Jouer перевод на французский
39,675 параллельный перевод
İçeri gelmek istiyor musun?
Tu veux jouer à ça?
Nereye gelmek istiyor muyum?
Jouer à quoi?
Git itfaiye bölümüyle beyzbol oyna...
Va jouer au softball contre la caserne des pompiers
- Çalışını duydum, kesmek istemedim.
Je t'ai entendu jouer. Je voulais pas que tu t'arrêtes.
Evet belki de otele girdiğimde "Eye of the Tiger" çalarsın.
Tu pourras me jouer "Eye of the Tiger" à la réception.
Mike Coslow'a rol yaptırttım.
J'ai réussi à pousser Mike Coslow à jouer au théâtre.
Yumuşak huylu asistanı oynadın.
Jouer le gentil assistant.
Kaybeden 12. masadaki herife bize taşaklarını Sharon Stone gibi göstermemesini söyleyecek.
La perdante doit demander au gars en short à la table 12 d'arrêter de nous la jouer Sharon Stone.
Sıra sende.
À toi de jouer.
On yaşındaydım ve babama "saklambaç oynayalım" dedim. Gidip onun sandığına saklandım.
J'avais dix ans, et j'ai demandé à papa de jouer à cache-cache avec moi.
Ne de olsa daha önce öyle oldu.
Où tu as vu jouer ça?
Oğlunla top atmaca oynamak istemez misin?
Tu ne veux pas jouer avec ton fils?
- "Oğlunla" dedim, "oğluna" değil.
- J'ai dit "jouer avec".
- Size bir tane çalabilirim.
- Je pourrais en jouer une.
Hep saksafon çalmayı öğrenmek istiyordun.
Tu as toujours voulu apprendre à jouer du saxophone.
Sen bana cesaretli olmayı, yiğitçe oynamayı, sürekli kalmayı öğretmiştin.
Vous m'avez appris à avoir du courage, à jouer avec cran, à persister.
Doğruluk ya da Cesaret kumara en yakın bulabildiğim şey.
Vérité ou le Défi est le plus proche Je peux arriver à jouer de l'argent.
Tabakhanede çalar durumda bırakmana şaşırdım.
Je suis surpris que vous l'avez laissé jouer à la tannerie.
Her zaman bir dolap çevirirler.
Ils sont toujours là à jouer à un jeu.
Nasıl bir dümen çevireceksin?
Comment tu veux la jouer?
Bana tavsiye vermeye kalkma.
Inutile de jouer les papas.
Ben sadece 9'a kadar piyano çalmak için kiralandım.
Je dois jouer du piano jusqu'à 21 h.
Bak, eğer bu benim seçimime kalsaydı, kapının dışında olurdum ama herkes aklını kaybetmiş ve seks ruleti oynamaya karar vermişken şu anda benim kafam uçmuş vaziyette.
J'aimerais être déjà partie, mais mon chauffeur a disparu au moment où ils ont tous perdu la tête en décidant de jouer à la roulette du sexe.
Özel hayatımı ortaya dökmeye çalışıyorlar bir şekilde güvenilirliğime dil uzatmak için.
Ils essaient de jouer sur ma vie privée... pour mettre en doute ma crédibilité.
Ortaklığımızda otoritemi bu kadar erken kullandığım için üzgünüm Nancy ama muhtemelen öncelikle benim önsezim üzerinden başlamalıyız.
Désolée de jouer de mon ancienneté si tôt dans notre partenariat, mais je pense qu'on devrait suivre mon intuition.
Bize gösteri yapmıyorsunuz.
Vous n'allez pas jouer devant nous.
Durun, yani siz beynimi kurcalarken ben gitar mı çalacağım?
Attendez. Je vais jouer de la guitare pendant que vous trifouillez dans mon cerveau?
Uyanık olacaksın ve çalacaksın.
Vous serez réveillé et capable de jouer.
Kadınlar gitar çalışımı duyduğunda neler oluyor bilmiyorsun sanırım.
Je veux dire, je ne sais pas si vous savez ce qui arrive quand les femmes m'entendent jouer.
Bir şeyler çalmaya ne dersin?
Pourquoi vous... n'essayez pas de me jouer quelquechose?
Çalmaya ilk başladığımda bir sürü müzisyen arkadaşım vardı.
Quand j'ai commencé a jouer j'avais Tout ces amis musiciens
Sıra sizde.
A toi de jouer
Anladık. Kabasın seni şişko piç.
Ça va, on a compris que tu aimais jouer le méchant, gros salaud.
Ayrıca İçişleri silahıma el koydu temize çıkana kadar.. birini öldürürsek, senin üstüne kalır koca adam.
Ils m'ont confisqué mon arme jusqu'à mon blanchiment, donc si faut tuer quelqu'un, à toi de jouer, mon grand.
İşleri ilerletmek bazen çok zor oluyor.
Jouer l'entremetteur, ce n'est pas facile.
- Dart oyanarak.
Jouer aux fléchettes.
- Ben dart oynamaya gidiyorum.
Je vais jouer aux fléchettes.
Çoğunlukla odamda kalıp Call of Duty oynadım.
J'ai passé mon temps à jouer à "Call Of Duty."
Candace'ın şiddet içeren oyunlara izin vermediğini sanıyordum.
Je pensais que Candace ne te laissait pas jouer aux jeux violents.
Havasında değil ı'm. Charades için, tamam mı?
Je ne suis pas d'humeur pour jouer, d'accord?
Emin bu, Damon oynamak istiyorum nasıl?
Tu es sûr que c'est comme ça que tu veux jouer, Damon?
- Baba, gelip benimle oynar mısın?
- Papa, tu peux venir jouer?
- Baba, şimdi oynayabilir misin?
- Papa, tu viens jouer maintenant?
Tamam, eğer Spooner'ı takip etmemize izin vermeyeceksen ne yapmamız gerekiyor?
D'accord, si on peut pas la jouer Spooner on fait quoi?
Buraya kameraların girmesine izin verilmiyor rol yapacağın kimse yok.
Les caméras ne sont pas autorisées ici, tu n'as pas besoin de jouer la comédie.
Senin oğlanı az önce itfaiyeci şapkasıyla gördüm!
Je viens de voir ton garçon jouer au pompier. Il est trop mignon.
Oraya varana kadar da sayı oyununu oynamak zorundayım.
Et tant que j'y serai pas, je dois jouer le jeu des chiffres.
Ama buraya suçu Harvey'e yık oyunu için gelmedim.
Mais je ne suis pas venu ici pour jouer à rejetons la faute sur Harvey.
Sana devrediyorum.
À vous de jouer.
Demeye çalıştığım şey, eğer doğru hamleler yaparsan bunların hiçbir önemi kalmaz.
Je veux dire que rien de cela ne compte... Si vous pouvez jouer comme il faut.
Bu kaltak iyi davranmaktan sıkıldı.
Cette salope n'en peut plus de la jouer gentil.