Felaket перевод на французский
3,802 параллельный перевод
Tam bir felaket.
C'est un désastre total.
Felaket.
C'est horrible.
Bugün tam bir felaket!
Cette journée est un désastre.
İlk randevunun bir felaket olduğunu söylemiştin. Öyleydi.
Je pensais que tu avais dit que ton premier rancard était un désastre.
Yani hakikaten felaket.
Je veux dire, vraiment désastreux.
Bu benim suçum değil. Alfred'le başımıza bir felaket geldi.
Ne me blâmez pas, Alfred et moi avons eu un problème tout à l'heure
Initiative'i hayatımıza tekrar dahil etmek felaket reçetesi.
Ramener l'Initiative dans nos vies, c'est la recette pour un désastre.
E-postanı teyzeme, kuzenlerime, kendi kuzenlerine ve Robin'in Neil Young sandığı adama göndermen neyse de babam, tıbbi bir durumda yanında olmasını isteyeceğin en felaket insandır.
Ça passe encore d'envoyer le courriel à ma tante, mes cousins, et à tes cousins, et même à l'homme que Robin croyait être Neil Young. Mais, mon père est la pire personne que tu veux avoir autour de toi dans n'importe tel situation médicale.
Hayır, hayır, felaket olur.
Ne soyez pas vous mêmes.
Bu evlilik bir felaket!
Ce mariage est une abomination.
İşte bu, felaket olur.
ce sera crashant.
Bu çocuk tam bir felaket!
Ce gamin est tellement crashant!
felaket olmalıydı.
Crasher...
Hepsi felaket olmalıydı.
Tout aurait dû crasher...
Ateş edin! Bir Appelaxian kabuğunu potansiyel bir nükleer erimeyle birleştirmek bir felaket yöntemi olabilir...
Ouvre le feu! Pourrait être la recette pour un désastre ou un bon moment de rire.
- Ne felaket.
Quelle tragédie.
Felaket gibi.
Pas très bien.
Başka bir felaket ortaya çıkacak.
Il y aura un autre désastre.
Parish felaket için hazırlanıyormuş.
Parish se prépare pour une catastrophe.
Kendi yaratacağı bir felaket için.
Une de sa propre création.
Bir felaket filminde yaşamaktan yoruldum artık.
J'en ai marre de vivre dans un film catastrophique.
- Felaket hatta. Matador kostümünü senin bedeninde boğa kostümünü de benim bedenimde göndermişler.
Ils ont envoyé le costume de Matador à ta taille, et le costume de taureau à la mienne.
Sonra tüm bu Rodney olayının tam bir felaket olduğunu fark ettim.
Alors j'ai réalisé que toute cette histoire avec Rodney était un désastre.
Her şey felaket ile son bulacak.
Tout ça va mal finir.
Bunun büyük bir felaket olmasını istiyorum! Çünkü uzun zamandır içimde tutuyordum.
Je veux que ça soit un beau désastre, car ça fait un moment que ça dure.
- Brittany, Cheerioslar için felaket bir örnek teşkil ediyorsun.
Regardez, c'est vous. Tu n'es pas un exemple pour les Cheerios.
İşin aslı, tek kelimeyle felaket Sayın Başkan.
C'était plutôt pitoyable.
Felaket haberciliği yapmaktan nefret ediyorum ama görüşmeni iptal etmelisin.
Je déteste être le porteur de mauvaises nouvelles, mais tu dois annuler ta réunion.
Saçım felaket durumda.
Mes cheveux sont désastreux.
Tam bir felaket alanı.
C'est le chaos. Un gros bordel.
Ayrıca evimize, evleri felaketten yıkılan iki kadının önünde felaket dedin.
T'as dit que dans l'appart', c'était le chaos, devant deux dames dont les apparts'sont noyés.
Bu bir felaket.
"Relogement", "évacuation"?
İçeride felaket durumdaydınız.
c'était un crash ferroviaire là-dedans.
Tam bir felaket. Charlotte'ın avukatı başka bir anlaşmasıyla çelişkisi olduğunu söyledi.
Les avocats de Charlotte disent qu'elle est en conflit avec un autre signataire.
- Felaket.
Un désastre.
Felaket.
Terrible.
Bu felaket.
C'est un désastre.
Bir hasta acı çekerken ölüm bir felaket değildir.
Quand un patient est dans la douleur, la mort n'est pas une tragédie.
Felaket bir araba yolculuğuyla sadece Axl'ın futbol kariyerini tehlikeye atmadı, aynı zamanda Orson Height'ın mükemmel rekorunu da mahvetti.
En un désastreux tour en voiture, Sue avait réussit, non seulement à mettre la carrière de football d'Axl en péril, mais aussi le record parfait d'Orson High.
Yoon Daejun'a gitti Meahri'yle. Belli ki tam bir felaket olmuş.
Yun et Mi A Ri sont à Daejeon là.
Bu bir felaket.
C'est un désastre.
Yazılmış olan herşeyden daha da felaket olacak.
Ça va être une catastrophe.
Tam bir felaket.
C'est un désastre. C'est juste que... il est vraiment pas loin.
Ve sen şu an çük gibisin, kim felaket halde olduğunu söylemez ki?
Et toi, l'imbécile qui ne voit pas la catastrophe arriver.
Bu bir felaket!
C'est un désastre!
Sadece adını anmakla bile duyan kişilere felaket getirebileceği söylenir.
Prononcer son nom porte malheur à celui qui l'entend.
Felaket olan duygusal hayatım...
C'est ma vie amoureuse qui est un désastre.
Sorun şu ki adrenal sistem hangisinin sinirlerle ilgili olağan bir durum hangisinin yaklaşan gerçek bir felaket olduğunu anlayamaz.
Le problème est, le système surrénal ne peut pas différencier un cas normal de nervosité d'un vrai désastre imminent.
Oldukça felaket, değil mi?
non?
- Bu bir felaket.
C'est un désastre.
Tam bir felaket.
Je vais...