Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → французский / [ F ] / Fıkır

Fıkır перевод на французский

1,819 параллельный перевод
Ben küçükken....... yaklaşık 5 yaşındaydım, bir pazar sabahı fırına gittik simit falan alacaktık, yağmur da yağıyordu, hatırlıyor musun?
Quand j'étais petite, on est allés à la boulangerie un dimanche matin pour acheter des bagels. Il pleuvait, tu te rappelles?
Bağlantısı İmtiaz Sıddık, sıfır 1-3-sıfır, sıfır...
Son contact est Imtiaz Siddique...
Üstünde giysi yoktu ve yıkanıyordu, Ve sevdalı keşiş onun, üstündeki son giysiyi de çıkarmış, hayranlık uyandırıcı simetrisiyle şehvetli hatlarını gözetleme fırsatına sahip oldu.
Elle était en train de se déshabiller pour prendre son bain et le moine eût tout le loisir de contempler amoureusement ses courbes voluptueuses et sa grâce sans pareille tandis qu'elle otait le dernier voile de tissu.
Bahse varım her yemekten sonra dişini fırçalayan şu kızlardansındır.
Je suppose que tu es de ces filles qui se brossent les dents après les repas?
- Kız onunla konuşmaya gitmiş. - Bu gerçekten çok saçma. Adam fırtınalardan, rüzgarın hışmından şimşek ve yıldırımlardan söz etmiş.
La fille est allée le voir... et il lui a causé de tempêtes, de grêle, de bourrasques... d'éclairs et de foudre.
Aşk ilk fırsatta kıçına tekmeyi basacaktır.
Il vous botte le derrière tout en vous souriant.
Sonra yaptıkları ilk iş bilirsin, elinde kazık ve meşaleleriyle dışarı fırlamaktır köylülerin.
L'étape suivante, les villageois seront dehors avec leur pieu et leur torche.
- Kurabiyeleri sıfır yaptık. - Sıfırdan.
- Ce sont des biscuits faits raison.
Kuru pasta alır mısınız? Roberta yapmış, fıstık ezmeli.
Un cookie de Roberta au beurre de cacahuète?
Ama bu seninle ilgili duyduklarımıza kıyasla solda sıfır kalır.
Mais ce n'est rien comparé à ce qu'on a entendu à votre sujet.
Sundurma yapmak için hazır mısın, ya da bunu biraz daha yavaştan alıp orta kısım için bir beyin fırtınası yapıp fikir mi bulmak istersin?
T'es prête pour construire notre huppah? ou tu veux juste y aller molo et peut-être trouver de bonnes idées pour la pièce maîtresse?
Evinden çok uzaklara, büyük bir şehre gelmişsin. Birkaç kadeh bir şey içiyorsun. Derken fıstığın teki yanına yaklaşıyor, için kıpır kıpır oluyor.
Vous êtes loin de la maison, dans la grande ville, vous buvez un peu trop, une belle nana se pointe, ça vous fait monter le sang à la tête.
Seni ilk gördüğümde bira fıçısını fazla pompalıyor diye bir kıza bağırıyordun.
Quand je t'ai rencontré, tu criais sur une fille qui pompait trop de bière.
Esasında, kızlık soyadı fırıncıydı.
En fait, son nom de jeune fille était Boulanger.
Açık Sınıf, yarış teknelerindeki en son teknolojiyi gösterir, tasarımlarında bolca matematik kullanılır.
Les courses Open Class c'est le bouquet en design de bateaux, il faut des tonnes de maths pour les dessiner.
Eğer bu fırsatı kaçırırsan burada tıkılır kalırsın.
C'est un changement. T'es coincé ici.
Hayır, kurbanımızın kardiyomiyopatisi, onu elektrik çarpmalarına karşı zayıf kılmış.
Non, notre victime souffrait de cardiomyopathie, ce qui a affaibli son coeur et l'a rendu vulnérable à un choc électrique.
Fıstık, sanırım bu güzel bir arkadaşlığın başlangıcı.
Gamine, je crois que c'est le début d'une belle amitié.
Unutma, sıcaklık sıfırın altında.
Rappel toi bien, Tu es dans un froid polaire.
Seni 11 yaşında köpekle ve fıstık ezmesiyle yakaladığım zamandan daha mı utandırıcı?
Plus embarrassante que le jour où je t'ai surpris avec le chien et le chocolat?
Genç bir kızın sınıfımda ağlamadığı zaman, yok denecek kadar azdır.
Je veux dire, qu'un jour se passe sans qu'une adolescente ne pleure pendant mon cours, c'est rare.
Tılsımı kırıp tekrar ölümlüler sınıfına geçecekmiş.
Le rituel était censé détruire sa chaîne du péché, l'expurger de son essence démoniaque, et le ramener à l'état de mortel.
Jocelyn yanımda çıldırıyordu, ben de patlamış mısır ve yer fıstığını götürüyordum ve sonra Yaratık birden John Hurt'ün içinden fırladı.
Je mange des Goobers et du maïs soufflé, puis l'extraterrestre sort de John Hurt.
Belki saçım fazla sarıdır. Ya da kıyafetlerim fazla pahalıdır. Fazla zayıfımdır belki!
Mes cheveux sont trop blonds, mes habits trop chers, je suis trop mince!
Bak, Christine. Bana olan sıfır inancına müteşekkirim. Ama ister inan ister inanma sana kıyasla bu işlerden biraz daha iyi anlıyorum.
Ecoute, Christine, j'apprécie le manque total de confiance, mais croie-le ou non, j'en connais un peu plus que toi dans ce domaine.
İnsanlar tuzlu fındık yerse ve limonataya erişimleri olmazsa, ağızları yapışır.
Ses cacahuètes sont salées, si on n'a pas de citronnade, nos bouches vont être sèches!
Yaklaşık bir aydır yatıyorduk, ve beni terk etti. ve şimdi sınıfında öylece oturmamı mı bekliyor?
On couche ensemble depuis un mois, il me plaque, et il s'attend à ce que je reste dans son cours.
Dravidian kıyıları ile beş, dokuz üç, sıfır, bir, altı çizgisi arasındaki... " Bir ruh, lokmanruhunu uyandırıyor!
Un esprit remue l'éther!
Abi, neredeyse dört aydır fındık kırmamış ki.
Il n'a pas tiré sa crampe depuis quatre mois.
Bu şok edici birşey ve diğer yandan şunu farkediyorsunuz ki daima dünyayı ilgilendiren bir hikayeydi.Altmış yıl önce Avrupa'da fırınlarda, aynı şeyi milyonlarca insana yaptık.
C'est choquant et d'un autre côté, c'est en fait l'histoire du monde depuis toujours. Il y a 60 ans en Europe on a fait la même chose à des millions de gens, dans des fours.
Bu beyaz kırık parçalarının çoğu bagajda ve bazıları da çorabının üstünde bulundu. Ayrıca F.B.I teknisyenleri, eski evde de aynı parçalardan buldular.
Mais dans ce cas, alors toutes les vitamines et les acides aminés que l'on a retrouvé était destinés à combattre l'infection.
Benim de böyle bir arkadaşım vardı ama keçileri kaçırıp, köpeğimin kıllarıyla fıstık ezmesi saklamaca oynamaya başladı.
Enfant, j'avais un ami comme ça aussi, mais il devenait fou et jouait à "cherche le beurre de cacahuètes" avec mon chien.
Yani korumasız, hastalık ona da bulaşabilir. Onu uzaklaştırma fırsatım olursa bunu kullanırım, çünkü o koca bir bebek.
Je sais qu'il a déjà été exposé, alors il peut les avoir de toute façon, mais s'il y a une chance qu'il les évite, je vais la saisir parce que cet homme est un gros bébé.
Sanırım doğal iplikten yapılmış kıyafete de bir tür vejeteryan sınıfı temsil ediyor.
Chemise en fibre naturelle. - Vous êtes végétariens?
Artık sanırım oğlunuzun yapması gereken tek şey küçük sınıf arkadaşından özür dilemek
Bon, la seule chose qui reste c'est que votre fils fasse ses excuses à son petit camarade.
Mezenin yanında da, fırında kızartılmış yeşil fasulye.
Ils iront en accompagnement du rôti aux haricots. Beau tir groupé.
Hayır. Ya eviniz fırtınada yıkılırsa ne yapacaksınız? Ya da çocuklarınızla ilgili sorunlarınız olduğunda, biriniz kanser olduğunda ne yapacaksınız?
Vous allez faire quoi quand une tornade dévastera votre maison, que vous aurez du mal avec les enfants, ou que l'un de vous aura un cancer?
Kessel Run'ı 12 parsekten daha kısa sürede yapan ve buz gezegeni Hoth'ta sıfırın altındaki sıcaklıklara önemsediği kişiyi büyük, çirkin Wampa'dan kurtarmak için göğüs germesiyle hatırlanacak.
On ne se souvient pas de ça, on se souvient du gars qui a fait le Kessel Run en moins de 12 parsecs, et qui a bravé les températures de la planète de glace Hoth pour sauver quelqu'un à qui il tenait de l'emprise de l'horrible Wampa.
Bu kıyafetlere vintage deyip etiketlerine üç sıfır ekleyebilseydik, bunları cidden giyebilirdim.
Si c'était un magasin vintage et qu'on rajoutait des zéros au prix, ce serait un magasin où j'irais.
O parayı bana ödemek için, yıllık sıfır dolar maaşın ve primlerini biriktirirken sana iyi şanslar, aşkım!
Bonne chance pour la rembourser avec tes 0 dollars annuels, bénéfices inclus, bébé!
Sıfır beden olması gerekirken 4 beden olan mankenlerimiz var. Kızım şirketini yok etmeye kendini adamış durumda.
Nos filles n'ont pas la taille mannequin, ma fille a décidé de détruire sa société...
Beraber olduğumuz onca gece dişlerimizi fırçalayıp çarşafları kırıştırdığımız sırada, yeşil deri kıyafetin ve makaralı yayınla sokaklarda dolaştığını söylemek için uygun bir an bulamadın mı?
Pendant toutes ces nuits qu'on a partagées entre le brossage de dents et les câlins sous les draps, tu n'as pas jugé bon de me dire que tu te baladais en cuir vert avec un arc trafiqué?
Sanırım daha kırk fırın ekmek yemeliyim.
Je crois que c'est l'heure des excuses.
En güzel kızlardan biriydi. Yıllarını sıfır beden kalmaya harcamıştı.
Elle faisait partie des gens sublimes, elle a passé des années à tailler ce corps parfait.
Bennett ve.Andrews davasında, jüri ırkçılık ayırımı yapıldığına dair, İşe Almada Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun geçerli kurallarına göre bir dayanak bulamadı. Bu yüzden davalı Mason Andrews'e.
Dans l'affaire Bennett vs Andrews, le jury n'a pas trouvé raison de croire à l'accusation de discrimination raciale ainsi que définie par la Equal Employment Opportunity Commission.
Sıcak yiyeceklerimiz var, kızarmış tavuğumuz yeşilliklerimiz, tatlı patatesimiz ve hatta leziz bisküvitlerimiz tıpkı annenizin yemekleri gibi fırından daha yeni çıktılar.
Nous avons des plats chauds, du poulet frit, des légumes, des patates douces et même des bons biscuits à peine sortis du four, comme vos mamans savent les faire.
Fırında, ışık şalterinde, tuvalette.
Four, interrupteurs, toilettes. Coffre.
Ama bu 8. sınıf partisi ve 7. sınıftan tek biz çağırıldık.
On est les seules quatrièmes invitées à une fête de troisièmes.
Çalışan herkesi dışarı çıkardık. Oradaki kulübede bir fırın var.
On a fait sortir les ouvriers donc c'est bon.
- Beni kızdırıyorsun sıfır, sıfır.
Je m'impatiente, double zéro. Je ne suis pas double zér...
Hayır, bu işin kılıfı. Annem ve babam için.
C'est ce que je fais croire à mes parents.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]