Aynısı перевод на французский
21,316 параллельный перевод
- Sana söylediklerimin aynısını.
- La même chose qu'à toi.
Ortaya kendinden bir parça koyarsın, karşılığında da aynısını alırsın.
Tu y mets un peu du tien, tu as quelque chose en retour.
Daha önce yaptığın şeyin aynısını yap işte.
Refais juste ce que tu as fait auparavant.
Ben de aynısını burada yapacağım.
Je vais faire de même ici.
Yani, Venice değişti ama siz hala aynısınız.
Venice change, mais vous restez les mêmes.
Ray'in ATOM kostumünü koruyan alaşımın aynısı.
C'est le même composé utilisé pour protéger la combinaison A.T.O.M. de Ray. Absolument.
Orta okuldayken ben de aynısını söyledim.
Je disais la même chose quand j'étais en médecine.
- Aynısından.
- La même chose.
Sen de kendi çocuğun için yakında aynısını yapacaksın.
D'ici peu, vous ferez pareil pour votre enfant.
- Ben de aynısını hissediyorum.
- Je vous comprends.
Her gün ne hissettiysem aynısını hissedecek.
Elle pourra ressentir ce que j'ai vécu tous les jours de ma vie.
Babanın da aynısını yapacağından eminim.
Ton père aurait sûrement fait pareil.
Güç gösterisi için. Benim Dünya'mda da aynısını yapmıştı.
Démonstration de pouvoir.
Uluslararası gözetimde kullandığımız tekniklerin aynısı yani.
Les techniques que nous utilisons pour la surveillance.
Conway de aynısını aldı.
Conway a eu la même chose.
Kız alnı pencereye dayanmış bir şekilde hayal etti. Bu, binlerce yıl önceki güneşin bulutların üstüne doğduğu ve altında bataklıktan başka bir şey olmadığı sahnenin aynısı olmalıydı.
Le front contre la vitre, elle songea que cela avait dû être identique mille ans plus tôt, quand le soleil sortait des nuages, et qu'il n'y avait rien d'autre qu'un marais.
Onun başkanlık adaylığını gururla destekliyor bu harika eyaletimizde yaşayan sizlerden de aynısını yapmanızı istiyorum.
Je suis fier de soutenir sa candidature, et je demande à tous d'en faire autant.
Her şeyi maskeledim. İHO ve kampanya için olan algoritmalar birbirinin aynısı.
Les algorithmes pour l'OCI et la campagne sont identiques.
Ben olsaydım aynısını yapardım da ondan.
Parce que j'aurais fait pareil à leur place.
Aynısını ofisinde de fark ettim.
Et à nouveau à son bureau.
Sen ve ben aynısını kullanacağız.
Toi et moi, on utilise la même.
Temizlikçinin de telefonu aynısıydı.
La femme de ménage a le même téléphone. Elle l'a pris.
Senatörün çantasında bunun aynısı var.
The Voice : Dans la bourse du sénateur est une bouteille identique.
Dışarısı da aynı burası gibi.
C'est partout comme ça dehors.
Sessiz ol. Aynı çalıştığımız gibi.
Comme quand on s'est entraîné.
Eğer aynı kalsaydı Damien Darhk sadece seni ve kız kardeşini öldürmekle kalmaz babanı da öldürürdü arada.
Même en restant la même, Damien Darhk aurait... Il vous aurait tués, pas seulement toi... Et ta sœur, mais ton père également.
Aynı anda öptük ama.
On s'est embrassés en même temps.
Lisede bir arkadaşım, gerçi arkadaşım değildi aynı sınıftaydık, neyse.
Mon amie au lycée... Elle n'était pas mon amie. Elle était dans ma classe.
- Aynı zamanda suçlamaları birinci dereceye çıkartıyoruz ve ölüm penaltısını arıyoruz.
Nous levons l'inculpation au 1er degré et nous requérons la peine de mort.
Aynı şey senin için geçerli değil maalesef.
Les mêmes règles ne s'appliquent pas à vous, malheureusement.
Anayasa hukukunda aynı sınıftayız.
On est dans la même ConLaw classe.
Baba, biliyorsun günümüzde birçok çocuklu kadın aynı zamanda çalışıyor.
Je sais, papa, aujourd'hui beaucoup de femmes travaillent avec des enfants.
Ve Caleb Hapstall'ın lokasyonu şu anlık bilinmiyor. Aynı zamanda çoktan gözaltına alınmış da olabilir.
Et la localisation de Caleb Hapstall n'est pas révélée à ce moment, la probabilité étant qu'il soit déjà en garde à vue.
Julie de Emma ile aynı sebepten kaçmış gibi.
Sur le plan légal, elle était adulte et venait récemment de quitter le domicile parental.
Julie de Emma ile aynı sebepten kaçmış gibi. Yalnızmış ve aşk peşindeymiş. Yalnızmış ve aşk peşindeymiş.
Il semble que Julie s'est enfuie pour les mêmes raisons qu'Emma... elle se sentait seule et cherchait l'amour.
Hayır, bu bir İngiliz deyimi ve her iki yazışmada da birden çok kez kullanılmış, aynı bir başka İngiliz deyimi "resmin tamamını görme" gibi.
Mais c'est peut-être une faute de frappe pour l'expression "dans les cartes"? Non, non, c'est une expression britannique, et c'est employé plusieurs fois dans les différents messages envoyés aux filles, tout comme l'utilisation de l'idiome typiquement britannique "le bois pour les arbres".
Başkan olmanın sırrı sadece tüm mücadeleleri kazanmak değil aynı zamanda onları gururunla kazanmaktır.
Un président ne fait pas que gagner. Il gagne avec dignité.
Akşamki büyük şehir konsey toplantısından önce herkesi aynı safa topla.
Mets tout le monde au parfum pour la réunion du conseil.
Sonra o "benim, Sam Saffe. Aynı sınıftaydık." diyecek.
et ensuite elle fera "C'est moi, Sam Saffe des conseils de classe".
Evde polisler birini kovalamadan bu kadar akrabanın aynı çatı altında olmasına alışık değilim.
Je ne suis pas habituer à voir autant de proches étant sous le même toit sans qu'il y ait des flics virant quelqu'un.
Sen aynı hataları yapmamalısın.
Ne t'autorise pas à commettre les mêmes erreurs.
Sırf seninle aynı odada bulundum diye Julia Melman başımın etini yedi.
Julia Melman m'est tombée déjà dessus.
Sırf bizi aynı odaya getirmek için ulusal güvenlik toplantısı mı gerekiyordu?
Il vous fallait convoquer une réunion pour me voir?
Olay ne kadar üzücü olsa da, İslamiyet'i suçlayamayız ya da ülkemizdeki barış isteyen, topluma katkıda bulunan Amerikalılarla aynı hayallere sahip olan milyonlarca Müslümanı da.
Nous ne pouvons pas tenir l'Islam pour responsable. Ni les millions de musulmans de ce pays qui aspirent à la paix, contribuent à notre société et ont les mêmes rêves que tous les Américains.
Eğer aynı bölgede daha önce yapılmış aramalarla eşleştirebilirsem...
Si je peux relier cet appel à d'autres appels passés au même...
Sonra da bu ofisi aynı adamı saf dışı bırakarak elde ettiğimi söylüyorsunuz.
Vous affirmez aussi que je suis devenu président en le poussant dehors.
Ama aynı zamanda hem İsyan ile hem de dışındakilerle konuşacak.
En contact avec Mutiny, mais de l'extérieur. Un autre Mutiny, externalisé.
Sadece, çok gayret ettikleri için değil, aynı zamanda kapasiteleri, sayesinde ki.. sahada çalışırken ihtiyacınız olacak buna. Bu işte maalesef birçok zor durumla karşılaşacaksınız.
Elles ont réussi pas seulement grâce à leur travail acharné, mais grâce à leur débrouillardise, qui sera l'un de vos atouts indispensables sur le terrain, parce que ce travail va vous obliger à confronter beaucoup de questions difficiles.
Aynı zamanda Wesen kocaları tarafından istismar edilen Wesen kadınları için sığınma evi yönetiyor.
Elle gérait aussi un abri souterrain pour les femmes Wesen abusées par leurs maris.
Kameralar aynı adamı yangından 45 dakika önce apartmanın çevresinde yakalamış.
L'équipe de surveillance a trouvé le même homme à deux pâtés de maison de l'appartement 45 minutes avant le début de l'incendie.
Eğer beni kandırıyorsa aynı zamanda kraaliçenizi de kandırıyor. Dolayısıyla bu ikimiz içinde uygunsuz.
Mais s'il se joue de moi, il se joue également de votre reine et est donc inapte pour nous deux.