Şeyın перевод на испанский
118,641 параллельный перевод
Crane, Onun bir şey alacağını hiç sanmıyorum.
Crane, no creo que ella tenga nada.
Özür dileyecek hiçbir şey yapmadın, tamam?
¿ No tienes nada de qué disculparte, ok?
Eleştirmenlerin karşı çıkamayacakları bir şey teklif ederek kızgınlıklarını giderme niyetindeyiz :
Y tengo la intención de redimirme. Voy a ofrecerles algo que los críticos no podrán argumentar : pruebas.
Her şey ayarlanmadan seni telaşlandırmak istemedim. Ben karınım.
Es solo que no deseaba inquietarte antes de que todo
Emrimdeki adamların yapmayacağı tek bir şey var.
Hay una cosa que los hombres bajo mi mando no pueden hacer.
Topher'ın bana söylediği son şey buydu.
Eso es lo último que me dijo Topher.
Bak, düşününce yanlış bir şey yapmadığını biliyorum.
Mira, intelectualmente, sé que no hiciste nada malo.
Henüz çoğumuz yanlış bir şey yapmadık, neden Diaz'ın bir gardiyanı vurmasının ceremesini biz çekelim?
La mayoría aún no hicimos nada malo, ¿ por qué debemos pagar todas porque Diaz le disparó a un guardia?
Bir de seksi ağızlı olan. Saçının üzerine oturmak diye bir şey var mı?
¿ Eso se hace?
Şimdiye kadar daha iyi bir şey bulacaklarını sanırdım.
Creía que ya habrían inventado algo mejor.
Bacaklarının ne kadar yorulduğundan başka bir şey düşünemeyecek kadar.
Hasta que solo puedas pensar en lo cansadas que están tus piernas.
Eve geldiğimde bakımlı bir kadın görmek istiyorum. Çok şey mi istiyorum?
Quiero volver a casa con alguien que se cuida. ¿ Es demasiado pedir?
Yaptığın en edepsiz şey neydi?
¿ Qué es lo más guarro que has hecho en tu vida?
Ama düştüğünde de onu yerden kaldırıp, üstünü başını temizleyip hiçbir şey olmamış gibi yapan annelerden olmayın.
Pero, cuando lo haga no sea la clase de madre que la levanta, le quita la tierra y hace como si no hubiera pasado nada.
- Nasıl bir şey aldığını biliyorsun.
- Así sabes lo que estás comprando.
Berbat bir şey. Bütün işi biz yapıyoruz. Ben ocağın başındayım, siz bu götleklere bakıyorsunuz, o arada millet dışarıda güneşleniyor.
Es un rollo cómo tenemos que trabajar aquí.
- Sen sadece dinleyebilirsin, başka bir şey yapamazsın.
- Podría escuchar, eso podría hacer.
İtirafını almazsak her şey boşa gider.
Si no obtenemos su confesión, todo esto habrá sido en vano.
- Hiçbir şey yapmadın.
- No hiciste nada.
Bu, yüzlerce kadının hayatını değiştirecek bir şey.
Esto cambiará las vidas de cientos de mujeres.
Yanlış anlama, yaptığın şey için minnettarız.
Estamos muy agradecidos por lo que has hecho.
Şimdi takdim etmekten büyük onur duyduğum, Tanrı'nın izniyle, bir şey değişmezse, Amerika Birleşik Devletleri'nin mevcut ve müstakbel başkanı,
Tengo el gran honor de presentarles, si Dios quiere y nada lo impide, al actual y próximo presidente de Estados Unidos,
Ve ne sakladığını bilmiyor olabiliriz ama halk, ortada bir şey olduğunu biliyor.
Quizá no sepamos qué oculta, pero la gente sabe que hay algo.
- Boğazın için bir şey vereyim.
- Busquemos algo para tu garganta.
Arkamı döndüğümde yüzüne vuran ay ışığını gördüm ve her şey yavaşlamaya başladı.
Al darme vuelta veo que la luna le ilumina el rostro y todo se ralentiza.
Büyüdüğünde, bu dünyada bir kadın için çok az şey olduğunu anlayacaksın.
Cuando te hagas mayor, te darás cuenta de que no hay mucho para una mujer en este mundo.
Öyle bir işlemi sanayileştirmenin zorluğunu anlıyorum ama bu kabın içindeki şey kimsenin mümkün olmadığı bir başarıya giden yolun çoğunu aştı.
Y comprendo la dificultad de industrializar semejante proceso. Pero lo que hay en esta probeta es gran parte del camino hacia una gesta que nadie creyó posible.
O zaman bir şey düşünsen iyi olur çünkü komşularımızın utanç verici bakışlarına katlanmam bir yana bütün dünyanın gözü önünde aynısını yapmamı bekleyemezsin.
Pues más vale que se te ocurra algo. Porque una cosa es tener que soportar las humillantes miradas de nuestros vecinos. Pero no esperes que soporte eso delante de todo el mundo.
Çok şey beklemiyordum ama Yahudi düşmanı embesillerle dolu bir yer olmasını da beklemiyordum.
Admito que no esperaba mucho, pero tampoco me esperaba estar metido en una sala llena de imbéciles antisemitas.
Halkımız çaresizce bir vatan arayışında diyorsam kaçtıkları şey meslektaşlarının sert sözleri veya Nobel komitesinin görmezden gelmeleri değil.
Cuando te digo que nuestra gente está desesperada por un hogar, no son palabras crueles de colegas celosos que huyen.
Dünyaya dair Elsa'nın daima benden daha net anladığı çok şey var.
- Entiendo. Hay mucho del mundo que Elsa siempre ha entendido más agudamente que yo.
Tamam, şimdi yapacağımız şey, ben oraya oturacağım ve siz sıraya gireceksiniz, fotoğraflarınızı çıkartın, aynı zamanda size, ciddi sakatlık ve / veya ölüm durumlarına karşı, feragatname imzalatacağım.
Bueno, lo que vamos a hacer es, me voy a sentar ahí y ustedes harán una fila, van a sacar sus fotos, y voy a hacer que firmen un exención en caso de lesiones graves, y / o muerte.
Her an şey gibi hissediyorum kızgın damdaki kedi gibi. Neil! Ne diye uyuyorsun?
Me siento todo el tiempo como una... gata en un...
Her an şey gibi hissediyorum kedi gibi kızgın damdaki.
Me siento... todo el tiempo... como una gata en un tejado de zinc caliente.
Maalesef arkadaşınız Profesör Haber için yapabileceğim bir şey yok.
Me temo que no hay nada que pueda hacer por su amigo el profesor Haber.
Canınızı sıkan bir şey mi var, profesör?
¿ Le perturba algo, profesor?
NAZİ PARTİ KARARGÂHI BERLİN, 1942... konteyneri patlatan şey buharın basıncıydı.
Fue la presión del vapor la que hizo explotar el contenedor.
Eve hiçbir şey taşımayın. " Bir örnek verirseniz susacağım.
No metan nada en la casa ". Un solo ejemplo, y me callo.
Gelir ıdaresi o parayla kıymetli bir şey satın almana izin vermez.
Perdón. El IRS no te dejará comprar nada de valor con eso.
Üzgünüm. Gelir ıdaresi o parayla kıymetli bir şey satın almana...
El IRS no te dejará comprar nada de valor...
Pekâlâ. şey beni ararsın o zaman.
De acuerdo. Llámame.
Dünyanın güneş gören her yerinde yetişen şey nedir Martin?
¿ Sabe qué crece casi en todos lados donde brille el sol, Martin?
Bu miktar sana uygun değilse her şey için teşekkür edip Lakeview Emlak'a gider ve onların tekliflerini değerlendiririm.
Si no estás de acuerdo, te daré las gracias por todo e iré a Inmobiliaria Lakeview.
Yani yaptığım işin ucunun sana dokunmasını sağlayacak hiçbir şey yok.
No habrá nada que te incrimine en lo que sea que hago.
- Sen başka bir şey konuşmaz mısın?
- ¿ No puedes hablar de otro tema?
Sen de ağzını açıp bir şey desene!
¿ Tú no tienes nada para decir?
Dışarısı çok güneşli olunca taktığın şey var ya hani...
Eso que llevas cuando fuera hay mucha claridad y quieres...
Sen bir şey yapmadın.
Tú no has hecho nada.
Her şey ne kadarını hatırlayabildiğine bağlı.
Todo depende de lo que recuerdes.
Kimseyle konuşmayacaksın, hiçbir şey yapmayacaksın hiçbir şeyi kabul etmeyeceksin, olduğun yerde kalacaksın.
No quiero que hables con nadie. No quiero que hagas nada. No quiero que llegues a ningún acuerdo.
Böyle bir şey asla olmayacaktı, asla olmayacaktı eğer sen o işi yapmamış olsaydın.
Esto nunca habría ocurrido. Nunca habría ocurrido si no hubieras hecho lo que hiciste.