Pon перевод на французский
186 параллельный перевод
Boş zamanlarınızı değerlendirmek için 11 bin tane pin-pon masası ithalinin israf olup olmadığını merak ediyorum kimi zaman.
Je me demande si ce n'est pas du gaspillage de faire venir 11000 tables de ping-pong pour vous distraire, les jeunes.
Birkaç tane de pin pon topu.
Et... des balles de ping-pong!
Pon!
Et pan!
Takako... ve Pon!
Takako... et Pon!
Pin pon topunun bile.
Même celui d'une balle de ping-pong.
Buna pon farr deniyor.
On appelle ça le pon farr.
El boyaması dizaynlı iğrenç bir turkuaz.
Une cravate bleu ciel, vec un pon brodé.
Özel bir oda, günde üç öğün yemek... ilaç tedavileri, pin-pon, örgü işleri.
Il a sa propre chambre, 3 repas par jour, suit une thérapie, joue au ping-pong.
Iki ay boyunca pin-pon... ve topluma olan borcunu ödüyor.
2 mois de ping-pong, et il aura payé sa dette envers la société, hein?
Buna Pon Farr denir.
Ça s'appelle le Pon Farr.
Ben de şarkı söylerim,
Je chant'pon-pon-pon
Kenny'le Pin-pon.
Ping-pong avec Kenny.
Eğer pin pon raketlerini alıp geri getirmediyseniz... Iütfen acilen ofise bırakın.
La personne qui n'a pas rendu les raquettes de Ping-Pong... est priée de les ramener immédiatement au bureau.
Pon-pon kızı, ilk keman... okul orkestrasında... kız softball takımının kaptanı.
Premier violon dans l'orchestre du lycée. Capitaine de softball.
Her nedense pin pon bana çok doğal geldi.
Je sais pas pourquoi, le ping-pong m'est venu naturellement.
Pin pon oynayacak biri yokken bile pin pon oynuyordum.
Je jouais au ping-pong, même quand j'avais personne avec qui jouer.
O kadar çok pin pon oynuyordum ki, uykumda bile oynuyordum.
Je jouais tellement au ping-pong, que j'y jouais même en dormant.
Ben Vietnam'a döneceğimi sanıyordum ama onlar benim için komünistlerle savaşmanın en iyi yolunun, pin pon oynamak olduğuna karar verdiler, ben de Özel Hizmetlerle ülkenin dört bir yanını gezdim, yaralı gazileri neşelendirdim ve onlara pin pon oynamayı gösterdim.
Je croyais retourner au Viêt-nam mais ils ont décidé de me faire combattre les communistes en jouant au ping-pong. Je suis passé aux Services Spéciaux à voyager partout pour soutenir les infirmes de guerre et montrer l'art du ping-pong.
O kadar iyiydim ki Ordu, Amerikan milli pin pon takımına girmeme karar verdi.
J'étais si doué qu'après, l'armée a décidé de me mettre dans l'équipe nationale.
Biri, dünya barışının bizim ellerimizde olduğunu söyledi ama tek yaptığım pin pon oynamaktı.
On a dit : "La paix mondiale est entre vos mains." Mais je n'ai fait que jouer au ping-pong.
Amerikan pin pon takımı bugün Başkan Nixon'la buluştu...
L'équipe de ping-pong a été présentée au président Nixon.
Birkaç ay sonra beni ve pin pon takımını Beyaz Saray'a davet ettiler.
Des mois après, mon équipe de ping-pong a été invitée à la Maison-Blanche.
Yani artık pin pon oynayamayacak mıyım?
Alors je peux plus jouer au ping-pong?
Herkes, kendi pin pon malzemelerini kullanmanı istiyor.
Ils veulent tous que tu utilises leur matériel.
"pin pon oynamaya bayılıyordum,"
"avec ma raquette Flex-O-Light."
Her gün yürürdük ve ben ağaçtaki bir maymun gibi hızlı konuşurdum ve o da pin pon, karides ve annemin cennete gidişi hakkında anlattıklarımı dinlerdi.
Chaque jour, nous faisions une balade, je jacassais comme une pie. Elle m'écoutait parler de ping-pong, de crevettes, de maman montant au paradis. Je faisais la conversation seul.
Ona pin pon öğretiyorum.
Et je lui apprends à jouer au ping-pong.
"Arkadaşlarımız yapmaktalar pon-poko pon pon pon!"
"Nos amis font pompoko pom pom pom!"
Arkadaşlarım yapmaktalar pon-poko pon, pon pon!
Mes amis font Pompoko pom pom pom!
Senin iyi bir iz sürücü olduğunu söylüyor. A kep-pon-nee.
Il dit que tu as l'oeil.
Kağıt, taş ve makas
Jan-ken-pon! Pon! Pon!
Üzgünüm.Shinji
Pon! Pas de chance Shinji.
Maselef, altı yıl çalışarak, Pon farr'a başladım.
Vos parents vous ont-ils contraint à entrer à l'Académie?
Beni Akademiye gönderme kararlarını ve diğer şeyleri anladım.
Au bout de six ans, je commençai le Pon farr et je pris une compagne. - T'Pel. - Oui.
Bildiğin "ohh-ahh" sesi Anne Frank'deki gibi.
Pin-pon. Vous savez, Anne Frank.
Bize ohh-ahh'ları bul.
Trouvez-nous les pin-pon.
Şu anda, Pon farr geçiriyorsun, öyle değil mi? ( ÇN : Pon farr :
Il s'agit du Pon farr, n'est-ce pas?
Sanırım bu sizin ilk Pon farr'ınız.
Je suppose que c'est votre premier Pon farr?
Pon farr'da, herhangi bir mantıklı taraf yoktur.
II n'y a aucune logique au Pon farr.
Bu şeyi tecrübe eden kimse bunu doğal yöntemleri takip ederek çözülebileceğini anlamak zorunda.
Comprenez que le Pon farr doit suivre son cours naturel.
Binbaşı Torres alışılmamış davranışlarda bulunuyor, ve bu davranışlar erken safhada ki Pon farr belirtilerini gösteriyor.
Le lieutenant Torres a un comportement inhabituel, qui ressemble fort à un début de Pon farr.
Bir anlık muhabbet bile olsa Pon farr'ın yaptığı gibi kendisinin kontrolünü bozabilir.
Même un lien de très courte durée suffit à perturber la maîtrise de soi.
Şu anda, Pon farr diye bilinen bir durumu yaşıyorsunuz.
Vous avez le Pon farr.
Pon ne?
- Le Pon quoi?
Farklılıkların hepsi sadece senin aklında, eğer, Bay Tuvok'u doğru anlayabildiysem, Pon farr en sonunda çözülmek zorunda olan bir şey.
La différence est dans votre esprit, et si j'ai bien compris, c'est justement là que le Pon farr doit être résolu.
Tuvok, bu Pon farr meselesinde hata yapmış olmalı.
Tuvok se trompe.
Eğer, kendi Pon farr ının çözemezse, ölecek.
Si elle ne résout pas le Pon farr, elle mourra.
Pon farr ikisini de öldürmeden önce, bu sorunlarını çözmek zorundalar.
- Ils doivent résoudre leur Pon farr.
Demek istiyorum ki, neyim ben? Pon pon sallayan, arka koltuk sürtüğü mü?
Je suis pas une poule qu'on saute sur le siège arrière.
Yeni yardımcına merhaba de, Desiree Pon.
Charlie, c'est la nouvelle coprésentatrice, Désirée Pon.
Pin-pon bile oynayamıyorsun.
Tu sais pas jouer au ping-pong.