Elde перевод на французский
11,676 параллельный перевод
Genelde ne istersem elde ederim.
J'ai tendance à avoir tout ce que je veux.
Bak, ben... Yani, Rice'ın dostunuz olduğunu biliyorum, ama o yeri çok çalışarak elde ettim.
Je sais que Rice est ton pote, mais j'ai mérité ce poste avec du boulot acharné.
İstediğini elde ettin artık.
Cette fois, t'as réussi.
Bir şeyi istediğimi bildiğim zaman, onu elde ederim.
Quand je sais ce que je veux, je fonce.
Biliyorum, herkes kendi mutluluğunu elde etmek zorunda ama o asla öyle olmadı. Belki de daha önce öyleydi, ama artık öyle değil.
Chacun doit créer son bonheur, mais elle n'a jamais été ainsi.
En iyi ihtimalle, bu kayıp kızı duydun. Kalışını uzatmak için beni elde etmeye çalışarak kızı kullanıyorsun.
Probable, vous avez entendu dire que cette fille avait disparu et vous l'utilisez pour tenter de prolonger votre séjour.
İstediğini elde ettin zaten.
Pourquoi? Tu as déjà eu ce que tu voulais.
İki taraf da risk aldı. Buna karşılık olarak indirim elde ettiler.
Les risques sont partagés, d'où ce rabais.
- Öyle ama sakin kalırsan işimizi görecek bir rakam elde edebilirim. Sözleşmemizin 12. sayfasındaki bir isim olur çıkar yine, değil mi?
Mais si tu gardes ton calme, j'obtiendrai un prix raisonnable et il redeviendra un nom au bas de la page 12 du contrat.
Nehrin karşısına geçtik Jordan buraya vaad edilen toprağa Salem elde edebileceğimiz bir miras değildir...
Nous avons traversé le Jourdain vers notre terre promise, Salem, et non vers une parcelle héritée de ceux...
Kar elde edenler zenginler olunca...
Quand ce sont les riches qui profitent.
O adam bu gece, şimdi mutsuzsa ne istediğini bildiği içindir. - Tanrı kafasına elde edemeyeceği bir şeyi koymuşsa.
Si cet homme est malheureux ce soir, c'est qu'il sait ce qu'il veut mais que Dieu lui fait croire qu'il ne peut l'avoir.
Herkes bir sonraki bölge elde etme savaşında, Hangi çetenin hedef alınacağını konuşmak istiyor.
Tout ce dont ils veulent parler c'est de leur prochaine cible dans leur guerre des gangs.
Ve son olarakta, peynir rendeleyip, Sıvı sülfatı kazıyarak çıkarttıktan sonra, rendelenmiş peynirle beraber asit banyosuna atıyorlar. Ve kokain hidroklorür elde ediyorlar.
A la fin, ils prennent des râpes à fromage, grattent la pellicule, et mettent tout ça dans un bain acide, pour le transformer en chlorhydrate de cocaïne.
Zayıftı, hastalandı ve öldü. Sonra yeni Lily doğdu. İstediğini elde eden ve kendisini kucaklayan bir aile bulan güçlü Lily oldu.
Elle était faible, elle était malade et elle est morte et puis une nouvelle Lily est née, une Lily puissante qui prenait ce qu'elle voulait et qui a trouvé une famille qui l'a recueilli,
Beni vurursan, istediğini asla elde edemezsin.
Tue moi, et tu n'auras jamais ce que tu veux.
Ama her istediğimiz elde edemeyiz, değil mi?
On ne peut pas avoir toujours ce que l'on veut, n'est-ce pas?
Benim özürüm işin başında Liam'ı tekrar elde etmek içindi.
Je m'excuse d'avance pour avoir récupéré Liam.
Bu arada, çatal sol elde oluyor ve Çinlilerle tanıştığında gözlerini indiriyorsun ve bardaki içkiler beleş.
Au fait, la fourche reste à ta gauche, abaisses tes yeux quand tu rencontreras le Chinois et les boissons au bar sont gratuites.
Evet, Chumhum kaybedildiği için müvekkilleri elde tutmak daha da elzem hale geldi.
Donc, retenir des clients est devenu primordial.
Oluyor. Eğer mesele bu olsaydı, var olan birçok bankanın herhangi birinden sperm elde edebilirdi.
- Si ce n'était que ça, elle aurait pu s'adresser à une banque de sperme.
Yasadışı yolla elde edilmiş e-mailleri kullanmayı planlıyor.
Elle veut utiliser des emails obtenus illégalement.
Sizin elde ettiğiniz bir şeydir.
Il est quelque chose vous bomber dehors.
60 Hudson Caddesinde Amerika topraklarında son bulur. Burası en önemli yatırım firmalarının öncelikle finansal veri almak için sunucularını elde tutmak için ikramiye ödedikleri yerdir.
Il se termine au 60 Hudson Street, où, pour avoir les données en premier, les grandes banques paient cher pour y héberger leurs serveurs.
Yeterli sermayesi olmayan hangi firma 60 Hudson Caddesinde bir yer elde edebilir, tahmin edebilir misin?
Devinez quelle banque n'a pas assez pour s'y payer une place?
Bir şeyden bir şey çıkar ve elde kalır sıfır.
Quand l'un s'éloigne de l'autre, on se retrouve sans rien.
Şimdiye dek bir şey elde edemedik.
Nous sommes dans un cul-de-sac.
"Lucky" Luciano, gücü yeniden elde etmek için her şeyi yapmaya hazırdı.
Luciano est prêt à tout pour conserver son pouvoir.
Luciano ve ekibi New York yeraltı dünyasının tepesine beraber çıktılar. Birçok insanın sadece hayal edebileceği bir servet elde ettiler. Hep beraber bir suç imparatorluğu yarattılar.
Luciano et son équipe ont gravi les échelons jusqu'au sommet de la Pègre de New York, amassant une fortune qui fait rêver bien des hommes, et ont bâti, ensemble, un empire criminel.
Genovese çok mutluydu ve istediği her kadını elde edebileceğine inanıyordu.
Genovese est au sommet du monde et il est convaincu d'avoir toutes les femmes qu'il désire.
İstedikleri şeyi elde edemeyince sinirlenirler.
S'ils n'obtiennent pas ce qu'ils veulent, ils deviennent colériques.
Böylece istediğinizi elde edebileceğiniz bir kozunuz olur.
Alors on a une opportunité incroyable d'obtenir ce qu'on souhaite.
Bunu öz geçmişini öne çıkaracak bir sıçrama tahtası olarak gördü. Böylece siyasi bir makam elde edecek ve sonunda Amerika başkanı olabilecekti.
Pour lui, c'était un bon tremplin, un moyen de renforcer son CV afin de briguer un poste dans la politique et finalement pouvoir se présenter aux élections présidentielles.
Schultz'un tutuklanmasıyla Dewey, New York mafyasına karşı ilk zaferini elde etmeye çok yaklaşmıştı.
Une fois Schultz en prison, Dewey est plus proche que jamais de gagner sa victoire sur la Pègre de New York.
Her zamanki gibi ikiyle ikiyi toplayıp 53 elde etmişsin.
Avec vous, deux et deux font 53.
- Hakkımız olmayan bir şeyi elde etme çabasında olmak istemiyor.
- Pourquoi pas? - Elle trouve cela déplacé.
En zengin veriler, burası gibi aynı kandan olanların başına gelen çoklu kaybolmaların olduğu yerdeki sitelerden elde edilebiliyor.
Et on peut rassembler des données cruciales là où de multiples disparitions se sont produites. Comme ici.
Fort Rozz enkazından elde ettiğimiz verilere bakarsak bir Hellgrammite tutuklu varmış.
Selon les données sauvées des décombres du Fort Rozz, il y avait un Hellgrammite.
İstiyorsun, ama elde etmek için bir şey yapmıyorsun.
Vous en rêvez, mais vous ne faites rien pour y accéder.
Bir ordu elde etmek için Seçilmiş Kişi olduğum gerçeğini kullanabilirim.
Je peux utiliser le fait que je suis l'élu pour avoir une armée.
Claire ve Vega'nın yardımıma ihtiyacı var. Ben de o orduyu elde edeceğim.
Claire et Vega ont besoin de mon aide, et je vais l'obtenir pour eux.
Hem Ticaret Bakanlığından Konsolosluktan istifa edeceksin... Ben de benim seçtiğim birisi tarafından yürütülen sorumluluklarını elde edeceğim.
Tu vas démissionner du Ministère du Commerce et du Consulat, et je récupérerai toutes tes responsabilités gérées par la personne que je choisirai.
İstediğinizi elde edeceksiniz.
Vous aurez ce que vous voulez.
Bunu elde etmek için tüm birimimi öldürdü.
C'est pourquoi vous avez tué toute mon unité.
- Amforo'dan birini nasıl elde edersin?
Comment peux-tu avoir l'un des Amphores?
V-1'lerin sevgisini elde etmek istiyorsan, onları senden yana olmaya ikna et. Kurşun geçirmez olursun ama önce bir lider olmak zorundasın.
Tu obtiens le respect des V1s, tu les convaincs d'être à tes côtés, tu seras intouchable, mais tu dois devenir un leader.
- İsmini bilmiyor olabilirsin, ama Tayvan Festival Bombalamasında silahı elde etmek için seni kim işe aldı biliyorsun.
Vous pouvez ne pas connaître le nom, mais vous savez qui vous a engagé pour se procurer l'arme utilisée dans l'attentat du festival taïwanais.
İstediğini elde edene kadar ne kadar acıya sebebiyet vereceksin?
Combien de souffrances es-tu prêt à endurer afin d'obtenir ce que tu veux?
Tanıklığın sonucunda elde edilen fiziksel kanıtlar kabul olunmaz.
Les preuves découvertes grâce à votre témoignage sont inadmissibles.
Sadece daha dolgun bir resim elde etmek için?
Pour avoir une vue d'ensemble?
David istediğini elde eden bir adamdır.
David est un homme qui obtient ce qu'il veut.