Häagen перевод на французский
55 параллельный перевод
İtiraf etmeliyim, Haagen-Dazs Romlu Kuru Üzüm konusunda size katılmıyorum.
Je ne vous suis pas pour la Häagen-Dazs rhum-raisin.
Häagen-Dazs'a gidebilir miyiz?
On ira chez Häagen-Dazs?
Häagen-Dazs uydurma.
- Haagen Dazs est bidon.
200. yaşını mı kutlayacaksın, ihtiyar?
Les Häagen-Dazs, les glaces pour le troisième âge.
Sana yemek getirdim.
Je t'apporte des Häagen-Dazs
Yarım kilo dondurma cıkardı...
elle sort un pot d'Häagen-Dazs. Un demi-Iitre.
Dondurma çanağına yumulmadan önce ya gerçekten aç idiyse?
Si elle avait pas dîné? Qu'elle ait vraiment faim avant d'attaquer son auge de Häagen-Dazs?
Sekiz buçukta kalkıp müdür geldiğinde TCBY Yoğurt'ta olacaktın.
Tu devais te lever à 8 h 30 pour être chez Häagen-Dazs à l'arrivée du directeur.
- Haagen-Dazs fındıklı dondurma.
- Glaces Häagen-Dazs, caramel / pécan. - Sympa.
Yiyebildiğin kadar Häagen-Dazs, bebek.
Je me suis ruiné. Häagen-Dazs, excusez-moi.
Häagen Dazs'ın zencefilli dondurması?
La glace gingembre litchi d'Häagen-Dazs?
Belki dondurmaların arkasında insan kalbi filan vardır.
Il y a peut-être des cœurs humains derrière l'Häagen-Dazs.
Hey, Pete'in posta kutusuna köpek boku koymaya gidiyorum, gelen var mı? Sonra da dondurmalı kek yemeye gideriz.
Hé, qui veut allumer un sac de merde de chien dans la boîte aux lettres de Pete, et aller ensuite chez Häagen-Dazs pour un gâteau glacé?
Söylediği zaman TÜEİY'da olduğumuz için aklım başka yerdeydi.
Je ne sais plus, j'étais distraite parce qu'on était chez Häagen-Dazs.
Haagen-Dazs * istiyorum.
Je veux de la Häagen-Dazs.
Haagen-Dazs?
Häagen-Dazs?
Haydi beni tatlıcıya götür.
Emmène-moi chez Häagen-Dazs.
Birisi adımı Baskin Robbins olarak mı değiştirdi?
Je m'appelle Häagen-Dazs maintenant?
Hayır Haagen-Dazs herşeyin cevabı değil mi?
Ça, c'est Häagen-Dazs, non?
Verip pahalı olduğunu söylediğimde işe yaramıştı. Pekala dürüst olalım.
J'ai déjà dit à Mike que la glace 1er prix était de la Häagen-Dazs.
Häagen-Dazs. Bol bol Häagen-Dazs.
Haagen-Dazs, plein de Haagen-Dazs.
Bu da bizi Baskin-Robbins * yapar.
Häagen-Dazs aussi.
Acıktığım için buzdolabından bir Haagen-Dazs dondurma aldım.
J'ai pris un crisse d'Häagen-Dazs au congélateur. J'avais faim.
Haagen Ludwig Berg, bir aktör ve orduda yarı zamanlı bir teğmendir.
Haagen Ludwig Berg, acteur et lieutenant de réserve de l'armée.
Haagen-dazs.
Une haagen dazs.
Liseye birlikte gittiğim bir çocuk tarafından servis edilen... ince, küçük Haagen-Dazs dondurması yiyiyorlardı.
Ils mangeaient de minuscules cornets de glace Haagen-Dazs... servis par un de mes anciens camarades de classe.
Rika Van Häagen-Dazs.
Rika Van Häagen-Dazs.
George, Häagen-Dazs Danimarka'dan mı?
George, c'est danois?
Haagen Dazs ve brewskiler aldım.
Haagen Dazs et bière.
Çöpünde beş tane boş dondurma kovası var... Bacaklarınız fırça gibi kıllanmış..
5 boîtes d'Haagen Daz vides, vos jambes pas épilées, et la coiffure à revoir.
Haagen Dazs dondurmasından al. Çok olsun.
De la glace Haagen Dazs, un tas.
Gizli arzularına hitap edeceksin İngiltere'deki Haagen Dazs gibi.
Comme Haagen Daas en Angleterre.
Eminim ki, Haagen-Daagen'a olan seyahatiniz için çok heyecanlısındır.
- Ah oui? Vous devez avoir hâte d'arriver à Haaden-Daaden.
Neler olduğunu duyana dek bekleyin çocuklar.
- Les gars, attendez que je vous raconte ce qui s'est passé chez Haagen-Dasz!
Alman ama Hollanda'da Der Haagen'de yaşıyor.
Il est allemand, mais il vit à Den Haag, en Hollande.
"Der Haagen" demek "A Aia" demek.
Den Haag, ça veut dire La Haye.
"Der Haagen".
Den Haag.
Aslında, sadece kıçımın üstünde oturacağım, muhtemelen'Blind Date'izlerken... büyükçe bir'Haagen-Dazs'yiyor olacağım.
En fait, je vais juste poser mes fesses et manger tout un pot de Haagen-Dazs pendant que je regarde Blind Date.
- Ve Haegen Dass'tan yemeyi.
Je préfère m'occuper des gosses de bourges, regarder des DVD, et manger de la Haagen-Dazs.
- Haegen Dass! Muhteşem.
- De la Haagen-Dazs!
Kutu dondurmanın dışına, daha ağır bir şey kaldırdığın oldu mu hiç?
Avez-vous déjà soulevé quelque chose de plus lourd qu'un carton de Haagen Dazs?
- Her zaman bir yaralanma şansım var. - Ben kırık bir kalpten... bahsetmiyorum, ben ölüm ve yaşamdan bahsediyorum.
Je ne suis pas en train de parler d'un coeur brisé et d'un pot de haagen-dazs.
Bütün zamanını, elinde Magnum dondurmayla, "Aşk Her Yerde" yi izleyerek mi geçirmek?
Manger des Haagen-Dazs et regarder Love Actually jusqu'à la remontée de votre cycle?
Ama, seni bir kere daha incitme şansı verirsen onu öldürmek zorunda kalırım sonra beni hapse atarlar böylece biz de bir daha beraber pinkberry * anımızı yaşayamayız.
Mais si tu lui donnes l'occasion de te blesser à nouveau, je le tuerai. Je finirai en prison, ce qui veut dire qu'on fera plus de soirées "Haagen-Dazs".
Pinkberry anımıza bayılıyorum!
Oh, j'adore nos soirées "Haagen-Dazs"!
Pinkberry anı ne demek?
C'est quoi une soirée "Haagen-Dazs"?
- Hagen Dazs da durmamız lazım.
On doit s'arrêter dans un Häagen-Dazs.
'Mahkum olmamdan kısa süre sonra...'... ana caddemde yeni bir Haagen Daz açıldı.
Peu après ma condamnation, un nouvel Haagen Daz a ouvert dans ma rue.
Tatlı olduğun ve şaraptan kafa olduğum için şanslısın yoksa duyduğum en kötü şakaydı bu.
Tu as de la chance d'être si mignonne et que je sois défoncé à l'Haagen-Dazs, ( jeu de mot : Car c'est la blague la plus vaseuse que j'ai jamais entendu.
İnsanların süpermarkete gittiklerinde Haagen-Dazs almadan önce bakacakları bir şeye ihtiyacı var.
au supermarché, les gens doivent voir quelque chose avant de choisir Carte d'Or.
Bugün, "Haagen-Dazs" yemek için biçilmiş kaftan!
Ça va être une journée Haagen-Dazs.