Yapayalnız перевод на испанский
1,573 параллельный перевод
Yapayalnız.
Solas.
- Orada yapayalnızım, Michael.
- Estoy sola, Michael.
Michael, sevgililer gününde yapayalnız mısın?
Michael, ¿ estás solo en el día de San Valentín?
- Evet. - Doktor çıkarken onu gördüm. Yapayalnız yatakta yatıyordu.
Le vi a través de la cortina cuando el médico salió, y estaba tendido en la cama, solo, y tenía los ojos abiertos y sólo miraba al techo.
Oo, Küçük kızkardeşimin ne zoru var ki basıp gitmiş... ve hamile eşini yapayalnız bırakmış... deli bir kaltağın saldırısına uğrasın diye mi?
¿ Qué le pasa a mi hermana pequeña que se va y deja a su esposa embarazada totalmente sola cuando una zorra imbécil la acosa?
Elim titremeye başladı. Aynada durmuş, kendime bakıyordum ve yapayalnız olduğumu fark ettim. Burnum kanıyordu ve güvendiğim tek kişiyse kendimdim.
Mi mano comenzó a temblar me miraba en el espejo y me di cuenta que estaba solo, mi nariz sangraba y la única persona en la que confiaba era yo mismo.
Yapayalnızım Kimber.
Estoy solo, kimber.
Julie beni terk ettiğinden beri ilk kez kendimi yapayalnız hissetmiyorum.
Es la primera vez desde que Julie me dejó que no me siento completamente solo.
O, yapayalnız. Annesiyle konuşamıyor. Korkmuş ve şaşkın bir durumda.
Es sólo que ella está sola, no puede hablar con su madre, está asustada y está confundida.
Uyandığımda yatakta yapayalnız yatan yaşlı bir kadın olduğuma inanamadım.
Cuando desperte, era otra vez esta vieja, sola en cama.
Yapayalnız bir petunyayım. Soğanların arasındayım.
una plantacion de cebollas una plantacion de cebollas
Ben soğanların arasında Yapayalnız bir petunyayım.
Soy una solitaria petunia en una plantacion de cebollas.
Küçük kızım sizin yüzünüzden orada yapayalnızdı!
¡ Mi pequeña estaba afuera sola por su culpa!
Öteki tarafta yapayalnızım.
Estoy muy solo del otro lado.
Aj ve sen buralarda yapayalnız.
Ustedes están aquí solos.
Minik yavrular toplanıp ağlaştılar, Anneleri öldü, tüm dünyada yapayalnız kaldılar.
Los pequeños cachorros se pusieron a llorar muy solos en el mundo pues su madre había muerto.
Benim düşünceme göre, yalnız olmamız yapayalnız olduğumuzu göstermez.
- Sí, bueno- - - En mi opinión el hecho de estar solos no significa que estemos tristes.
- Burada yapayalnızım.
Es que estoy completamente solo, ¿ sabes?
Koca dünyada yapayalnız kalıyorsunuz.
Entonces se acabó, te quedas solo en el mundo y...
Bu dünyada yapayalnız değilsin.
Nunca volverás a estar solo.
Şahane, güzel karımla yapayalnızım.
Estoy solo con mi encantadora y hermosa esposa.
Evet, sen. Yapayalnız görünen.
Si, usted, el que se ve tan solitario.
"Bahtım karardığında insan gözünde, ağlarım yapayalnız, terk edildiğime, nafile haykırışlarım sağır göklere, biraz daha umut istemek için..."
"Cuando en desgracia con fortuna en los ojos de los hombres, solo lloro mi estado lamentable, e imploro al sordo cielo con mis llantos, deseando ser rico en esperanzas..."
Konvoy, çayır okyanusunda yapayalnız yol alan bir yolcu gemisi gibidir.
Una caravana de carretas es como un barco de pasajeros en el océano calmo.
Bu dünyada yapayalnızım.
Estoy solo en el mundo.
Onu yapayalnız bıraktım.
La dejé completamente sola.
İşte öyle, yapayalnız, bir serseri gibi kalır.
Y ahí estará, solo, nadie con él, como un vagabundo.
- O daha çok... - Yapma, o yapayalnız.
- Vamos, está completamente sola.
Yapayalnız hissediyorum.
Me siento tan sola.
Burada yapayalnız.
Totalmente sola aquí.
Kız kardeşimi geride, yapayalnız bırakmak yaptığım en zor şeydi.
Dejar a mi hermana en casa, dejarla allí sola es lo más difícil que he hecho.
Onu yapayalnız bıraktığım için beni hiç affetmedi.
Nunca va a perdonarme por haberla dejado sola.
Yapayalnız kaldım. Söyleyecek önemli şeylerim var ama yardım etmiyorsun.
Tengo cosas importantes que decir, y no me estàs ayudando.
Bizi çok az arıyorsun, oğlum koca şehirde yapayalnız diye öyle endişeleniyorum ki.
Llamas tan poco me preocupa mi chico solo en la gran ciudad.
- onlara çok fazla güvenme, Aditya önce yıldız oldun derler ve bir anda ortada yapayalnız kalırsın onları ciddiye alma adita?
- No confíes tanto en las líneas, Aditya Suelen decirte una cosa y darte otra distinta. Muy enfadada, ¿ no?
Yapayalnız.
Totalmente solo.
Bu onun aşığı olabilir ve ben şimdi yapayalnızım.
Quizá sea su amante. Y estoy aquí sola...
- Güvende mi? Hücrede bazen ayaklarımın havaya dönüştüğünü, uzayda yüzdüğümü ve yapayalnız - Evet.
¿ Seguro?
Annem Bayan Emmie'nin Fuller Sokağı sonunda oturduğunu söyledi... yapayalnız.
Mamá dice que la Srta. Emmie vivía al final de la calle Fuller, y Cece está sola allí.
Gecenin bir yarısı tam anlamıyla yapayalnız kaldılar
Se quedaron sin nada de la noche a la mañana.
Senden yararlanacak, sonra da terk edecek. Yapayalnız kalacaksın.
Se va a aprovechar de ti, te va a dejar y te vas a quedar sola.
Ama sen uzaktayken, bu rüyalar yapayalnız. Şimdi bana gel, sen yalnızca benimsin.
Pero contigo tan lejos, este sueño es solitario Ven a mí ahora, tú eres mi única y verdadera.
Beni yapayalnız bıraktı.
Me ha dejado sola.
Yapayalnız ruhumu kederle dolduracaklar
Entristecen mi solitaria alma
Beni burada yapayalnız mı bırakacaksın?
¿ Me dejarás atrás, toda sola?
Hayır, yapayalnızım.
No, estoy completamente solo.
Çünkü 10 yıl sonra yapayalnız uyanıp, ve kendime ; Neden ben, Nick ve Ambar'a bir fırsat vermedim diye sorduğumda, tek cevap
Porque dentro de diez años, cuando me despierte solo y me pregunte a mí mismo, por qué no le di una oportunidad a Nick y a Ambar, sólo tendré una respuesta.
Yapayalnız.
Tienes un gran corazón, y siempre tienes personas que quieren sacar provecho de eso.
Yani bütün gün yapayalnızım, üstüm başım da... yapış yapış çörek ve Skittles şekerleri kokuyor.
A bollos pegajosos y a chicle.
Ne oldu? Sokakta aç biilaç yapayalnız kaldım.
Quedé en la calle, hambrienta y completamente sola
İyisimi yabancı bir yerde yapayalnız kalan ben olayım.
Soy yo el que estará todo solo en un nuevo lugar