Impasse перевод на французский
1,488 параллельный перевод
Silahı plastik bir torbaya sarıyor.
C'est une impasse, il enveloppe un sac plastique à congeler autour de sa main.
Truman ilerliyorr.
Truman cherche à sortir de l'impasse.
Bu şeyin üstesinden geleceğiz.
On va sortir de cette impasse, fais-moi confiance.
Çıkmaz sokak değil, hatta tam tersine.
Pour moi, ce n'est pas une impasse, au contraire.
- Hani bir şey çıkmamıştı?
Excusez-moi. Je vous croyais dans l'impasse.
Efendim, sen bizi yanlış anladın biz arkadaşımız hastalandığı için oradan hemen ayrılmak zorunda kaldık.
Oh Dieu, elle est là. Quoi, la route est elle là? - Non une impasse.
John Doe hakkında çalıştığım dosya da eksik var.
Je suis dans une impasse avec l'inconnu.
Doğru ama bize projenin çabucak bir sonuca bağlanmadığı bildirildi.
Oui, et on nous a démontré qu'il est dans une impasse.
O zaman sanırım berabereyiz.
Eh bien alors... je suppose que nous sommes dans une impasse.
Sanki bir çıkmazdayım.
J'ai l'impression d'être dans une impasse.
Çıkmaz mı?
Une impasse?
Sanırım çıkmaz bir durumdayız.
Je crois que nous sommes dans une impasse.
O gün poker oynuyoruz ama gitmezsem olur herhalde.
C'est la soirée poker, mais je peux faire l'impasse.
Aynı gece geri uçmuş ve bileti nakit ödemiş.
Tout sur ce gars mène à une impasse. Bon, j'ai quelque chose...
Hayır, tam olarak değil.
Encore une impasse? Non, pas exactement.
Hiç yol katedemiyoruz.
On est dans une impasse.
Tom, eğer Jack Bauer bunun çıkmaz olduğunu söylüyorsa o halde çıkmazdır, ona inanıyorum.
Si Jack dit que c'est une impasse, c'est que c'en est une.
Birilerini arayacağını söyledi ama bence bir şey çıkmaz.
Il a dit qu'il ferait des recherches, mais je crois que c'est une impasse.
Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal durumundayım.
Je suis dans une impasse.
Bizim için bir çıkmaz yol.
C'est une impasse pour nous.
İnan bana, hiçbir yere çıkmıyor.
Croyez-moi, c'est une impasse.
Yolumuz tıkandı desene.
Ça ressemble à une impasse.
Çıkmaza girdik.
C'est l'impasse.
İdrar kokulu dar bir sokağın ortasında sırada dikiliyorsun.
Tu fais la queue dans une impasse morbide qui pue la pisse.
Olabilecek her testi yapıyoruz, ama... gerçek şu ki, neyle uğraştığımızı henüz bilmiyoruz.
Quoi, c'est du à un serpent ou à un insecte? On a conduit toute une batterie de tests, mais là... j'avoue que nous sommes dans l'impasse.
Ucu çıkmaz sokak.
Qui mène a une impasse.
Diyorum ki çıkmaz sokaktaki bir eve göre buranın trafiği oldukça fazla.
Pour une maison dans une impasse, elle voit beaucoup de circulation.
Sürücü öldüğüne göre çıkmaz yola girdik.
La piste du chauffeur mort a l'air d'être une impasse.
Yani, çıkmaza düştük.
Je crois qu'on est tombé sur une impasse.
Yani, dediğin gibi çıkmaza girdik.
Comme vous le disiez, une impasse.
Ne tür bir hırsız bir eve girip de parayı ve kredi kartlarını bırakır?
Quel genre de voleur force un appartement mais fait l'impasse sur le fric et les cartes de crédit?
Evet, artık hizmet dışı da olduğuna göre, sanırım çıkmaz sokağa denk geldik.
Oui, et maintenant il est hors service, donc on dirait bien qu'on est dans une impasse.
Hayır, daha çok evrimsel bir çıkmaz sokak.
Non, plutôt une impasse de l'évolution.
Ben ortaya çıkana kadar, biriminiz çıkmaz sokaktaydı.
Votre département était dans l'impasse avant de tomber sur moi.
Şu anda belirtileri tedavi etmeye çalışıyorsunuz, bu da sizi yanlış yola sürüklüyor.
Pour l'instant, vous traitez des symptômes qui vous mènent sur une impasse.
Ve annemle babam kendilerini bir çıkmazda buldular.
C'est ainsi que mes parents se sont retrouvés dans une rare impasse conjugale.
- Eminim başka bir çıkmaz sokak.
- Encore une impasse, j'en suis sûr.
Çıkmaz yola girdik, hepsi bu.
On est dans une impasse, voilà tout.
Bir gurup oynak küçük kız gibidir.
Avant de découvrir l'identité de celui qui vous a grillé... vous êtes dans une impasse. Un tas de petites brailleuses.
fingirdek küçük kızlar gibidirler.
Avant de découvrir l'identité de celui qui vous a grillé... vous êtes dans une impasse. Un tas de petites brailleuses.
Berelenmiş yaralar,'cul-de-sac'keseciği oluşturan geniş bir alanı kaplayan büyük lezyonlardır
- Les plaies contuses constituent de vastes érosions, des lésions importantes formant une impasse.
Bir şey çıkmaz değil mi?
C'est une impasse?
Archibald'la çıkmak işkence gibidir. Ailesinin bitmeyen draması. Serena'yı hiç unutamamış olması.
Sortir avec un Archibald est un processus douloureux... la réserve inépuisable de drames familiaux, le fait qu'il n'ait jamais vraiment fait l'impasse sur Serena.
Bu dünyadaki en büyük çıkmaz yol, Bay Darling.
C'est la pire impasse que j'aie jamais connue. Cette Carmelita, cette...
Eğer bayan Dijon haklıysa, kadın onları bu yoldan ayrılırken görmüş ve muhtemelen kaçmıyorlardı çünkü bir mil sonra bu yol bitiyor.
Si Mlle Dijon a raison et que c'est la route que Jackie et Nikki ont prise, sans s'enfuir, c'est l'impasse dans 1 Km.
Bu da çıkmaz sokak olabilir.
- ça pourrait être une impasse.
Sicim Teorisi Araştırmanız da çıkmaza girmiş durumda.
Vos recherches sur la théorie des cordes sont dans une impasse.
Affedersin, bu benim araştırmam ve çıkmaza falan girdiği de yok!
Excuse-moi, je conduis ces recherches et c'est tout sauf une impasse.
"Çıkmaza girdi" derken neyi kastettin?
Comment ça, "impasse"?
Telefon kayıtlarını inceliyoruz, Ama daha bitmedi.
On vérifie les relevés téléphoniques, mais c'est une impasse pour l'instant.
Çıkmaz son olduğunu düşünüyordu.
Il a estimé que c'était une impasse.