Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → французский / [ B ] / Bıle

Bıle перевод на французский

54,625 параллельный перевод
Bana başka çare bırakmadın.
Vous ne me laissez pas le choix.
Çocuğu bırak gitsin.
Relâchez le garçon.
Bilseydim ona tüm yıl Danny Devito diye hitap etmeyi bırakırdım.
Si je le savais, j'aurais arrêté de l'appeler Danny DeVito toute l'année.
Hiç değilse kediyi bırakıyorlardı.
Au moins, ils laissaient le chat.
- Onu rahat bırak Jim.
- Laisse-le tranquille, Jim.
Onu bu hâlde bırakmak istemiyordum.
Je ne voulais pas le quitter ainsi.
Silahın yoksa, boğazına dayadığın bıçağı nereden buldun?
Où as-tu trouvé le couteau à lui mettre sous la gorge?
Bırakın onu.
Laissez-le.
Adamı bırakın.
Laissez-le.
- Hayır. Az önce bıraktım.
Je viens de le laisser partir.
Bak hava böyleyken seni böyle yol ortasında bırakmak istemiyorum.
Écoutez... je ne veux pas vous laisser sur le bord de la route. Avec le temps qu'on nous annonce.
İçkiyi bırakman lazım.
Vous le savez bien. Vous devez cesser de boire.
Sonra yazar evine gitmek üzere arabaya biniyor, hala eli ayağı titriyor yolda giderken bu yabancıyı görüyor doğal olarak sağa çekiyor ve adamı gideceği yere bırakıyor.
Ensuite, l'écrivain retourne chez lui, un peu ébranlé. En conduisant, il aperçoit l'étranger, qui marche sur le bord de la route. Et donc, tout bonnement, il s'arrête et le fait monter.
B güvertesinde. Sancak tarafı. C katına iniyor.
Sur le pont B. Côté tribord, elle descend au niveau C.
İkinci kamyonu da bırak!
C'est coincé! Libère le deuxième camion!
- Bırak konuşsun, Gözlüklü.
- Laisse-le, Schtroumpf à lunettes.
Bırak gitsin güzelim.
Laisse-le, ma belle.
Bir dakika! Postacı şu kutuyu bırakmıştı. - Bu değildir herhâlde.
J'y pense, le facteur m'a apporté un colis, mais c'est pas ça.
Ellerini kaldır ve parayı yere bırak!
Mains en l'air, et posez le fric!
Bıkkınlık vericidir ama yanımda okuyacak bir şeyler hep olur. Zaman geçirmeyi kolaylaştırıyor.
C'est pénible mais j'apporte toujours de la lecture, ça fait passer le temps.
Bırak şunu.
Pose-le.
Demek sen B planısın.
Donc, tu es le plan B.
" Begbie bıçak doğrultmasına rağmen çocuk cüzdanını vermiyordu.
"Le mec ne voulait vraiment pas sortir son portefeuille, " même quand Begbie sortit son couteau.
Bırak uyusun.
Laissez-le dormir.
Onu özgür bırakmak için ne gerekirse söylersin. Sözlerin kanıt olamaz.
Tu dirais n'importe quoi pour le faire libérer.
- Onu rahat bırak.
- Laisse-le tranquille.
Tırtıl Carl'ı arkada bırakamayız.
On peut pas laisser Carl, le Caterpillar, tout seul.
Gerçek herkesi özgür bırakır, Mackenzie.
La vérité libère tout le monde, Mackenzie.
- Bırakmayacağımda.
Et je le pensais.
Gidersen, onu arkanda bırakıyor olacaksın, ama sadece şimdilik.
Si tu pars, tu vas la laisser derrière toi, mais juste pour le moment.
Şu bıçağı da nehre atabilirim.
Et je jetterai cette lame dans le fleuve.
Arabasına bindirip, onu çöle götür ve orada bırak.
Remets-le dans sa voiture, amène-le au ruisseau et laisse-le là.
Beni atacağı çukurda bıraktım onu.
Je l'ai laissé dans le fossé où il allait m'abandonner.
Kalıbı bozamazsın.
On ne change pas le moule.
Kalıbı bozamazsın.
" On ne change pas le moule.
Hâlâ bir bıçağım var.
J'ai toujours le couteau.
Eşyaları bırak. - Anlaşıldı.
Laissez-le passer.
Ruhu, Hasmukh Bhai'yi serbest bırak dese bile yazılı olarak tebliğ edeceğim.
Mon père s'appelait Ambalal. Si son fantôme me disait de libérer Hasmukh-bhai, je lui demanderai de le mettre par écrit.
Karşıtlık saçmalığını bırak ve bana katıl.
M. le Ministre en Chef!
- Doktor, bırak konuşayım Sadiq'le.
- Docteur? Passez-moi Sadiq.
Ormanı bize bırakın ve ölümler son bulsun.
Laissez nous les bois... et le meurtre peut s'arreter.
Bırak onu!
Laissez-le!
Bölge B. Alışverişçinin sırası.
Le boulevard des Achats. Tu sais pourquoi c'est le boulevard des Achats?
Montclair'e girmeden 30 dakika önce düşündüm. Ve B alanına girmeden önce beş ila on tane daha var.
Je crois que ça devrait prendre 30 minutes avant... avant qu'ils entrent dans le Montclair, et 5 à 10 minutes avant qu'ils soient en zone B.
Anlaşmamız seni gideceğin yere bırakıp arabayı almamdı.
Le marché c'était que je te dépose quelque part, et tu me laisses la van pour quelques heures, OK?
Bırakın!
Fais-le descendre!
- Yere bırakın.
- On le dépose.
Sesli mesaj bırakabiliyoruz.
Le répondeur.
Bu sabah randevunuzu ertelemek için size mesaj bırakmıştım.
Je vous ai laissé un message pour reporter le rendez-vous.
ABD, komünistlere, askerlerin çekilmesinin savaş esirlerinin serbest bırakılmasına bağlı olduğunu söyledi. Washington bugün çekilmeyle ilgili
Washington a averti le Vietcong et les Nord-Vietnamiens...
Belirleyici oyu Albay Packard'a bırakalım.
Si nous laissions le colonel Packard trancher?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]