Fascination перевод на французский
240 параллельный перевод
Ama o, kitabın tuhaf gücüne karşı koyamadı.
Mais elle ne pouvait pas résister à son étrange fascination.
Ölümcül bir cazibe, yarı umut, yarı dehşet, Onu Vahşi Nehir'e çekti.
Une fascination morbide, à mi-chemin entre l'espoir et la terreur, l'attire vers Mad River.
Şeytani bir cazibe vardır onda.
elle exerce une fascination diabolique.
Birlikte o şekilde ölmemizi isterken gerçek yüzünü meydana çıkarmış oldun.
C'était un cadeau de rupture. Savez-vous ce qu'est la fascination?
Ölümcül cazibeniz, yavaşça azalınca, gitmekte özgürsünüz.
Dès que sa fascination pour vous cessera, vous serez libre de partir.
- Peki ya azalmazsa?
- Et si la fascination ne cesse pas?
Tiyatro veya sinema dünyasının daha yaşlı yöneticileri.. .. halkı oyuncuların da sıradan insanlar olduğuna inandırmaya çalışırlar. Ama halka asıl çekici gelen şeyin, onların normal insanlara..
Parfois, un vétéran du théâtre ou du cinéma nous affirme que les acteurs sont des gens ordinaires, alors que la fascination qu'ils exercent sur le public tient à ce qu'ils ne sont en rien ordinaires.
Sonra biraz Liszt, biraz Lehár, bir ya da iki czardas..... ve tam saat 9 : 55 Fascination çalınıyor.
Ensuite, un peu de Liszt, un peu de Lehár... une ou deux czardas, et à dix heures moins cinq, ils jouent toujours "Fascination".
Fascination'ı çalıyorlar ve gidiyorlar.
Ils jouent "Fascination" et ils s'en vont.
Fascination!
"Fascination"!
Fascination da.
et pas de "Fascination".
Hayır, orkestramın hep çaldığı..... Fascination isimli eski bir parça.
Non. Ça s'appelle "Fascination". Mes tziganes le jouent sans cesse.
Doğduğum anda kazandığım ve benim lanetim olan bu korkunç işkence aletleri şimdi ona da işkence ediyorlar ve pek de tekin olmayan bir cazibeyle, onu etkiliyorlardı.
Ces instruments de torture qui étaient mon héritage et ma croix la tourmentaient aussi, l'infectant d'une sorte de fascination hantée.
Bu vect halinden çıktığında, kadın çoktan gitmiştir.
Lorsqu'il sort de sa fascination, la femme a disparu...
Böyle demek istemedim.Aşırı ilginç demek istiyorum.
Je ne veux pas dire ça. C'est un genre de fascination.
Bu büyüleyici şeyleri kim açıklayabilir? Bize bunu ne çizdirebilir? Genç ya da yaşlı olmamız farketmez.
Comment expliquer cette fascination pour le feu, cette attirance, qu'on soit jeune ou vieux?
Zaman nesnelerine karşı rahatsız edici bir hayranlığınız var, Bay Sulu.
Vous avez une fascination exaspérante pour l'heure, M. Sulu.
Kişisel anlamda ilginizi çeken bir adam bulmuş olmanız...
Cette fascination personnelle que vous avez pour cet homme...
Öncelikle film yapımcısı... Terbiyeni takın!
Ce qui a poussé le cinéaste à filmer, c'est un sentiment, très godardien, de fascination.
Sirklerin her zaman bir cazibesi vardır.
Le cirque exerce toujours une certaine fascination.
Hepsinde de böyle hastalıklı konulara ilgi duyduklarını gördüm.
Toutes faisaient preuve de la même fascination morbide.
Resimlere olan hayranlığın beni hep şaşırtmıştır.
Votre fascination pour les tableaux m'a toujours étonné.
Onlara karşı engellenmeyen bir merak duyuyorum.
J'ai une fascination morbide pour eux.
Yaptığım şeyleri anlamayanları ve daha da beteri, bundan... ızdırap çekenleri görmemin ;
C'est en voyant ceux qui ne jouissent pas de ce dont je jouis et qui souffrent le pire, que naît la fascination de pouvoir se dire :
Yabancı dinlere olan büyük merakınızdan ötürü bütün bunlar sizin için çok ilginç, Caesar. İyi ama, Herod'un niyeti konusunda bundan ne çıkarabiliriz?
Voilà de quoi nourrir ta fascination pour les religions insolites, mais cela nous renseigne-t-il sur les intentions d'Hérode?
"Benimle Crazy Horse West'e gel Bay Muhteşem bizi coşkulu Paris'e götürsün." demiş.
"Viens avec moi au Crazy Horse West. " où M. Fascination te fera découvrir le Gay Paris. "
Özellikle şu uzun boylu Alman şairine olan hayranlığı...
Particulièrement sa fascination pour ce grand poète allemand...
Isaac Newton'ın ışığa duyduğu kalıcı hayranlık çocukluğunda başladı.
La longue fascination d'Isaac Newton par la lumière commença quand il était enfant
Norman Thayer, Jr., senin ölümle ilgili bu takıntın mizah duygumu köreltmeye başladı.
Norman Thayer junior, votre fascination pour la mort commence à me taper sur les nerfs.
Takıntı değil.
Ce n'est pas de la fascination.
ona dikkat et. Belki o tehlikeli biri ama tehlike ilgimi çekiyor.
Peut-être est-il dangereux, mais j'ai toujours eu la fascination du danger.
Bu meraka karşı koymamda.
Justement, à résister à cette fascination.
Gezegenimizde, Bay Bates... Brakal onu yokedecek olan ateşle hipnotize edilmiş bir yaratıktır.
Sur notre planète, M. Bates, le Brakal est une créature sur laquelle le feu exerce une telle fascination, qu'il arrive qu'elle s'y jette aveuglément.
Bu müthiş bir duygu.
De la pure fascination, rien d'autre.
Savaşın cazibesi. Bazıları öldüremez.
- Cette fascination pour la guerre!
Her geçen gün, Holmes'a olan hayranlığım artıyordu.
Jour après jour, ma fascination pour Sherlock Holmes et son univers ne cessait de croître.
Önce özel hayatımı işgal ettin ve nedense arkadaşım bayan de Merlier'den çok etkilenmiş gibi görünüyordun.
Vous faites intrusion dans ma vie privée et vous semblez avoir une fascination pour mon amie Mlle de Merlier.
Sen ve bu eve olan tutkun.
Toi et ta fascination pour cet endroit.
Kelly'nin bir sürü Barbie'si vardı ama gerçeği söylemek gerekirse, Barbie'nin büyüsünü hiç anlamadım.
Kelly a eu un tas de trucs Barbie. À vrai dire, j'ai jamais compris cette fascination pour Barbie.
Barışı korumayı başaran da, her şeyden çok, bu merak oldu.
C'est cette fascination qui a maintenu la paix.
Atılgan'ın Birinci Süvarisi olarak, ayrıcalıklı bir konumdasın, prestijli hatta biraz da göz alıcı bir konumdasın.
En tant qu'officier en second, vous occupez une position de distinction, de prestige, vous exercez une espèce de fascination.
ışığıyla büyülüyor.
Fascination sans fin
.. elektrikli kalemtıraşlar.
ma fascination pour les taille-crayons électriques...
Yani, bu büyülenme nedir böyle?
Pourquoi cette fascination?
Onunla insanlığa nasıl tutkun olduğun hakkında konuşmanı istiyorum.
J'aimerais que vous lui parliez de votre fascination pour l'humanité.
20. Yüzyıla olan düşkünlüğünüz yargılarınızı etkiliyor.
La fascination pour le vulgaire 20e siècle obscurcit votre jugement.
Ona hayran mıydım, ondan korkuyor muydum, bilmiyorum.
Je ne sais pas s'il m'inspirait de la peur ou de la fascination.
Beyaz erkekler doğulu kadına hep büyüleyici gelmiştir. Bu doğru değil mi?
La femme orientale a toujours exercé une fascination sur vous autres Blancs, n'est-ce pas?
Bir gün ben de bu kadar değişip dünyaya onun gözleriyle bakabilir miyim?
Pourrais-je subir pareille fascination? Je l'ignore, mais ne le crois pas.
Kişisel değil, profesyonel olarak ilgimi çekiyor.
Une fascination professionnelle.
- Şunları götürüver.
Fascination, violence, révolution :