyorlar.
La tienes. Tus padres... están vivos y viven en Nebraska.
Bizler yaşayanlarız ve ölüleriz. Bunun yanında daha fazlası için hayattayız.
Somos los que viven y estuvieron muertos y contemplad, estamos vivos para siempre
- Şu tarafta kim oturuyor?
- ¿ Quiénes viven en esta parte?
Bo ile hayatınızı kaçarak yaşıyorsunuz.
Tú y Bo viven huyendo.
Senin gibi tiplerin nerede yaşadığını sormaya çalışıyorlar?
Lo que intenta decir es, ¿ dónde viven las personas que piensan como tú?
Sadece bana penguenlerin yaşadığı imparatorluk ülkesinin ismini söylerseniz.
Si, sólo si, pueden nombrar el país donde viven los pingüinos.
Bu yerliler bir cennette yaşıyor.
Estos indios viven en el paraíso.
Ve bu piç kuruları nerede yaşıyorlarsa oraya.
Y estos hijos de puta en las que viven.
- Çekmecelerin içinde yaşıyorlar.
Viven en los cajones.
İki çocuğun da kim olduğunu ve nerede kaldıklarını biliyorum.
Sé quiénes son los dos tipos y sé donde viven.
Kampüste kalan psikoloji öğrencilerinin listesini çıkardım. Spor salonunun karşısındaki 3. ve 4. sınıf öğrencilerin yurtlarında kalan öğrencilerle karşılaştırdım. Bu da beni Cuyler Hall'a getirdi.
Conseguí una lista de todas las estudiantes de psicología en el campus... y crucé las referencias con estudiantes que viven en habitaciones de veteranas... enfrente del gimnasio, lo que me llevó a Cuyler Hall.
Lanet bir çadırda mı yoksa karavanda mı yaşıyorsunuz?
¿ Viven en una tienda de campaña o en una casa rodante o qué?
Herkes devletin sırtından geçiniyor.
Todos viven del estado.
Ailesi Leeds yakınlarında Farsley'de yaşıyor.
Sus padres viven Farsley cerca de Leeds.
Liderler uzun bir ömür sürmezler.
Los líderes nunca viven una vida larga.
Patikalar onların yarış alanlarıdır. O, bu minyatür ormanda, bu patikalarda çalışır.
Son pistas de carreras con las que pueden atravesar corriendo la jungla en miniatura en la que viven.
Daha yüksek sıcaklıklar fareler için düşük sıcaklıklardır. Burada sıcaklık 60 ° C'ye ulaşabilir.
Las temperaturas más altas se dan justo al nivel en el que viven los ratones, donde llegan a alcanzar los asfixiantes 60º C.
Bizler yaşamış ve ölmüşleriz!
¿ Somos los que viven y estaban muertos!
Fark edeceğini sanmam, evsiz herifin teki sonunda daire yüzü görecek sonuçta.
No creo que se moleste. Es casi como esos tipos que viven en el parque.
- Nasıl hayatta kaldılar?
- ¿ De qué viven?
Ama Anne ve Babası Güney Dakota'da yaşıyor.
Sin embargo, sus padres viven en Dakota del Sur.
Farklı yerlerde yaşıyorlar, farklı işleri var.
Viven en lugares diferentes, tener diferentes puestos de trabajo.
Onunla aynı çatı altında yaşıyorlar değil mi?
Todos viven bajo el mismo techo con él, ¿ no?
Böyle şeyler için işte... 100 yıl bile yaşayamayan insanların yaptığı tüm bu şeyleri hafife aldım, alay ettim.
Esas cosas. Algo que todos los humanos hacen cuando ni siquiera viven 100 años. Algo que desdeñé por ser mezquino.
Görünüşe göre, çoktan kaçmaya karar vermişsin.
No los que están tirados en cualquier esquina, sino el resto, los que viven sus vidas, van a trabajar, apoyan a sus familias. Suena a que al final has decidido presentarte.