Trainer перевод на французский
5,363 параллельный перевод
Etrafta koşuşturamazsın sen, tamam mı?
Tu ne peux pas trainer autour, okay?
Bir gün plajda takılıyordum. Sonra bu güzel kız bir anda sudan çıktı. Ve onunla konuşmak istedim.
Et bien, euh, j'étais genre en train de trainer sur la plage un jour, et cette femme vraiment magnifique a erré hors de l'océan, et... je voulais lui parler, mais une reine maléfique lui a volé sa voix.
Bu işi uzatıyorsun.
Vous faites trainer les choses.
Beni buraya tekrar sürüklediğin için memnun oldum...
Et je suis contente que tu m'aies trainer ici, parce que...
Braverman adına leke sürdüm.
Trainer le nom de Braverman dans la boue
Raskollarla takılmaya başladık.
Nous avons commencé à trainer avec des membres des Raskols.
Oturup bir şeyler yemek onu öldürür mü?
Ça le tuerait de trainer le temps d'un panini?
Sadece takılabiliriz.
On peut juste trainer.
Pek takılacak modda değilim.
Je ne suis pas vraiment d'humeur à trainer.
Ve tek eğlendikleri şey ise son sınıf erkekleriyle takılmak oluyordu.
de trainer avec les mecs de terminale.
İşin bittiğinde gel de bizimle takıl.
Viens trainer avec nous quand tu auras fini.
Pizza yiyip, kafayı bulup takılmak için mi?
Juste pour trainer et te défoncer et manger des pizza?
Bizimle mi yürümek istiyorsun?
Tu viens trainer avec nous?
Böyle bir grubun içinde olmanı istemiyorum.
Je veux pas te voir trainer avec ce genre de gens.
Chop, Izzy'nin okuldaki erkeklerle takılmasına alıştı artık. Aklı onda kalmıyor.
Chop doit s'habituer à voir Izzy trainer avec des garçons au lycée, mais il ne s'inquiète pas.
Kim bir dişçiyle takılmak ister?
Qui voudrait traîner avec son dentiste?
Arabanın diğer tarafına kendi başına gitmesine izin verdim.
Je l'ai laissée traîner seule autour de la voiture.
Ben de faturaları ve temizliği bir kenara bırakıp seninle takılayım dedim.
Donc je pensais laisser tomber les factures et nettoyer si tu veux traîner.
Bu "Takılmak ister misin?"
Celui-là demande : "Tu veux traîner?"
Hiç öylece yatan biri olmadım.
Jamais un pour traîner.
Takılırız falan.
Traîner.
Trip-hop'ı o kadar çok sevdiğimi düşünmüyorum, ama bu çocuklarla takılmak eğlenceli.
J'aime pas tellement le trip-hop, mais c'est sympa de traîner avec ces mecs.
Beni buna ikna ettiğine inanamıyorum.
Je ne peux pas croire que je t'ai laissé me traîner jusqu'ici.
O kısmı onlara söylemeyeceğiz ama resmi olarak Sam'i bir sorgu odasına götürüp konuşması için onu sıkıştırabiliriz.
On ne leur parlera pas de ça, mais maintenant que c'est officiel, nous pouvons le traîner dans une salle d'interrogatoire, et le faire parler.
- Beyler, istediğiniz zaman burada takılın.
- Ça va! Les gars, vous pouvez traîner ici quand vous voulez.
Dışarıda posta falan bırakmam.
Je ne laisse pas traîner le courrier.
Tek yapmamız gereken boş boş takılmak.
- On n'a qu'à traîner.
Birlikte çalıştığın insanlarla takılamazsın.
Alors tu ne devrais pas traîner avec des gens avec lesquels tu travailles.
Ben sadece ikinizle beraber takılıyordum.
J'étais juste en train de m'amuser traîner avec vous deux.
Berbat bir arkadaş oldum. Seni bunların hiçbirine zorlamamam gerekiyordu. Bu yüzden hala ayrılmamız gerektiğini düşünüyorum.
Je n'aurais pas dû te traîner dans ce désastre, et j'ai été la pire amie possible, c'est pourquoi je pense qu'on devrait quand même rompre.
Biraz takılmak istemez misin?
Tu veux traîner une minute?
Acaba onunla olmamı sen istedin desem olur mu?
Est-ce que t'accepterais de me dire de traîner avec elle?
Ancak zarif şampiyon Holly Holliday'le takıldığın için bir istisna yapabilirim.
Peu importe, puisque tu sembles traîner avec la mince et la gagnante Holly Holliday, je suis prête à faire une exception. Salut toi.
Seni etrafta dolanırken gördüm ve yardım edebilirim dedim.
Je t'ai vu traîner dans le coin. Je peux peut-être t'aider.
Sadece takılmak mı?
Traîner?
Yanımızda çiroz bir sarı kuş sürüklemeden çok fazla şey atlattık.
On vit un moment douloureux. On n'a pas envie de se traîner un oiseau jaune déplumé.
Şey, artık benim derdimi çekmek zorunda kalmayacaksınız. Gidip başka bir aile bulacağım, beni olduğum gibi kabul edecek bir aile.
Ne vous fatiguez plus à me traîner derrière vous, je trouverai bien une autre famille qui m'acceptera tel que je suis.
Senle Federal Şerif Bürosuna karşı dava açıp, donlarına kadar alacağız.
Toi et moi allons traîner en justice le service des marshals US.
Şehirde dolaşırken onu gördüğümü biliyordum.
Je savais que je l'avais vu traîner en ville.
Mahkemeye çıkıp aramaya zahmet etmediğin aptal bir kitap için 180 dolar ödemeyeceğim.
Je ne vais pas traîner mes fesses au tribunal et payer 180 $ pour un livre stupide que tu es trop paresseux pour chercher.
Birkaç gün burada takılacağım, Oregon havasını içime çekeceğim.
Donc je vais traîner quelques jours ici, visiter l'Oregon avant de rentrer.
Tatlım, senin kazanmaı çok istiyorum ama ikinci sınıf sürt yani kızlarını yenmek erkek arkadaşlarınızı onlarla takılmaktan uzak tutmaktan geçmiyor.
Chérie, je suis à fond pour gagner, mais battre les Pétasses de secondes... Je veux dire, les filles... ça n'empêchera pas tes amis garçons de traîner avec elles.
Kimse sana gece parkta dolaşmanın güvenli olmadığını söylemedi mi?
On ne vous a jamais dit de ne pas traîner dans les parcs la nuit?
- Hadi benim yatakhaneme gidelim.
Allons juste traîner dans ma chambre.
Baska kizlarin bunu seks malzemesi olarak görmesini istemiyorum.
Je ne veux pas que d'autres filles le voir traîner avec cet air aussi sexy.
Aslında poker gecesine gelirdim,... ama kulağa öyle eğlenceli geliyor ki,... beni çocuklarla takılmak dışında isteyebileceğim diğer her şeyden soğutur diye korkuyorum.
Tu sais, j'aimerais venir au poker ce soir, mais ça semble si amusant, J'ai peur qu'il me ruine de ne jamais vouloir faire autre chose que de traîner avec des mecs.
Takılma, hikayeler anlatma bilirsiniz.
Traîner, raconter des histoires, tu sais?
Martin Scorsese.
On devrait traîner ensemble un jour.
Bazen zor kararlar vermek gerekir. Daha fazla ilerlemeden Finn'le ayrılmam gerekiyordu.
Je devais casser avec Finn avant qu'on aille plus loin, avant que rompre ne soit tellement douloureux qu'on ne serait plus capable de traîner ensemble.
Kızlarla takılmayı ne kadar sevdiğimden bahsetmiş miydim?
J'ai mentionné combien j'aimé traîner avec les filles?
Bebekken annemi barlardan dışarı sürüklemek için kullandığım kolum.
C'est le bras que j'utilisais pour traîner ma mère hors des bars quand j'étais bébé.