Tac перевод на французский
3,722 параллельный перевод
Sen Casterly Kayası'nda saklanırken tacı o aldı.
Il a pris la couronne pendant que tu te cachais dans Castral Roc.
Joffrey kral. Tacın gerçekten güç verdiğini mi sanıyorsun?
Tu penses vraiment qu'une couronne te donne du pouvoir?
Nasıl da hazırcevapmış.
Du tac au tac!
Mr. Olympia, tacını takacak.
M. Olympia, sera couronné.
Sayın seyirciler, yalnızca bir kişi Sandow'un sahibi, yine yalnızca.. ... biri Mr. Olympia tacını takacak.
Car encore une fois, les gens, une seule personne peut tenir le Sandow et un seul homme sera couronnée M. Olympia.
Tıklamayı dinle.
Écoute le tic-tac...
Derin bir nefes alın... ve tıklamayı dinleyin.
Prenez une grande inspiration pour n'écouter que le tic-tac.
Hayat hızlı tren gibi vız diye geçip gidiyor.
Comme un train sur un chemin de fer. Tic tac.
Vız, bir bakmışsın evlenmiş.
Tic tac. Elle est mariée.
Vız, bir bakmışsın seni huzur evine koymuş.
Tic Tac. Elle te place dans un foyer!
Tacıma sahip olduğunda... soyumu öldürmeyecek, adımı tarihe yazmayacak mısın?
Lorsque vous aurez ma couronne, vous ne tuerez pas mes descendants, et n'enterrer mon nom?
Tacımı geri ver, prenses.
Rends-moi ma couronne, princesse.
Çatlak patlak, yusyuvarlak.
Tic, tac, toe. Look up high, look down low.
Çatlak patlak.
Tic, tac, toe.
Ben şeker şey değilim. Bir prensesim. Tacıma bakın.
Je suis pas une pitchounette, je suis une princesse, tu vois bien.
- Zaman daralıyor.
- Tic, tac...
Tik, tak, tik, tak.
Tic tac, tic tac.
Saat 9 : 00 arkadaslar, zaman isliyor.
9 heures, les gars. Tic tac.
Amca, tacımı taksana.
J'ai jamais fait ce genre de truc...
Işıktan tacı olan bir şeytan.
Un démon avec un couronne de lumière.
Yoksa tacımı riske atmış olurum.
Ou sinon je risque ma couronne.
Güneş ışınları, melek kanatları hatta Tac Mahal'in görüp görebileceği en muhteşem kadınsın.
Tu es un rayon de soleil, une aile d'ange et le Taj Mahal, tous ont fusionné en une magnifique dame.
Tamam, geçti.
Ca va... ( tic-tac du métronome ) Les gars... on va tous rester ici, ok?
Mutfaktaysa eğer, oranın arka çıkış kapısı yok.
Il n'y a pas d'issue de secours quand tu es dans la cuisine. ( sanglots ) ( tic-tac du métronome )
Gitmem gerek.
( sanglots ) ( tic-tac du métronome ) ( sanglots de Kitty )
Tanrım, o... patlayabilir.
Bon sang, ce truc fait parfois tic-tac.
- O patlayabilir demiştin.
- Tu dis que ça fait tic-tac.
Al, baş tacı yap!
Achète-toi de la coke!
Tac Mahal, Big Ben, Eyfel Kulesi gibi şeyler, ne bileyim, Rushmore Dağı falan. Bunları şişeye koyuyorsunuz.
Par exemple le Taj Mahal, Big Ben, la Tour Eiffel, le mont Rushmore, et vous l'enfoncez dans la bouteille.
Kalan hayatımı bu boş evde koridordaki ayakkabılarımla buzdolabının vırıltısıyla ve saat tıkırtılarıyla geçireceğim.
Et que je devais passer le reste de ma vie dans cette maison vide avec mes chaussures dans le hall et le bourdonnement du réfrigérateur et le tic tac de l'horloge.
Bir prensin tacı.
La couronne d'un prince.
Taç ve külah uyumsuz.
La couronne et le pavillon sont inégaux.
Ama bu içbükey taç yaprakları sesi çok daha büyük alanlara yansıtıyorlar.
Mais ces pétales concaves, ils... ils réfléchissent le son sur une bien plus grande zone.
Üzerine taç yapraklar yağdırdılar, Bennet!
Ils l'ont couverts de pétales, Bennet!
Taç Mahal'den sıkılmaya başlamıştım.
J'étais un peu fatiguée du Taj mahal.
Bugün taç giyme günü!
C'est le jour du couronnement!
Kız kardeşinizin taç giyme töreni için, efendim.
Me préparer pour quoi? Le couronnement de votre sœur, madame.
Kız kardeşimin taç giyme töreni.
Le couronnement de ma sœur.
Taç giyme günü!
C'est le jour du couronnement!
Taç töreni.
Le couronnement.
Başka bir yerde evlenerek taç giymem gerekiyordu.
Je savais que je devais épouser quelqu'un pour accéder à un trône.
Bu planları bulabilirsiniz, fakat taç mücevhere sahip olmak zorundasınız.
Ici des émeraudes, là des rubis... mais découvrez ces plans et vous avez les joyaux de la couronne.
Hiç taç takmadım.
Qu'elle est mignonne!
Evet. Onun şeytanlar kralı olarak taç giyebilmesi için soylu bir kurban olacaksın.
Vous êtes tous un sacrifice nécessaire
Tik tak.
Tic-tac.
Taç olarak başında bu vardı.
L'enfoiré. Il portait cela en tant que couronne.
Burgundy'deki ailemi Londra'ya taç giyme törenine davet ettim.
J'ai écris à ma famille de Burgundy, pour les inviter au couronnement.
Taç giyme töreninden sonra oğullarını aileden birilerinin yanına yollamalıyız. - Hayır, oğullarım benimle kalacak!
Oh, et après le courrenement, nous devons vous envoyer vos garçons vivre avec vos parents.
Kime mesaj atıyorsun?
( reniflement ) ( tic-tac du métronome ) ( eau qui coule )
Bu kurşun önlük, ruhumu görmesini engelliyor folyo taç da beyin dalgalarımı karıştırıp Sheila'nın düşüncelerimi okumasını zorlaştırıyor.
Ce tablier de plomb l'empêche de pénétrer mon âme et la couronne en alu brouille mes ondes mentales, retardant ainsi son habilité à lire mes pensées.
Taç çakran bazen parlıyor.
Toi... Sahastrara... des fois, ça brille.