Alışkanlık перевод на французский
1,476 параллельный перевод
Benim için henüz bir alışkanlık haline gelmedi.
Pour moi, ce n'est pas encore une habitude.
Kesin öyledir, alışkanlık oldu bu hareket.
Je crois que c'est une habitude.
Kötü bir alışkanlık gibi ihtimal dışı telefonunu bekliyordum.
J'attendais juste son improbable coup de fil comme une mauvaise habitude.
Kanuna karşı gelmeyi alışkanlık edinmiş kurnaz birisi. Tüm bu sebeplerden ötürü, toplum için büyük tehdit oluşturmakta.
C'est un individu de tempérament calculateur, porté au crime... et pour ça totalement nuisible à la société.
Erken kalkarım.. .. ama alışkanlık işte.. Saatine ihtiyacım var.
Je me lève tôt mais d'habitude, j'ai besoin de ton réveil... pour me réveiller.
Kızlarla kaçmak... Alışkanlık olacak....
C'est vrai.
Bunu alışkanlık haline getirmek gibi bir niyetim yok.
Je n'en ferai pas une habitude.
Ben de zamandır, şu alışkanlık yapan oksijeni azaltmayı düşünüyordum.
Ca tombe bien, j'avais trop d'oxygène.
Artık alışkanlık olmaya başladı sende, Buffy.
Ça devient une habitude. Tu as encore des amis ou tu les as tous tués?
Acaba alışkanlık mı?
Des boules Quies.
Kafana göre çıkıp gitmeyi alışkanlık haline getirdin.
Vous avez pris l'habitude d'aller et venir à votre guise.
Bir kaçak için kötü bir alışkanlık...
Mauvaise habitude pour une fugitive.
Kahvaltı alışkanlıklarını ya da kıyafet tercihini yargıladım mı hiç?
Je ne me souviens pas que tu sois venue. Ai-je jugé tes habitudes au petit-déjeuner ou le choix de tes costumes?
- Genç kızlar ve onların sahip oldukları alışkanlıklar yüzünden.
- Tu sais, y a des millions d'adolescentes et leurs indemnités.
Artık alışkanlık haline getirdin.
C'est presque devenu naturel.
Alışkanlık.
J'ai l'habitude.
Bu maddenin alışkanlık yaptığının tamamen farkındaydık.
On savait pertinemment que ça créait une dépendance.
Sahici bir yaşam sürme kabiliyetinizi... tümüyle yok eden, alışkanlık yapıcı ve pahalı bir şey.
Quelque chose de coûteux dont on devient dépendant et qui détruit une fois pour toutes notre capacité à mener une vie normale.
Sadece özel detaylarımı açıklamaktan hoşlanmıyorum. Eski kız arkadaşımın seks alışkanlıkları beni sinirlendiremez.
Le fait de reveler des informations personnel au sujet de mes preferences sexuel avec mon ex-copine ne fait pas de moi un prude.
Hayatın kendisi bir alışkanlık oldu.
Vivre est devenu un rituel.
- Vazgeçmediğim bir alışkanlık.
- Je suis accro.
Flört alışkanlıklarına bakınca, programında sabit bir yer edinsem bile ilgini, bana aşık olana kadar üzerimde tutamayacağımı biliyordum.
Vu le dragueur, je savais que si je décrochais un jour fixe... sur votre agenda en folie... je ne capterais pas assez votre attention pour que vous m'aimiez.
Sadece istediğini sanıyorsun. Hayat, sizin için bir alışkanlık.
Même malade, je veux être en vie.
Sen, sigara, eski alışkanlıklarım yeniden su yüzüne çıkıyor.
Toi... fumer... Tous mes anciens vices reviennent.
İnsan böyle kötü alışkanlıklar ediniyor. Bardak kırmayı demiyorum.
- C'est comme ça qu'on pnend de mauvaises habitudes.
- Kötü bir alışkanlık.
Une mauvaise habitude.
Bu makul bir bilgi parçası veya alışkanlık olabilir.
Avec une phrase racoleuse, un rituel
Ve bırakamayacağı bir alışkanlık.
Une dépendance dont il peut pas se défaire.
Bunu bir alışkanlık haline getirdik, ve ben asla Foley binasına gitmeyeceğim. Federal görüşme.
Si ça continue, je n'aurai jamais ma promotion dans le fédéral.
- Çöpe attım. Kötü alışkanlık.
Je men suis débarrassé.
Alışkanlık.
La force de l'habitude.
Evet, dün gece Dan'in partisinde bir şey farkettim. Ve alışkanlıklarımdan sıkıldım.
Ouais, la nuit dernière, après la fête de Dan, j'ai réalisé quelque chose et ça m'a fatigué.
Artık Dr. Kelso'nun geldiğini anladığımız için bazı kişiler çalışma alışkanlıklarını değiştirdi.
Le chuintement de Kelso a modifié certaines habitudes de travail.
Lisa, bu pis bir alışkanlık.
Lisa, c'est une très mauvaise habitude.
- Alışkanlık.
Par habitude.
Alışkanlık işte.
Déformation professionnelle!
Alışkanlık olmadığı sürece porno, film izlemek sağlıklı bir şeydir.
Regarder des pornos peut être sain, tant que ce n'est pas une habitude.
Alışkanlık olmuş.
- C'est plus fort que lui.
Eski alışkanlık.
C'est un vieux numéro. Le Skokie Switcheroo.
Eski alışkanlık mı? Bu lafları nereden buluyorsunuz?
"Le Skokie Switch..." Vous les pêchez où ces noms?
Alışkanlık. Uzaktan gergin olduğun fark ediliyor.
J'ai vu que tu étais tendue, que tu avais un noeud.
Evet, alışkanlık işte.
C'est l'habitude.
Cerrahinin dinlenme odasına ne oldu? Alışkanlık sanırım.
Qu'est-ce qui ne va pas avec la salle de repos du bloc?
Onun yüzünden cam kırma alışkanlığım oldu.
J'ai pris l'habitude d'avoir mes carreaux cassés.
Araba hırsızlığı, ufak çapta sahtekârlık, uyuşturucu, karşılıksız çek vermek, içki alışkanlığı.
Vol de voiture, escroquerie, drogue... chèques en bois, alcoolisme.
Pis bir alışkanlık.
Sale habitude!
Alışkanlık.
C'est l'habitude.
- Kötü bir alışkanlık gibi.
Je comprends tout, Pete.
Hayır, asıI haksız olan senin üniversitedeki beş yüz dolarlık kokain alışkanlığındı.
Ce qui était inadequat, c'était tes 5000 dollars par jour de drogue à la fac.
İnsanlar hayatımdan çıkınca, bu şekilde davranma alışkanlığım var.
C'est devenu une habitude, à force de me faire larguer.
Ne dediğimi anladın mı? Orman kaçkını gibi giyinen amcık ağızlardan [br] tavsiye almak alışkanlığım yoktur.
J'ai pas de conseils à recevoir d'un plouc.