Öldüğün перевод на испанский
412 параллельный перевод
Şu anda karına öldüğün haberi verildiğinin farkındasın, değil mi?
¿ No sabe que a su esposa le informaron que murió?
O kapılar yalnızca üç kez açılır içeri girdiğin zaman, cezanı çekip bitirdiğin zaman ya da öldüğün zaman!
Estas puertas sólo se abren tres veces. Cuando se entra, cuando se cumple la condena o cuando mueres.
Derler ki öldüğün gün ismin bir buluta yazılırmış.
Hay muchas nubes. Dicen que cuando uno muere el nombre queda escrito en una nube.
Ama önemli olan ne zaman değil de... nasıl öldüğün değil midir?
Pero, ¿ tan importante es cómo o cuándo morir... sabiendo que eso va a ocurrir sin remedio?
Peki, sen öldüğün zaman?
¿ Y cuando mueras?
- Öldüğün falan yok!
- No estás muriendo.
Öldüğün zaman senin karın olduğumu haykıracağım.
Cuando mueras, gritaré : él era mi marido.
Öldüğün zaman gömülecek ve unutulacaksın.
Cuando muera será enterrada y olvidada.
Senin nasıl öldüğün dünyanın umurunda mı?
¿ Cree que le importa al mundo cómo muera?
Seni öldüğün zaman tanıdım.
Te conocí cuando estabas muerto.
Öldüğün zaman nasıl ya da ne zaman öldüğünün bir anlamı olmuyor.
Para cuando estás muerto ya no hay diferencia sobre a qué edad moriste.
Öldüğün güne kadar bu adam mı olacaksın?
¿ Serás así hasta la muerte?
Belki öldüğün zaman bunun üstesinden gelebilirsin.
Supongo que cuando mueres, lo superas.
"Öldüğün yerde ölür" "ve oraya gömülürüm."
"Allá donde tú mueras, también moriré yo." "Allí seré enterrada."
öldüğün zaman, iş bitmiş demektir.
Cuando falleces, falleces, punto.
Doğu'da öldüğün zaman, cesedini fazla bekletmezler.
A los muertos en Oriente se les hace desaparecer cuanto antes.
Benim tesellim olmadan öldüğün için üzgünüm.
Siento que murieran sin mi consuelo.
Sen öldüğün zaman da aynı şeyi hissetmemi ister miydin?
Y cuando tú te mueras, ¿ quieres que yo sienta eso mismo contigo?
Sevgili baba, seni özledim. Öldüğün için üzgünüm. Bana ve anneme geri gelmeni dilerdim.
Querido papá, te echo de menos, siento que murieses espero que vuelvas a mi y a mamá, te quiero
Öldüğün zaman, bu demektir ki, beyin ölür.
Cuando uno muere, significa muerte cerebral.
Charles, tam öldüğün anda görmek istediğim bir yüz vardı.
Yo deseaba ver la expresión de un rostro mientras usted parecía morir.
Öldüğün zaman, kolumdan sarkan ölü bir adam olur!
Cuando te mueras, tendré un muerto del brazo.
Hatta öldüğün zaman, seni onun içinde gömerler.
¡ Y cuando mueras, pueden enterrarte en ellos!
Ve burası da öldüğün yer.
Y aquí es donde mueres.
Büyü biraz. Öldüğün zaman, geberdiğin zaman!
Vamos, ven acá Kirsty, crece... acá está papá...
Öldüğün zaman cennete gideceksin.
Cuando te mueras, irás al Cielo.
Öldüğün zaman kim olduğun fark etmez.
Da igual quién eres si estás muerto.
Tamamen unutacaksın onu, ve o, senin öldüğün an olacak!
Lo olvidarás por completo. Y tu morirás en ese preciso momento.
Otobana girdim ve aniden senin öldüğün fikrine kapıldım.
Y al entrar en la autopista, tuve de repente un presentimiento muy fuerte de que estabas muerto.
Ölüm hepimizi bulacak Oruku saki fakat seni daha kötü şeyler bekliyor onursuz bir şekilde öldüğün zaman.
La muerte nos llega a todos, Oruku Saki... pero algo peor te llegará a ti. Porque cuando mueras, será sin honor.
Kayıp olarak bildirildin, öldüğün varsayıldı.
Te declararon perdido, presuntamente muerto.
Öldüğün zaman, serbest kalabilirsin.
Cuando estés muerto entonces estarás fuera. Eres mío.
Öldüğün zaman acı biter.
Cuando mueres, el dolor se va.
* Öldüğün güne dek. *
Será cuando estés muerto
Öldüğün zaman, ölürsün, o kadar!
Cuando mueres, se acabó. Es así.
Haber, senin mürettebatınla birlikte öldüğün şeklinde olacak.
Todos creerán que usted murió con su tripulación.
Kaybettiğin ye, öldüğün.
Donde pierdes, mueres.
Jack sen öldüğün günden beri elbiselerini değiştirmedi.
Jack no ha cambiado sus ropas desde que moriste,
Öldüğün zaman başka bir hayatın olmayacak.
Cuando te mueres, ya no tienes otra vida.
Öldüğün zaman... nasıl yaşadığını bilmen gerekir.
Al morir... deberíamos saber cómo vivimos.
Tıpkı... öldüğün zaman cennete gitmek gibi.
Es como cuando te mueres y vas al cielo.
Ama bana senin öldüğün söylendi.
Pero dijeron que estabas muerto.
Öldüğün zaman onlar benim olacak, tamam mı?
Cuando usted se muere, son míos. ¿ Está bien?
Yaşlanıp öldüğün zaman, bana bakan koruyucu meleği kovup... onun görevini sen devral bari.
Cuando llegues viejo y mueras, mejor le disparas a quienquiera que tenga mi caso y te ocupes del trabajo tu mismo.
Öldüğün zaman özel bir ilgi göreceğine eminim.
Sabes, cuando mueras recibirás atención especial.
Kendinle bir gün yaşayabileceksin Mulder,... öldüğün gün.
Podrá vivir consigo mismo, Mulder, y el día que usted muera...
" Ve öldüğün zaman tamamen unutulacaksın.
" Y cuando muera, quedará en el más completo olvido.
Bana Hong Kong'da suikastta öldügün söylenmişti.
Tengo entendido que fue asesinado en Hong Kong.
Haydi kalk bayan. Öldüğün falan yok.
Vamos, levanta, no estás muerta.
Yengeni ve onun yasak aşkını öldüğün için
Sois célebre por haber cometido el asesinato de vuestra cuñada y su amante.
Benim tesellim olmadan öldügün için üzgünüm.
Siento que murierais sin mi consuelo.