Oksijen перевод на французский
3,198 параллельный перевод
Apollo 13, oksijen tankının patladığı, astronotların sonsuza kadar uzayda kalmaktan kurtulduğu görevdi.
Oh. Donc pas Apollo 13. Hé!
Kafatası içindeki basınç beyne kan ve oksijen gidişini engellemiş olmalı.
La pression intracrânienne a pu stopper le sang et l'oxygène d'aller au cerveau.
Hoparlör açık. Sürücünün saçındaki oksijen ve hidrojenin izotop oranını analiz ederken Waipahu bölgesindeki içme suyu rezerviyle arasında bir bağlantı keşfettim.
En analysant le taux d'isotopes d'oxygène et d'hydrogène dans les cheveux du conducteur, j'ai un lien avec un approvisionnement en eau dans la zone de Waipahu.
Uyanık kalman için ortama oksijen pompalanıyor.
Il est revenu, Samuel.
Kalbin atmayı durdurduğu zaman bile, işlem devam etti. Yaşamın işleyişi, derinin güvenilirliği, oksijen transferi, durmadı.
Même quand votre coeur s'est arreté, le processus continuait... le processus de la vie, la viabilité de la chaire, le transfert d'oxygène...
Oksijen çarptı bayağı. Normal.
C'est le choc de l'oxygène.
Kaz Dağı'na çıktık da biz oksijen çarptı bize.
Nous sommes allés sur le Mont Ida. On était saoul d'oxygène.
Mesela Dash'in ilk oksijen tedavisinin olduğu günü ya da Leo'nun düşüncesiz olduğu zamanlarda onu idare edeceğini.
Comme lorsque Dash a sa première cure d'oxygène de la journée... Ou comment maîtriser Leo lorsqu'il devient un peu agressif...
Biraz oksijen lazım mıydı bebek?
- Besoin d'oxygène?
Oksijen verelim.
- Mettons-la sous oxygène.
- Tamamdır oksijen oranı düşüyor, ve hırıltısı var. Onu intübe etmeyi ayarlayacağım.
Elle a des crépitations, il faut l'intuber.
Clara Green'in nefes borusu çıkarıldı. Oksijen oranı % 100 ve glukoz seviyeleri sabit.
Clara Green a été extubée, saturation à 100 %, son taux de glucose est stable.
Oksijen nedir?
- C'est quoi?
Oksijen vanası kapalı değildi.
Le robinet de l'oxygène était mal fermé.
Beynine oksijen gitmiyormuş.
Elle n'a pas assez d'oxygène.
Oksijen verin!
Oxygèn.
Oksijen pompalamamız lazım.
Il faut aspirer.
Eğer öyle olsaydı bir oksijen tüpünden nefes alıyor olurdum.
Dans ce cas, il respirerait par un tube.
Oksijen ve IV verelim. Kanaması var.
- Oxygène et IV rapide.
Serumu aç. Oksijen verin.
Il lui faut plus d'oxygène.
Oksijen alamıyor.
- Elle manque d'oxygène.
Hayır, dediğim tepkime, mesela katı karbondioksit dediğimiz kuru buz, ki elimizde bolca var iki hidrojen bir oksijen tabir ettiğimiz neşeli, seksi bir molekül arasındaki tepkime.
Pense à la réaction entre... le dioxyde de carbone solide, ou carboglace, dont on dispose en masse... avec une magnifique molécule que j'aime appeler monoxyde de dihydrogène.
Burada bir doktor ya da hemşire olsaydı ona oksijen inhalasyonu ya da enjeksiyonu yapabilirlerdi.
Si nous avions un docteur ou une infirmière, ils pourraient lui faire une inhalation d'oxygène.
Bizle ya da bizsiz gideceğini söyledi. Son oksijen tüpünü de aldı.
Il a dit qu'il continuait, avec ou sans nous, et il.. il a pris la dernière bouteille d'oxygène.
Çok konuşmak, beyne daha az oksijen gitmesine sebep olur.
Respire doucement, envoie moins d'oxygène au cerveau.
Luca, bana arkandaki oksijen maskesini ver.
Luca, donnez-moi le masque à oxygène derrière vous.
Solunum maskesiyle oksijen getirin.
Amenez un respirateur manuel et de l'oxygène.
Adacık hücreleri oksijen alamazsa ölür.
Sans leur apport en oxygène les cellules des ilots vont mourir
Sonuç olarak damarlar cihaza oksijen taşıma işini tamamen devralacak.
Et éventuellement les vaisseaux va prendre en charge la distribution d'oxygène au dispositif complètement
Bir şekilde daha az oksijen varmış gibi hissediyorum.
J'ai... J'ai l'impression qu'il y a moins d'oxygène en quelque sorte.
Sana bir oksijen tüpü getireyim. Yok, yok iyiyim.
Non, il me faut de la lumière.
Doğumda beynine yeterince oksijen gitmemiş.
Son cerveau a manqué d'oxygène, à la naissance.
Oksijen verdiler.
Il m'a donné de l'oxygène.
Açıklanmamış bayılma, kardiyomiyopati oksijen yetersizliği, subaraknoid kanama yüzünden -
- Guéri, merci. J'avais tort. J'en ai payé le prix en prison.
Açıklanmamış bayılma, kardiyomiyopati oksijen yetersizliği, subaraknoid kanama yüzünden - Susuzluk.
Une perte de conscience inexpliquée ça pourrait être une cardiomyopathie, anoxie globale, hémorragie subarachnoïde, déshydratation.
Oksijen seviyesi 89.
[Bip]
İkisi de oksijen soluyor ve Brenda'yla yattı.
Eh bien ils respirent tous deux de l'oxygène et ont couché avec Brenda.
Yeni bir oksijen tankı lazım mı, Corrie?
Corrie? - mieux vaut en prendre deux.
Oksijen olmadan da, Derek birkaç dakika içinde ölmüş.
Sans oxygène, Derek est surement mort en quelques minutes.
Eğer, havadaki oksijen miktarı düşmeye başlarsa, geri dönüşü olmayacak.
Si l'exposition dépasse le seuil, c'est mortel.
Oradaki oksijen kabini ancak iki kişiye yetecek kadar.
La chambre de décontamination ne marche que pour deux.
Rose, diğerleri için de oksijen tüpü götürsek olmaz mı?
On peut y mettre de l'oxygène?
Oksijen verin.
Bagez-la.
Oksijen.
Bagez-la.
Bunun yanında oksijen eksikliğinde retina buna halüsinasyon olarak tepki veriyor.
Même le phénomène du tunnel peut être expliqué par la manière dont la rétine réagit au manque d'oxygène.
İkinci kısım ise kas fonksiyonunun, glikoz dönüşümünün ve oksijen tüketiminin en üst seviyede olduğunu gösterdi.
La seconde a montré que tes fonction musculaire, transformation de glucose et consommation d'oxygène sont à leur sommet.
Oksijen değerleri yükseliyor.
les sats O2 viennent
- Ne oldu? - Oksijen seviyesi düşüyor.
- Qu'est-ce qui se passe?
Oksijen seviyesi düşüyor. O kadar dayanamaz.
Elle va manquer d'air, elle tiendra pas
- Oksijen.
- De l'oxygène.
Eğer içerideki havaya saf oksijen temas ederse her yer havaya uçar.
Avec de l'oxygène, tout exploserait.