Yakın перевод на французский
55,396 параллельный перевод
Ve sokaklar isyancılarla doluyken İmparatorun en yakın danışmanı ve senato üyeleri bu kaos için birbirlerini suçluyorlardı.
Et face aux émeutes dans la rue, le plus proche conseiller de l'empereur et le sénat se rejettent la responsabilité.
Roma İmparatoru'na en yakın danışmanı ihanet etmişti. Yani imparatorluk yönetiminde en güvendiği adamı ihanet etmişti.
L'empereur a été trahi par son plus proche conseiller, l'homme à qui il avait confié la gestion de l'Empire.
Commodus, en yakın dostunu öldürmüştü.
Commode a tué son ami le plus proche.
Bu gladyatörler, Romalılar'ın kendi bakış açılarıyla ve onlar için önemli olan değerlerle yakından ilişkisi olan bir hayal dünyasına dalmasını sağlıyordu.
Ces gladiateurs permettaient aux Romains de se plonger dans une sorte de fantasme qui restait étroitement lié à la vision qu'ils avaient d'eux-mêmes et aux valeurs qui leur étaient chères.
Sen ve imparatorumuz epeyce yakınlaştınız.
L'empereur et vous... êtes très proches, à présent.
Eminin senden daha yakın gördüğü kimse yoktur. Kimseyle bu kadar çok konuşmuyor.
Je suis sûr que c'est de vous qu'il se sent le plus proche.
Hayatını ona en yakın olan insanlar yönetiyordu Bunlar kendi canlarına bir şey olmasından korkan insanlardı.
Ses plus proches conseillers ont commencé à avoir peur pour leur vie.
Ve hayatınızda size en yakın olan insanlar
Ça peut venir des personnes les plus proches de vous.
Tandy, bu filmi ben izledim ve bununla yakından uzaktan alakası yok.
J'ai vu ce film, et ça n'a rien à voir.
Nükleer enerji üretimi, yakın gelecekte tükenecek olan petrol, kömür ve diğer yanıcı maddelerle kıyaslandığında tek alternatif enerjidir.
L'énergie nucléaire est la seule ressource capable de remplacer le pétrole et le charbon qui devraient s'épuiser dans un futur proche.
Yakında açılacak olan Ulusal Anayasa Merkezi'ne gider ve yeni galerilerinin en önemli parçası yapmalarını önerir.
Il contacte le National Constitution Center et leur propose d'en faire la pièce maîtresse du nouveau musée.
Yakın zamanda aynada kendine baktın mı?
Tu t'es regardé dans la glace ces derniers temps?
Ama bronzlaşma izin orada bu demek oluyor ki buraya gelmeden çıkarttın ve yakın zamanda tatildeydin.
Mais vous avez une marque de bronzage, alors vous l'avez retirée juste avant d'entrer et vous revenez de vacances.
Pek yakınız.
On est assez liés.
İyi haberler var. Ortodontistim tellerimin yakında çıkacağını söyledi.
Bonne nouvelle : je vais bientôt pouvoir enlever mon appareil dentaire.
Yakın durun.
Reste près de moi.
Şu anda daha çok yakın geleceğim için endişeleniyorum.
Je m'inquiète surtout pour mon avenir immédiat.
Bayan Nomura yakın bir arkadaşımdır.
Mme Nomura est une amie.
Hâlâ bu eyaletteki yakın bir üniversiteye gideceğini umuyorum.
J'espère encore que tu iras à la fac de l'État, près d'ici.
Ölüm Köprüsü neredeyse tamamlandı ve yakında serbest kalacaksınız.
Dagonir sera bientôt achevé. Vous voilà bientôt libre.
Bebek Enrique'yi bulmak kendi başına imkânsıza yakın olur.
Rien que trouver bébé Enrique serait quasi mission impossible.
Seni yakınımda istemiyorum.
Ne t'approche pas!
Kardeşin benim için yakın bir dost gibi.
Ton frère est mon "familier". On dit comme ça.
- O nedenle... - Yakın durun.
Restez près de nous.
Yeterince yakın olamadığımdan göremedim ama onun hazinelerinden birini arıyorlar.
Je n'étais pas assez proche pour le voir, mais ils cherchent un de ses trésors.
Evet, yakın zamanda işe aldığınız, Bay Blinky?
Oui, celui que tu viens d'engager. M. Blinky?
Jim'e yakın olmamı kıskanıyorsun!
Je suis proche de Jimmy, t'es jaloux!
Duyduğuma göre dünyanın en büyük termometresine yakınmışız.
On n'est pas très loin du plus grand thermomètre du monde.
Ergenlerin türlü türlü değişimler yaşadığını biliyorum ama Jim ve ben hep çok yakındık, canımı sıkan da bu.
Je sais que les ados traversent différents stades, mais Jimmy et moi avions toujours été proches.
Emin değilim ama yakın durun.
J'en suis pas sûr. Restez près de moi.
- Anne, yakınımda dur.
- Maman, reste près de moi.
Beni korumak için sıkı bir pazarlığa girersen diye onu yakınımda tuttum.
Je l'ai gardée au cas où tes conditions pour me protéger seraient précaires.
Görmezden gelemeyeceğim kadar şeytani ve yakın olduğunu biliyorum.
Sachant que quelque chose de si mauvais était si proche, je n'aurais pas dû l'ignorer.
Yakın hepsini!
Brûlez-les!
Saygısızlık etmek istemem ama Muhafız çok yakın zamanda senin güçlerine güvenemeyeceğimizi gördük.
Sauf votre respect, Gardien, vos pouvoirs ont prouvés qu'ils n'étaient pas fiables récemment.
Belki yakın zaman beni daha iyi tasarlayabilirsin.
Forcez-vous pour ma conception la prochaine fois.
Çok yakında da beni vuracaksın ve parayla birlikte o kapıdan çıkıp gideceksin.
Et bientôt, tu vas me tirer dessus et t'enfuir par cette porte avec l'argent.
Hepimizin çok yakın olduğumuz zamanları hatırlıyor musun?
Tu te rappelles l'époque où on était tous très proches?
Gelin ve damatla ne kadar yakınsınız Bay Kepp?
Vous connaissez bien les mariés, M. Kepp?
Buradan tuvaletin kokusunu alıyorum, işte o kadar yakınız.
Je sens les toilettes d'ici, ça montre qu'on les connaît bien.
Yakın akraba mısınız?
Proche?
Gelinin en yakın arkadaşıymış.
C'est la meilleure amie de la mariée.
Şimdi tuvalete ne kadar yakın hissediyorsunuz Bay Kepp?
Vous vous sentez encore proche des toilettes, M. Kepp?
Yakınımda.
C'est à côté.
Herkes gözlerimin çok yakın olduğunu ve balık gibi gözüktüğümü söylüyordu.
Tout le monde disait que j'avais les yeux très rapprochés et que je ressemble à un poisson.
Hiç yakından görmemiştim.
Je n'en ai jamais vu un de près.
Ülke içinde kullanılmış yakıt çubuklarını ortadan kaldıracak tesisimiz yok.
En Corée, les infrastructures pour combustibles ne sont pas prêtes.
Mexico City'ye gidecek kadar yakıtımız yok ama Reno'ya gidebiliriz.
On n'a pas assez de carburant pour aller à Mexico, mais on peut aller à Reno.
Yeterince yakın.
- T'y es presque.
Trafik işaretlerini, yakıt harcamasını ve kârlılığı artırmak için Big Oil icat etmiş.
Les feux de circulation ont été inventés pour gaspiller de l'essence et augmenter les profits.
Sen hiç yakışmadın.
Ça n'a jamais été ton cas.