Yumurta перевод на французский
5,321 параллельный перевод
Kim yumurta ister?
Qui veut des œufs?
Yumurta yapmıştım.
Je viens juste de faire des oeufs.
Bu yumurta kokteyli berbat.
Le lait de poule est immonde.
Onlar mısır gevreği yemiyorlar. Pastırma ve yumurta yiyorlar.
Ils mangent des œufs au bacon, pas des céréales.
- Yumurta ister misin?
Vous voulez des oeufs?
Jambon ve yumurta ve balık ve...
Du jambon fumé et des œufs. et du poisson et...
Ve sana yumurta hazırladım.
Et... je t'ai fait des œufs.
Daha önce kimse bana yumurta hazırlamamıştı.
Personne ne m'a jamais fait d'œufs.
- Yumurta mı? - Çırpılmış.
- Brouillés.
Bir kıza yumurta yapıp, sonra da öylece bırakıp gidemezsin.
On ne cuisine pas des œufs à une fille pour ensuite l'abandonner.
Yumurta mı?
Des œufs.
- Hatun, sana yumurta hazırladım.
- Nana, je t'ai fait des œufs.
Bana yumurta hazırladı.
Il m'a fait des œufs.
Dört krep, birkaç yumurta ve ortaya da kızarmış ekmek alalım.
Mettez des pancakes, des œufs et des toasts sur la table.
Sana yumurta rulo getirdim.
J'ai apporté du pâté impérial.
Biraz yumurta isterim. Anladın mı?
Je veux bien des œufs.
- Yumurta tozu mu pişiriyorsun? - Evet.
- Tu fais des oeufs en poudre?
Yumurta tozu, kızarmış tost ve kızarmış patates var ama.
C'est des oeufs en poudre, des toasts brûlés et de la pomme de terre congelée.
Yumurta ye, işe yarar!
Mange un œuf, ça ira mieux.
Şişe açıcı, anahtarlı ve yumurta koydum.
J'ai un décapsuleur, un porte clef, un oeuf. - Pourquoi faire un oeuf?
- Neden adama yumurta veriyorsun? - Ağırlık olsun diye.
- C'est un presse papier.
Az pişmiş iki yumurta ve kızarmış pastırma.
Deux œufs sur le plat, du bacon croustillant.
Her 15 günde bir Berkshire'a doğru yola çıkar, kamp kurardık. Babam yemek yapardı. Domuz pastırması, yumurta, çörek.
Parlant de tous les autres week-ends, on se dirigeaient à Berkshires, on mettait en place le camp, papa cuisinait... du bacon, des oeufs, des biscuits.
Yumurta turşusu?
œuf vinaigré?
Stavros'un soylu buluşmasına oynamak işe yaradı. Peki ya mücevherli yumurta?
Se concentrer sur le rencart mondain de Stavros a fonctionné, et l'œuf de joaillerie l'a fait mordre?
Yarın sabah patates kızartması ve yumurta eşliğinde Sun gazetesini... okuyacak olan amcıklar sizsiniz ama. Sakın bana siktir git deme!
Vous êtes les connards qui vont lire The Sun au-dessus votre oeuf-frites demain!
Etrafımda yumurta kabuğunun üzerinde gezer gibi yürümeyi bırakın.
Arrêtez de marcher sur des oeufs autour de moi.
Yumurta kabuklarının çatlama sesini bastıracak ne olursa.
N'importe quoi pour couvrir le son de cette voix de crécelle.
Basınçlı yumurta kapsülünün içinde meditasyon yapıyorum.
Je médite dans une de ces cabines pressurisées en forme d'œuf.
İşine odaklanıp yaşının adamı gibi davranman lazım. Gerçek yaşının, yumurta yaşının değil!
Concentrez-vous et conduisez-vous selon votre âge le vrai, pas votre âge d'œuf.
- Yumurta?
Des œufs?
Ben de durmuş burada en sevdiğin kahvaltıyı hazırlıyorum. Kızarmış yumurta.
Je t'ai fait ton petit déjeuner préféré... œufs toastés.
Unutmadan, buğdaylı makarna ve peyniri alıp içine yumurta beyazı ve havuç püresi eklersen sağlıklı bir yemeğin olur.
Écoutez, si vous avez cette ensemble de macaronis au fromages au blé entier et que vous y jetez des blanc d'œufs et de la purée de carotte, Voilà, de la nourriture saine.
Yumurta yapayım.
Assieds-toi. Je vais te faire des œufs.
- Yerde yumurta yaptı.
Il y a un œuf à mon plafond.
- Tek yumurta ikizleri.
Des vrais jumeaux.
- Çift yumurta ikizisiniz. - Evet.
Comment le savez-vous?
Yumurta pişirmemi falan ister misin?
Tu veux que... je te fasse des œufs ou autre?
Herhangi bir alerjiniz var mı diye soruyoruz ve çiğ yumurta ve kabuklu deniz ürünlerine karşı uyarıyoruz. Hayır.
On demande spécifiquement si vous avez des allergies alimentaires, et nous mettons en garde contre les ingrédients comme les œufs crus et les coquillages.
Bir fikir bulmak için birkaç mecazi yumurta kırmam lazım.
Pour sortir une idée, je dois parfois casser quelques oeufs métaphoriques.
Dün yumurta, ondan önce krep, ondan önce de... İtalyan omleti yedin. Menüdeki her şeyden yedin sanırım.
Hier, tu as eu les œufs Hollandaise, avant-hier, les crêpes, et encore avant, la frittata, donc tu as déjà goûté à tout le menu.
Burada sana yumurta pişirecek kimse yok.
Personne ne fait d'œufs poêlés.
Yumurta, grit, salata gibi.
Œufs, gruau, chou.
Geçen cadılar bayramı eve yumurta atıp bana poponu mu gösterdin?
L'année dernière, as-tu lancé des œufs sur ma maison puis montré tes fesses?
Geçen yıl bu çocuk eve yumurta attı ve bana kıçını gösterdi.
C'est ce garçon qui a lancé des oeufs et qui a montré ses fesses.
Holigan evime yumurta atıp poposunu gösterdi ve hiçbir şey yapmadım.
Quand un voyous lance des œufs sur ma maison et montre ses fesses, je fais rien.
Herkes evine yumurta atabilirdi. Bırak gitsin.
N'importe qui aurait pu jeter des œufs sur ta maison.
Cadılar bayramında neden çantanda yumurta taşıdığını bilmek çok isterim.
J'aimerais entendre la raison pour laquelle tu as des œufs dans ton sac à Halloween.
Annem yumurta almamı istedi.
Ma mère m'a demandé de prendre des œufs.
Bana yumurta yaptı.
- Des œufs?
- İçinde kırık yumurta var bunun.
Il n'y a qu'un œuf cassé.