Sebastien перевод на французский
377 параллельный перевод
Ve şimdi Johann Sebastian Bach'ın R Minor Toccata ve Fugue'ünü sunuyoruz.
Voici la Toccata et Fugue en ré mineur de Jean Sébastien Bach.
Batı Hint adalarından St. Sebastian'da yaşar.
Il vit à Saint-Sébastien, aux Antilles.
St. Sebastian'a gitmek için gemiye binmiştik.
Nous prîmes le bateau pour Saint-Sébastien.
Fabrika düdüğünün St. Sebastian versiyonu.
La sirène de Saint-Sébastien.
- St. Sebastian'ın bir figürü.
- Un symbole de Saint-Sébastien.
St. Sebastian'da izin günü ne yapılabilir ki?
Que faites-vous à Saint-Sébastien?
~ Bir zamanlar bir aile vardı, uzun zamandır St. Sebastian'da yaşardı ~
Sur l'île de Saint-Sébastien vivait une famille, depuis très longtemps
Bizimki Feldwebel Schulz'du. Johann Sebastian Schulz.
Le nôtre était le Feldwebel Jean-Sébastien Schulz.
Ama bir şeyden eminim ki, bu Schulz müzisyen falan değildi.
Jean-Sébastien... Mais Schulz n'avait rien d'un compositeur.
Adı Sebastian.
Il s'appelait Sébastien.
Ne kadar çok Sebastian tanıyorsun?
Qu'avez-vous avec ces Sébastien?
Aslında adı Michel ama Sebastián diyorlar.
Il s'appelait Michel, mais c'est arrivé à St-Sébastien.
Demek öyle.
C'est arrivé à St-Sébastien!
Yvonne Duval, Rahibe Marie Sebastian olarak tanınacak.
Yvonne Duval s'appellera désormais sœur Marie Sébastien,
Sebastian hep derdi ki, "Anne, aşağı indiğinde makineden çıkan bir tanrıça gibisin."
Sébastien disait : "Mère, quand tu descends... on dirait Amphritrite sur son char."
Sebastian hep derdi ki, "Hayat her şeyi çalar."
Sébastien disait : "La vie vous prend tout".
Sebastian'ın fikriydi.
C'était une idée de Sébastien.
Bu soruyu bir çok kere cevaplamak zorunda kalsam da Sebastian Venable'nin, annesini içeren küçük bir arkadaş grubu dışında neredeyse hiç bilinmeyen bir şair olduğunun farkına varmak hâlâ biraz şaşırtıyor beni.
Combien de fois ai-je dû répondre à cette question! Cela me choque de constater... que Sébastien Venable, le poète n'était connu... que d'un petit cénacle d'amis, et de sa mère.
Evet. Evet, Sebastian bir şairdi.
Oui, Sébastien était poète.
Sebastian'ın stüdyosunu görmek ister misiniz? Ormanın bitiminde, eskiden garsoniyer olarak kullanılan yer.
Le studio de Sébastien... est derrière la jungle, dans ce qui était sa garçonnière.
Sebastian bir şair olarak tanınmadı.
Sébastien ne s'était pas fait un nom comme poète.
Atölye şurada, Sebastian'ın atölyesi.
Par là, c'est le studio de Sébastien.
Ama bizim hayatımız farklıydı. Sebastian ile benimki.
Notre vie, celle de Sébastien et la mienne était différente...
İnsanlar Sebastian ile annesinden veya Bayan Venable ile oğlundan bahsetmezdi.
On ne disait pas "Sébastien et sa mère"... ou "Mme Venable et son fils"...
Sebastian ile Violet derlerdi. Violet ile Sebastian Lido'da kalıyor.
On disait " Violette et Sébastien... séjournent au Lido...
Oğlum Sebastian ile ben günlerimizi inşa ettik. Her bir günü, bir parça heykel gibi her bir günü yonttuk.
Mon fils Sébastien... et moi... construisions nos jours... ciselions chaque journée comme un ouvrage de sculpture.
Sebastian yeni ölmüştü, hastaydım ama elimden geleni yaptım. "Bir hemşire ile doğruca eve gönderin" dedim.
Sébastien venait de mourir mais j'ai fait ce que j'ai pu... et l'ai fait rapatrier avec une infirmière.
Oğlum Sebastian, şeyi arıyordu...
Mon fils Sébastien était à la recherche...
Hayır. Oğlum Sebastian'ın Tanrı'yı aradığını söyleyecektim.
J'allais dire que Sébastien était à la recherche de Dieu...
Sebastian Tanrı'nın yüzünü gördü.
Sébastien a vu la face de Dieu.
Uzun zaman önce bir yazın tam burada, bu bahçede otururken Sebastian dedi ki, "Anne, şunu dinle."
Un été, il y a bien longtemps, assis dans ce jardin... Sébastien me dit : "Mère, écoute ça..."
Sebastian kaplumbağaların yumurtadan çıkacakları zamanı tam olarak biliyordu bunun için tam zamanında döndük.
Sébastien savait quand les œufs devaient éclore.
"Sebastian, hayır." dedim. "Hayır, böyle değil."
J'ai dit alors : "Non, Sébastien, elle n'est pas ainsi".
Sebastian muhtemelen sadece yüzde birinin denize kaçabileceğini tahmin etti.
Sébastien estimait que probablement... une sur dix mille... réussissait à gagner le large.
Sebastian bunu başından beri, doğuştan biliyordu ama ben bilmiyordum.
Sébastien l'a toujours su, mais moi pas.
Yapamadım, Sebastian beni bırakıp, tüm o kavurucu ekvatoral günü göremeyecek kadar karanlık olana dek yelkenlinin gözcü yerinde sahildeki o şeyi, izleyerek geçirdiği Encantadas'taki o son gün bile gerçeğin dehşetiyle yüzleşemedim.
Je refusais d'affronter l'horreur de la vérité... Même ce dernier jour, aux Galapagos... quand Sébastien me quitta... pour passer la journée entière sous un soleil tropical... au poste de vigie d'où il contempla le carnage sur la plage... jusqu'à la nuit.
Söylediğin gibi kuzen Sebastian'ın giysilerini almaya geldik.
- On vient pour les vêtements... de cousin Sébastien.
Bu Bayan Holly, St. Mary's'deki kızın annesi bu da oğlu George. Belli ki, zayıf bir anımda, Sebastian'ın giysilerini alabileceğini söylemişim.
Je vous présente Mme Holly, dont la fille est à Ste-Marie... et lui, c'est son fils George... à qui il semble que j'aie promis les vêtements de Sébastien.
Söylemeden geçemeyeceğim, Sebastian'ın tanıdığı tüm o parlak genç insanlarla şu kapıdan bir daha çıkmayacağına inanmak mümkün değil. Kavraması güç espriler karmaşık şeyler hakkında gülüşmeleri ve şamataları.
Je ne puis croire que Sébastien ne franchira plus cette porte... entouré de toute cette brillante jeunesse... si gaie... et tenant des propos si spirituels qui dépassaient mon entendement.
Violet her zaman, yani eskiden 5,00 kokteylini burada Sebastian ile alırdı.
prenait toujours... un verre ici à 5 heures avec Sébastien.
Sebastian ile, bu ilkel insanlar ailesinin Catherine kadar nadide bir kızı nasıl ortaya çıkartabildikleri konusunda kafa yorardık.
Sébastien et moi nous demandions... comment cette famille de primates... avait pu engendrer une fille aussi exquise.
Sebastian'dan hoşlanırdınız o da sizin çekiciliğinize kapılırdı.
Vous auriez aimé Sébastien et il aurait été charmé par vous.
- Sebastian'ın sandalyesi.
- La place de Sébastien.
Her gün 5,00'te o kendi sandalyesine, ben de benimkine oturur Aziz Sebastian tepemizde kara kara düşünürken kokteyllerimizi içerdik.
Chaque jour, à 5 h, lui sur son siège, moi dans mon fauteuil... nous buvions sous le regard méditatif de St Sébastien.
Sebastian'ı hepimiz sevdik.
Tous, nous adorions Sébastien.
Sebastian insan değildi, bir görevdi.
Sébastien n'était pas un homme, mais une vocation.
Başından beri Sebastian'ı sevmiş ve başka kimseyi sevmemişti.
Elle aimait Sébastien et nul autre.
Sebastian için her şeyden vazgeçti. Kocasından bile.
Elle renonça à tout pour Sébastien... même à son mari.
Az önce duyduğunuz Sebastian'ın konuşmasıydı. Böyle söylerdi ve sesi zalimce gelmezdi.
C'est Sébastien que vous venez d'entendre... et dans sa bouche ce n'eût pas semblé cruel.
Vi Yenge Sebastian yüzünden kocasının ölmesine izin verdi.
Ma tante a laissé mourir son mari à cause de Sébastien.
Uzun zaman önce bir yaz mevsimi, Sebastian bu dünyanın cefasından el etek çekip Budist keşişi olmaya karar verdi. Himalayalardaki Tibet'teydi bu.
Un été, Sébastien décida de renoncer au monde... et de se faire moine bouddhiste.