Brule перевод на французский
9,026 параллельный перевод
İkinize de ihtiyacımız var tamam mı?
Ne brule pas toi-même dehors.
# Yak #
♪ Brûle-le ♪
Nedenini bilmiyorum ama,... okulu yanan çocukları üzmek ahlaki sınırım!
Je ne sais même pas pourquoi, mais faire du mal à des enfants dont l'école a brûlé est ma limite morale!
Dalton Akademisi kül olduğunda,... gay Blaine ve Warblerların Glee Kulübü'ne katılmalarına karşı çıktı.
Et quand la Dalton Academy a brûlé, elle a refusé de laisser Blaine le gay et les Warblers rejoindre le Glee Club.
Sonra da yerle bir olmasını izledik.
Et après nous l'avons regardé brûlé par les flammes.
Warblerların okulları yandı.
L'école des Warblers a complètement brûlé.
Dalton Akademi yandı, bütün Warbler'lar, McKinley'ye geldi bu iyi bir şey çünkü New Directions'da yeteri kadar çocuk yoktu ve eğer kazanamazlarsa Glee Kulübü bitecek ama her türlü bitebilir çünkü Rachel, NYADA'nın teklifini kabul etti ve Broadway'den teklif aldı.
La Dalton Academy a brûlé, et les Warblers sont venus à McKinley, c'est bien car les New Directions n'avaient pas assez de membres, et s'ils ne gagnent pas, le Glee Club est fini, mais il pourrait l'être quand même car Rachel est réintégrée à la NYADA et a obtenu un rôle à Broadway.
Adam geçimini yakarak sağlıyor tamam mı?
Allez, il brûle des choses pour vivre, d'accord?
Yani adamı temizledik. Kıyafetlerini yaktım dedin.
Le mec est broyé, et tu as brûlé ses vêtements.
Onun evi de dükkânla birlikte yandı. İkimiz de biliyoruz ki o daha çocuk. Özgür olsun, olmasın.
Sa maison a brûlé avec le magasin, et ce n'est qu'une enfant, émancipée ou pas.
Adamın dükkânını yaktılar yahu.
Ils ont brûlé sa boutique.
Mekân yandı.
La boutique a brûlé.
Dükkân yanıp kül oldu.
La boucherie a brûlé.
Hatta sadede gelecek olursak kül olan dükkân bizim dükkânımız.
Enfin, quand on y pense, c'est notre boucherie qui a brûlé.
- Başkomiser, ev yanmadan önce yerde sürükleme izleri bulduk.
- Et bien. - Capitaine, avant que l'endroit ne brûle, nous avons trouvé des traces de traînées sur le sol.
Adam resmen Roma yansa umurumda bile değil diyor.
C'est comme s'il jouait alors que Rome brûle.
Bir süreliğine yanıp parlardık sonra yanıp kül olurduk.
On aurait brillé un moment et ensuite brûlé.
Rory'ni vücudunun yarısı kontrol altına alınamayan bir yangın yüzüdnden yandı.
La moitié du corps de Rory a été brûlé dans un incendie c'est devenu incontrôlable.
Birşeyler yandığında evrim geçirirler.
Quand une chose brûle, c'est une évolution.
"Riski ve tehlikeyi karşılama ve ölümüne zar atmak en büyük bağlılıktır."
Tu sais quelque chose à propos de qui a brûlé Cass? Tu sais, on a une grande tourte au poulet aujourd'hui. Ton vieil ami Cass.
Ölene kadar boğazından sıkılarak boğulmuş.
"Lead Butt" à brulé? Ah.
- O kıvılcımlar birkaç sefer gözümü yakmıştır.
Ça m'a brulé les yeux plusieurs fois. Très drôle.
Görünüşe göre bu adama yıldırım çarpmış, yanmış ve bir gökdelenden düşmüş.
On dirait qu'il a été frappé par la foudre. brulé et... tombé d'un gratte ciel.
Birisi gözlerini asitle yakmış doktor.
On lui a brûlé les yeux à l'acide.
Yakın zamanda yanan bir Vinci kumarhanesinde güvenlik danışmanı olarak çalışıyordu.
Il était employé comme conseiller en sécurité dans un casino de Vinci qui a brûlé.
Geçmiş asla tamamen silinemez.
Le passé ne peut pas être totalement effacé. Il persiste. Comme l'odeur du bois brûlé.
Fena halde yandı.
Ça brûle atrocement.
- Yaktım.
- Je me suis brulé.
Patalojik acidan bakinca profesyonel mesale denilen tiplerden para icin yangin cikanyor.
En terme pathologique, C'est ce qu'on appelle une "torche professionnelle", une personne qui brûle à but lucratif.
Okudum... sonra da yaktım.
Je l'ai lu... puis je l'ai brûlé.
"Odun yanar çünkü buna elverişlidir bir adam ünlenir çünkü hamurunda bu vardır."
"Le bois brûle parce qu'il a ce qu'il faut en lui ; " et un homme devient célèbre parce que qu'il a ce qu'il faut en lui. "
Yandım mı? Ben, yandım mı?
Je suis brûlé?
Tanrım, umarım yanmamışımdır.
Mon Dieu, j'espère ne pas être brûlé.
Yandın mı?
Brûlé?
Yandın.
Brûlé.
Sonra da Monroe'yla Rosalee'nin bahçelerinde wolfsangel yaktılar. Ayrıca bir tilki öldürüp arka kapılarına astılar.
Et ensuite ils ont brulé le wolfsangel dans le jardin de Monroe et Rosalee.
Bu yüzden, temiz olanları korumak için hasta olanları yakıyorum ve böylece Kral, portakal çiçeğine sahip olacaktır.
C'est pourquoi je brûle l'ivraie pour préserver le bon grain. Ainsi, le Roi pourra avoir sa fleur d'oranger.
Elim yanıyor.
Ma main brûle.
Ben sadece daha fazlasına yer açabilmek için yaktığımız ölüler görüyorum.
Je ne vois que des morts, que l'on brûle pour faire de la place pour d'autres.
200 kalori falan yakıyorsundur.
On brûle dans les 200 calories.
Güneşe çok yakın uçarsan, yanarsın.
Vole trop près du soleil, et tu seras brûlé.
- Ama hayır, ikimizi de yakacaksın illa.
Mais non, tu est venu nous chercher brulé.
Bir soru kafamı kurcalıyor.
Une question me brûle la langue.
İlk geldiğimde kelimenin tam anlamıyla burayı nereyse yaktım.
La première fois que je suis venu ici, j'ai presque entièrement brûlé cet endroit.
Woge hâlindeki bu yaratığın tek dokunuşu derisini yakıp kafatasını parçalayarak o yüce savaşçıyı öldürdü. "
"Un contact de cette bête woggé" "a brûlé mortellement ce valeureux guerrier" "brûlant sa peau et éclatant son crâne."
Yanıyorum.
Je brûle.
- Aman Tanrım. Derisini dağlamaya başladı.
- Mon Dieu, ça lui brûle la peau.
Onu canlı canlı mı yaktın?
Vous l'avez brûlé vif?
Ama dürüst olalım : Sadece birazcık yanağını yaktım.
J'ai un peu brûlé sa joue.
Ne işimin ne de şu anda fena halde yanan ağzımın aramıza girmesine izin vereceğim.
D'accord. Je ne laisserais pas mon travail... Ou à quel point ma bouche brûle en ce moment se mettre entre nous.
Sanırım göçmenleri getiren adam sınırı geçerken birkaçını öldürmüş.
Disons qu'il n'avale pas qu'on brûle des immigrants.