Yağmurlu перевод на французский
487 параллельный перевод
- Yağmurlu pansuman odası ve 24 saatlik tren yolculuğundan sonra biraz şansı hakettik.
Après le poste de secours pluvieux et 24 heures de train, on le mérite.
Yağmurlu bir günün sıkıcılığına karşı sürpriz olarak saklıyorum.
Je garde cette visite pour mes invités pour lutter contre l'ennui des jours de pluie
Lütfen dikkatli sürün Doktor. Hava yağmurlu.
Roulez prudemment, docteur.
Yağmurlu gecelerde, bacada inlediğini duyabiliyordum.
Les nuits pluvieuses, je t'entendais gémir dans la cheminée.
Kaçıp gidiyorum çünkü korkarım Londra'daki evinde de bir baca vardır ve yağmurlu gecelerde o iblis -
"Je me sauve, car j'ai peur que ta maison à Londres ait aussi une cheminée, " et j'ai peur, les nuits pluvieuses, d'entendre...
Yağmurlu gecelerde o iblis George'un inlediğini duymak aklıma gelir durur.
" Et j'ai peur, les nuits pluvieuses, d'entendre gémir ce vieux diable de George.
Soğuk, yağmurlu. Bir havyan gibi kısıldım buraya.
Il y fait froid, humide.
Ve bazen soğuk ve yağmurlu gecelerde, ağlayarak uyanıyorum, rüyamda, seni çamur içinde ölmüş görüyorum.
Parfois la nuit, quand il fait froid et qu'il pleut, je me réveille en pleurs, car en rêve, j'ai vu ton corps gisant inerte dans la boue.
Sana söylemiştim Ellen, o gittiğinde, yağmurlu gecede..
Je vous l'ai dit, Ellen, quand il est parti ce soir-là.
Yağmurlu mevsim başladığından beri daha da kötüleşiyor.
Elle m'a supplié de ne pas parler d'elle.
Dün dükkandaki herkes kadar mal sattım. 95.50, Noel'den 3 hafta önceki yağmurlu bir pazartesi için hiç de kötü değil.
J'ai vendu autant hier que n'importe qui d'autre.
Hava biraz yağmurlu değil mi?
Bonsoir. C'est humide, n'est-ce pas?
- Yağmurlu günün şarkısı - Yağmurlu günün şarkısı
La chanson de la pluie
Dışarısı yağmurlu değil mi Ed?
Est-ce un temps à mettre un nez dehors?
Yağmurlu bir gecede kafasına bir blok taç gibi düşer diye mi?
Vous craignez qu'un derrick l'écrase?
Her şey, üç yıl kadar önce, yağmurlu bir öğleden sonrasında başlar.
Ça commence par un apres-midi de pluie, il y a environ trois ans.
Yağmurlu bir gün için bir şey ayırmalıyız.
Gardons-en un peu, en cas de pépin.
Her şey yağmurlu bir öğleden sonra oldu.
C'est arrivé un après-midi pluvieux.
Yağmurlu bir gecede beni evinize götürmüştünüz.
Vous ne vous souvenez pas? Vous m'aviez emmené chez vous.
Mademki yolcularını tanıyamıyorsun,.. ... yağmurlu bir gecede birisini ezip geçmen kuvvetle muhtemel.
- On dit ça mais on commence par plus reconnaître ses clients et un soir de pluie, on passe dessus au carrefour.
Yağmurlu günlerde dinlenebilir miyiz?
S'il pleut, on fermera?
Aklımdan Hindistan geçmişti ama sonra babamın aklına orada havanın yağmurlu olduğu geldi.
- Le temps. J'ai pensé à l'Inde, mais c'était la mousson.
Evet, yağmurlu bir cumartesi öğleni Merkür Tiyatrosu'nda. - 40 saniye.
Oui, au Mercury Théâtre, à Londres, par un samedi pluvieux.
Yağmurlu cenazeleri sevmem.
J'ai horreur des enterrements pluvieux.
Hava parçalı bulutlu, gök gürültülü ve yağmurlu.
Risques d'orage pendant la nuit...
New Orleans'taki bu uzun, yağmurlu akşamüstlerini sevmez misiniz? Hani, saatin gerçek zaman olmayıp, elimize bırakılmış sonsuzluktan bir parça olduğu ve hiçbirimizin onunla ne yapması gerektiğini bilmediği anları?
Vous aimez Ia NouveIIe-OrIéans et ses après-midi de pluie, oû une heure n'est plus une heure, mais un petit morceau d'éternité au creux des mains, dont personne ne sait vraiment que faire?
- Yağmurlu açılış, şans demektir açılış gecesinde yağıyorsa.
- Ça porte chance. - C'est ce qu'on dit.
Yağmurlu gecelerde, hayatıma dilediğin gibi girip çıkmaya hakkın yok, tamammı?
Ne t'autorise pas à sortir de ma vie et à y rentrer à la moindre nuit pluvieuse.
Neden bir adam yağmurlu bir gecede bavulla üç kez evinden çıkıp üç kez geri döner?
Pourquoi un homme quitterait-il son appartement de nuit avec une valise sous la pluie, trois fois de suite, pour revenir.
Zaten yağmurlu havadan bahsediyorlar.
Et la saison des pluies est imminente.
Yağmurlu akşamlar... Klavsen ile bir saat!
Les soirs de pluie, une heure de clavecin.
Yağmurlu bir gecede kullanışlı.
Ce sera pratique par une nuit pluvieuse.
Yağmurlu bir gecede hayal etsenize.
Imagine-le un soir de pluie.
Rüzgar ne yöne esiyor, hava yağmurlu mu gibi bilgileri Tokyo'ya iletmek için.
Pour que Tokyo sache d'où vient le vent, s'il pleut...
Geçen hafta yağmurlu bir gecede geldi.
Il est venu la semaine dernière.
İntihar notumda yağmurlu bir gecede bana tecavüz ettiğiniz yazacak.
J'écrirai que je me suis suicidée après que vous m'ayez violée.
Orası yağmurlu!
Tu vas être trempée!
Yağmurlu bir gündü.
Il pleuvait.
ALACAKARANLIK KUŞAĞI Efsunlu saatlere veya yağmurlu, kasvetli gecelere mahsus olmayan bir kabusun 1. perdesinin 1. sahnesini görüyorsunuz.
La quatrième dimension... ceci est le premier acte, la première scène, d'un cauchemar,... qui n'est pas limité à la sorcellerie ou aux nuits ténébreuses.
Beni beklediği sonucuna vardım. Hava yağmurlu da olsa güzel de olsa, hep oradaydı.
Parce que j'ai compris qu'il m'attendait.
Bir gün yağmurlu, bir gün rüzgârlıdır.
Un jour de flotte, un jour de vent.
Soğuk ve yağmurlu bir gecede baban kendini astı.
Par une soirée glacée, après l'averse, ton père se pendit.
Ondan uzun zamandır haber almamıştım. Ta ki o yağmurlu güne dek...
Il pleuvait ce jour-là...
Yağmurlu yada rüzgarlı havalarda insanı ferahlatıyor.
C'est frais dans la pluie et le vent.
Eldivenlerimi alıp yok olmuş bu yağmurlu havada.
Il a pris mes moufles et, hop, disparu sans laisser de traces.
Affedersiniz. Yağmurlu bir günde, ben- -
C'était un jour de pluie...
- Eğer sıcak değilse, soğuk. - Eğer soğuk değilse, yağmurlu.
Soit il fait chaud, soit il fait froid, soit il pleut.
Kötü bir zamandayız. Size şu anda hava durumunun yağmurlu olduğunu söyleyebilirim.
Ce temps est très mauvais... et je dois vous dire tout de suite que les prévisions météo pour la journée d'aujourd'hui sont très pluvieuses.
Yani bütün yolları ıslak, yağmurlu bir pazar günü olacak.
Donc, en cette matinée de dimanche, le mauvais temps est sur toutes les routes.
Yağmurlu havalarda, grand dükün paralı askerlerini ahmakça sarayın içinde çalıştırması bir gelenek olmuştu.
Par mauvais temps, le grand-duc faisait manoeuvrer ses troupes hessoises dans l'enceinte du palais.
Dışarısı yağmurlu.
Il pleut dehors?