Rag перевод на французский
632 параллельный перевод
Art'ın yaptıkları türden, eski parçalar "Dinah", "Twelfth Street Rag" ve "Louisiana Blues" gibi.
Comme les anciens disques de Art. "Dinah", "Twelfth Street Rag" et "Louisiana Blues". Ils ne les achèteront pas.
Messenger'in, bir çiftçi, bir veteriner, örtücü çırağı ve bir araba satıcısı ile ne bağlantısı olduğunu düşünüyorsun?
Quel rapport entre Messenger, un paysan, un vétérinaire, - un marchand, un garagiste?
Babam trombon çalardı, annem kabare dansçısıydı.
Mon papa était tromboniste rag-time, ma maman, danseuse de cabaret.
Çıngırağım nerede?
Peachum, avez-vous vu le téléphone?
Tabii ki manav çırağı olmadığını anladım.
Bien sûr, j'ai compris que ce n'était pas un commis.
Bir büyücü ve çırağı hakkındaki efsane.
Une légende sur un sorcier qui avait un apprenti.
İlk edebi eserlerini kasap çırağı iken verdiğini duymuştum...
De devenir bête, de m'abîmer. Je trouvais ma vie tellement vide, je me sentais si seule.
Çoğunlukla Pip diye bilinen bir çırağın var mı?
Avez-vous un apprenti, surnommé Pip?
Ben mi ne yapacağım? Ben de çırağın peşinden gideceğim.
Quant à moi, je m'occupe du gosse.
Civardaki bir bakkalın çırağı.
C'est un livreur du quartier.
Ben tiyatroda bir çırağım.. .. ve sizden öğreneceğim çok şeyler var.
Je ne suis qu'une débutante et j'ai tout à apprendre de vous.
İş seyire gelince Bay Crystal onun çırağı bile olamaz.
En navigation, M. Crystal ne lui arrive pas à la cheville.
Gemi, kaydırağın üstündeki roket iticili bir kızağın üzerine oturtulacaktır ki bu kızak kalkışın sonunda otomatik olarak gemiden ayrılacaktır.
La fusée sera lancée sur un chariot propulseur qui sera abandonné en fin de course.
Bu günden itibaren adın Miyoei. Böylece bir hanımın çırağı oldun.
À partir d'aujourd'hui tu t'appelleras Miyoei, devenant ainsi la cadette de la patronne.
Çıngırağın hala taşıyorsun.
Tu as toujours la cloche.
Yıllar önce, Meksiko'daydık. Çıngırağı evimiz için almıştım.
Il y a deux ans, il était au Mexique et j'ai acheté cette cloche pour la maison qu'on va bâtir dans l'Utah.
Utah'ta bir ev alacak... ve çıngırağı ön kapının iç yanına takacaktık. Kapı açıldığında çın çın çalacak... ve dostların geldiğini anlayacaktım.
On va la mettre au-dessus de l'entrée, à l'intérieur, pour qu'on l'entende quand la porte s'ouvre.
Bu çıngırağın sesi canımı sıkıyor.
J'en ai marre d'entendre cette cloche.
Bu çıngırağı hala susturmak istiyor musun?
Tu veux toujours empêcher la cloche de sonner?
Karım beni çırağımla aldattı.
Ma femme s'était éprise d'un type qui travaillait pour moi. C'était un bagarreur.
Yıllarca dağ başında oturmuştur. Kırağıyla doyurmuştur karnını. Sonra kalkıp şehre gelir.
Il se nourrissait de rosée, il vint en ville, on lui fit goûter du vin et il devint alcoolique.
Bekliyorum. Beklemekten aklımı kaçırağım.
Je deviens fou à force d'attendre.
Duruma göre belki, çırağımın yanında olmalıyım.
Selon les circonstances, je n'utilise parfois pas mes yeux.
Duruma göre belki, çırağımın yanında olmalıyım.
Selon les circonstances, je prête main-forte à mes élèves.
Mosaku, yaşlı bir adamdı ve Minokichi, onun çırağıydı, 18 yaşında bir oğlan.
Mosaku était vieux. Minokichi, son apprenti, avait 18 ans.
- En gözde çırağımsın.
– Mon élève préférée.
Edgar sanki bir büyücü çırağı gibi büyü etkisi altındaydı. Durmak bilmiyordu.
Edgar, comme l'apprenti sorcier, ne pouvait s'arrêter.
Babamın çırağıymış. Annemle birlikte kaçmışlar.
Ce jeune homme était en fait... un ancien disciple de mon père avec lequel ma mère s'était enfuie.
Sadece doğal güzel olması Otsuya ve babasının çırağı... canlı ve aynı çatı altında aşk.
Vivant sous le même toit, c'est tout naturel que le fringant apprenti et la fille du patron finissent par s'aimer.
Makinist çırağı.
Aide-mécanicien.
- Bu Farren. Lostromo çırağı, ikinci sınıf.
- Farren, quartier-maître, 2ème classe.
- Jennings, eczacı çırağı.
- Jennings, aide-infirmier.
Küçük çırağını nereye gönderdin?
Où avez-vous placé votre aide?
- Eh, söyle bana, söyle bana, uh çırağını aptalca nakavt ettikten sonra, dersi hatırlamasını ondan nasıl beklersin? Ha?
Quand tu as assommé tes élèves... se rappellent-ils tes leçons?
Meyhaneye girdiğinde Kılıçını masaya fırlatıp. "Tanrım beni sana muhtaç etmesin." diye bağıran sonra da. ikinci kadehi yuvarlayınca ortada birşey yokken meyhaneci çırağına kılıç çeken adamlara benziyorsun.
Tu parles comme ces gens... qui entrent dans une taverne et jettent leur épée sur la table... priant Dieu de n'en avoir pas besoin... et qui, la seconde coupe vidée, dègainent contre celui qui sert à boire!
Matem günü! Ölüm, tüm kırın en güzel çiçeği üzerine yağmış kırağı gibi.
La mort s'est étendue sur elle comme une gelée précoce... recouvre les plus jolies fleurs de nos champs!
Bakkalın çırağı.
C'est le livreur.
Beyaz şortlu sendikanın adamı, kırmızı şortlu ise kasap çırağı.
Celui en rouge est un apprenti boucher.
Bu kasabın çırağı...
C'est l'apprenti boucher.
Kız kardeşimiz Sicilyalı çırağımızla yatıyor.
Notre sœur a été avec notre commis.
Yankel, şişman olanı, marangoz çırağı.
Yankel, le grassouillet, est apprenti chez un charpentier.
Gerçek bir at y * rağı var.
Il a une trique de cheval.
Karl Friedrich Wolf tuhafiyeci Johannes Wolf'un öksüz evladı ve mücellit çırağı.
"Karl Friedrich Wolf, compagnon relieur " et fils de feu le passementier commerçant, Johannes Wolf...
- Sihirbazın çırağı.
- Tu seras l'apprenti sorcier.
Ve dağların külü, ve karaağaç kırağısı
De frênes et de bouleaux qui aussi s'écroulèrent
Çok güzel bir ağaç seçti, her tarafı kırağı kaplamış.
Il a pris un bel arbre, tout couvert de givre.
Ben vasıflı bir fıçıcı çırağıyım.
Je suis un apprenti tonnelier qualifié.
Fıçıcı çırağı mı?
Un apprenti tonnelier?
Ben bir fıçıcı çırağıydım ve...
J'étais apprenti tonnelier, autrefois, et j'étais...
Vagonda yaşayan gizemli adamın çırağı, O nedenle...
C'est pourquoi...
Tatlı hafif bir uyuşma vücuduna yayıldı ve düşünceleri uykuyla kaplandı, suyun yüzeyine kırağı düşmesi gibi. Zihni cennet diye bilinen yere sürüklendi,
Déjà le sourd engourdissement, si agréable, envahissait ses membres, déjà il commençait à embrumer ses sens, ainsi que les premiers frimas indécis embrument la surface des eaux, encore une minute et sa conscience se fût envolée Dieu sait où,