Dudakların перевод на французский
1,866 параллельный перевод
Kulaklarla dudakların arasında bir yer normal kabul edilir.
Non, entre les oreilles et la bouche.
Senin dudakların da güzel ve yumuşak.
Tes lèvres sont... belles et douces.
Ve kutsal dudaklarınızın incisidir.
Et "Le corail et de perles de votre bouche céleste..."
NasıIsa bunu senin dudaklarından duyamayacak!
N'importe comment, elle ne l'entendra jamais venant de ta bouche...
Ama dudaklarını yalıyorlar.
Ils se lèchent les babines.
Parmaklarının başladığına dudakların devam etsin!
Tes lèvres pourraient finir ce que tes doigts ont commencé.
Nasıl olmuştu da, Bayan Pascal onun parmaklarını titretip, dudaklarını uyuşturmuştu?
Pourquoi mile pascal avait affolé ses doigts et engourdi ses lèvres.
Dudaklarını okuruz.
Nous lisons sur Ses lèvres.
Aracılığımla dudaklarını okuyorsun, ama anlamak...
Tu lis sur Ses lèvres à travers moi. Mais comprendre...
... sıcak dudaklarının o gizemli yumuşaklığına teslim etti.
L'obscure pression de ses douces lèvres chaudes.
- Dudaklarını bük ve saçlarını salla.
- Gonfle tes là ¨ vres et bouge tes cheveux.
- Dudakların parlasın biraz.
- Mets un peu de rouge. - Non.
Andy kafasını John'un alnına sürttü. Dudaklarına dokundu.
Andy rapproche son visage de la joue de John Caresse ses lèvres...
Dudakların!
Tes lèvres
Onunla konuşurken, yüzüne bakın. Dudaklarınızı okuyabilir.
Parlez lui en face pour qu'elle puisse lire sur vos lèvres.
Riya... Gözlerin... Dudakların...
Rhea... tes yeux... tes l � vres tout en toi...
Burnun, yanakların, dudakların...
Ton nez, tes joues, tes l � vres tout � a est...
Yüzüznü gördüm, gözlerini gördüm..... dudaklarını, saçlarını....
J'ai déjà vu ton visage. J'ai déjà vu tes yeux. J'ai déjà vu tes lèvres et tes cheveux.
Yavaşça konuşursan dudaklarını okuyabilirim.
Vous devez juste parler doucement et articuler pour que je puisse lire sur vos lèvres.
Dudakların dokunabilir, ama henüz değil.
Vos lèvres se frôlent, mais ne se touchent pas.
Dudaklarını büktü diye tüm koleksiyonu değiştirecek mi yani?
Parce qu'elle a fait la moue, il va tout recommencer?
Bir dahaki sefere dudaklarını buza yapıştırıp seni de götüreceğim.
La prochaine fois, je te colle dessus et je t'embarque avec.
Bir daha ıslık çalarsanız dudaklarınızı o lanet suratınızdan silerim.
- Siffle encore une fois et tu peux être sûr que je vais t'arracher les lèvres du visage avec mes dents!
Birileri şunun dudaklarını birbirine dikse ya.
On devrait leur coudre les lèvres.
- Senin dudaklarını öpeceğim.
- C'est doux. - Je t'embrasse.
Onun dudaklarına kafayı takmış biri olabilirim. Ayrıca rock'n'roll yıldızlarına da takıntılı olabilirsiniz. Sahneye fırlayıp bayılan kadınlar gibi.
On peut aussi être obsédé par des stars du rock - on se souvient des femmes qui se jetaient sur Elvis, les Beatles,
Eski bir numara, dudaklarını büzüp üflüyorsun.
Tu connais l'expression. Tu avances les lèvres et tu souffles.
Şimdi dudaklarını aç biraz, bunu süreyim.
Donne tes lèvres, que je te mette du rouge.
Arala dudaklarını ve konuş
" Ouvre la bouche et parle.
Gob, Franklin'i kürsüye çıkartmayacaksın, ayrıca dudakların az da olsa oynuyor.
Gob, Franklin n'ira pas à la barre, et tes lèvres bougent un peu.
Dudakların hala oynuyor ve bir de doktorun ses kaydedicisini mi çaldın?
Tes lèvres bougent toujours, et... tu as volé le dictaphone du docteur?
Pekâlâ, şimdi yapacağımız şu, dudaklarını Joan Crawford kırmızısıyla boya, mavi göz kalemiyle küçük bir çizgi çek ve ıslak dudaklarınla öperek her birinde ruj izi bırak...
Maintenant, on met ce rouge à lèvres comme Joan Crawford, un peu de crayon bleu et on fait un gros bisou sur chacune d'elles.
Dudakların kupaya hiç değmeyecek, küçük kız.
Tes lèvres toucheront jamais le bord, petite fille.
Dudakların kavrulmuş.
Tu as les lèvres desséchées.
Şu dudaklarını kıvırıp durursan, bundan da kötüsünü göreceksin evlat!
Et je vais bousiller plus que ça si tu continues de l'ouvrir, petit!
Bu çocukların dudaklarını patlatıp yürüyüp gittikleri türden bir kavga değil. Oğlum hastanede, tüm vücudu 3. derece yanıklarla dolu, hepsi o ucube yüzünden!
ce n'est pas comme une bagarre de lycéens, ou les enfants ont une lèvre eclaté et s'en vont mon fils est a l'hosto, brulé au 3eme degré sur tout le corps, a cause de ce cinglé!
Dudaklarından ve ayaklarından sosis mi yaptın?
Tu veux en faire des hot-dogs?
Dudaklarımı okur musun? - Tam bir yaratıktın.
- Écoute-moi, les filles n'aiment pas...
Sarışın dolgun dudaklar ve dolgun göğüsler.
Blonde, lèvres pulpeuses. Poitrinée.
O dolgun dudaklarını getir.
Tes lèvres!
Kız aniden başını eğdi ve ikisinin dudakları birleşti.
Avec certain mouvement... elle inclina la tête de lui et il joignit sa rougeur avec les lèvres de lui.
- Dudakların mı?
Il est frais?
# Dudaklarımızın isteğini böyle geri çevirme sakın #
"Ne rejette pas mes lèvres qui te désirent"
dudakların... senin sevimliliğin...
'Le sentiment!
Bence güzel dudakları olan kadının inan bana şeyi de yumuşacıktır dostum.
Je suis sûr qu'elle a une pure chatte. Avec une bouche comme ça, elle a une pure chatte.
Ve çocuk da minicik suratını çarpıtıp "Miyav!" diyor. Minicik dudaklarıyla...
Alors il s'est mis à faire comme ça... avec sa petite bouche.
Dudaklarıma yapıştı, dili büyük bir açgözlülükle, ağzımın içinde dönüyordu,... onu boğazıma kadar sokuyordu.
Sa bouche s'est collée sur la mienne, sa langue l'a balayé avidement, et l'a poussé dans ma gorge desséchée.
Göz kapakların biraz daha derin olması gerekiyor. Burun ucunun kalkması gerek. Ve daha küçük dudaklar.
Il faudra retoucher les paupières, soulever légèrement le bout du nez et rétrécir les lèvres.
Birinin böbürlendiğini hatırlar gibiyim. Hani dudaklarımın bu bardağa hiç değmeyecekti?
Je me rappelle de quelqu'un se vantant que mes lèvres ne toucheraient jamais ce bord.
Ama ağzını bağlamazsınız. Çünkü kırmızı dudakları görmek istersin.
Mais vous ne la bâillonnez pas, parce que vous voulez voir ces lèvres comme des rubis.
- Bu kanıdayım, çünkü kaşlarını kaldırmıştı, dudakları da ayrık ve gergindi.
Parce qu'il haussait les sourcils, il étirait les lèvres.