Fis перевод на французский
699 параллельный перевод
Kalktı, ve eğer giderse onu tekrar asla göremeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden tabancayı ele geçirdim ve ateşledim.
Quand il s'en alla, pour toujours, je le savais, je saisis le revolver et fis feu.
Ben de ne yaptım?
Alors que fis-je?
Kimse olmadığını görünce, rahatıma baktım.
Quand je vis qu'il n'y avait personne, je fis comme chez moi.
Tek başına, uzun yolu yürüyerek öteki vadiye gittim. Devlet okuluna gitme ayrıcalığına ailem içinde ilk ben sahip oldum.
Je fis seul le long chemin par les collines vers la vallée voisine, le premier de ma famille à avoir le privilège d'aller dans une école nationale.
O zarfin içinde dünkü paketi emanetten almana yarayacak fis var.
Dedans, il y a le ticket de consigne du colis d'hier.
Onu beklettim.
Je le fis attendre.
Kızardığımı hissettim ve kitabımı açıp okurmuş gibi yaptım.
Je me sentis rougir et fis semblant de lire.
Trene bindiğimde, okur gibi bile yapmadım.
Je ne fis même pas semblant de lire.
Döndüm ve tekrar büfeye girdim.
Je fis demi-tour et retournai au buffet.
Bir şekilde, aynadan kurtuluşumuzu umursamadım. Fakat Peter aynadan korkmanın tam bir saçmalık olduğunu söyledi. Bende olayları akışına bırakmaya karar verdim.
J'aurais rapporté le miroir, mais comme il n'effrayait plus Peter, je n'en fis rien.
Ama yanılgıya kapıldığımda bunun sürmesine izin verdiniz.
Mais quand je fis cette erreur, vous ne m'avez pas détrompé.
Sonraki sabah erken saatlerde ayın 19'unda ben, şahsen olay mahalline ulaştım.
Ce fut tôt le lendemain matin, le 19, que je fis mon entrée en scène.
Ne yazık ki, ben atıldım.
C'est ce que je fis, malheureusement.
Şehirde en iyi sodayı satan yeri biliyordum. O da bayılıyordu.
Je lui fis connaître le meilleur soda de la ville.
O iğrenç banliyö mezarlığında, zavallı annemin naaşı başında dururken ailesinin ona çektirdiklerinin intikamını almaya yemin ettim.
Sur la pauvre tombe de maman, dans ce hideux cimetière de banlieue, je fis le serment que je la vengerais de sa famille.
Bu aldatmacayı yutmuş gibi davrandım... Ve karşılaması için bir atlı gönderdim.
Je fis semblant de m'être laissé abuser par la feinte.
1 0 tane jeton aldım ve etrafa imdat sinyalleri yaymaya başladım.
Je fis de la monnaie pour lancer un signal de détresse.
Şehre doğru giderken elimde olanlara baktım.
Sur la route, je fis le point sur mes perspectives d ; avenir.
O gece karmaşık bir rüya gördüm.
Cette nuit-lá, je fis un rêve confus.
Şafak sökmeden önce karanlığın son anlarında aşina olduğum kamaramda uyurken bir rüya gördüm.
Peu avant l'aube, alors que je dormais dans ma cabine, je fis un rêve.
- Bir çok test yaptım, düzinelerce...
Je fis alors passer une dizaine d'auditions.
Güçlerimi test etmek için kutuyu çalıştırdığımı itiraf ediyorum.
Je fis marcher la boîte avec l'intention d'en faire l'essai.
Gün doğarken, Arkadin'in villasının ön tarafında... İspanya yolculuğu için bekliyordum.
Devant la villa d'Arkadin... je fis du stop pour l'espagne.
Böylece, şair olmaya heves ettim.
Alors, je me fis de mon plein gré poète!
Nadiren öneride bulunurum ama bu sefer önerdim.
Je me permettais rarement une suggestion, mais j'en fis une alors...
Zavallı bir adama fakirlik her hatayı işletir ama arkadaşı olduğunda hata yapmaz. Ve sen o hatayı yaptın.
Un pauvre peut commettre toutes les erreurs que sa pauvreté lui suggère, mais il n'a pas le droit de se tromper de compagne, et toi, tu fis cette erreur.
O gece... kötü bir kabus görmüştüm.
Ce soir-là, je fis un rêve.
- Bunun karşılığında fiş istiyorum.
Des jetons contre ceci.
Biraz fiş alabilir miyim?
- Vous avez de bons jetons? - Oui.
Fiş alsam iyi olacak.
Je vais prendre un ticket.
Fiş alabilir miyim Iütfen?
Un ticket, s'il vous plaît.
Affedersiniz, fiş, tek kişilik çay.
- Pardon, l'addition. Thé pour un!
- Fiş yok, yalnızca dilekçeyle.
- Que des requêtes.
Stephens'in defterindeki fiş çekmecede bulmuştum.
C'était la note dans le carnet de Stephens! Celui qui était dans le tiroir.
Anlaşılan defter ile fiş ayrı düşmüşler.
Apparemment la note et le carnet se sont séparés.
- Depozito için bir fiş yazabilirseniz.
Je vais vous établir un reçu, M. Oakley.
Bir balya fiş daha ver.
Donnez-moi d'autres cartes.
- Fiş vereyim mi?
- Vous aimez jouer?
Pekâlâ. Bu benim. Kırmızıya 3 mavi fiş.
C'est le mien, 3 bleues sur le rouge.
- İki fiş.
- Deux jetons, s'il vous plaît.
Size biraz fiş vereyim. - Katılacak mısınız?
Je vous donne des cartes?
Kibritleri fiş yerine kullanırız.
On utilisera les allumettes.
İki fiş, tonton.
2 jetons.
Fiş almak ister misin Tom?
Vous voulez acheter des plaquettes, Tom?
25 dolarlık fiş lütfen.
25 dollars de monnaie.
Tamam, ama bir kısmını fiş olarak versek?
Si on vous réglait une partie en jetons?
Fiş mi?
Mon reçu?
Fiş almadım ama peşin ödedim.
Je n'en ai pas eu, mais j'ai payé en liquide.
- Bana 10 dolarlık fiş ver.
- Donnez-moi 10 dollars de jetons.
Bütün şehri aradım. Her dükkanı.
Je fis toute la ville, d'un magasin à l'autre, d'un refus à l'autre, de sourire en ironie.
Sana 194 fiş diyor.
Ça te fait 194 dollars.