Yıkıcı перевод на французский
20,387 параллельный перевод
Dünyayı daha yıkıcı bir şeyin icadına nasıl sürükleyebilirim ki?
Comment puis-je avoir bonne conscience si je mène le monde dans une plus grande destruction?
Bu savaş bu soğuk kanlı teröristin kurbanlarının yıkıcı tanıklıklarıyla doluydu.
Ce matin se sont succédés les témoignages poignants des victimes de ce terroriste de sang-froid.
Ben daha çok örgütümde oluşabilecek yıkıcı güvenlik ihlâli için endişeleniyorum.
Je me sens beaucoup plus concernée par une brèche catastrophique de la sécurité de mon organisation, M. Diggle.
Hadi çık.
Vole, vas-y.
Lanet savaşta ne için kıçımı yırttım?
Je me suis cassé le cul dans cette foutue guerre et pour quoi?
Hiç kıyır kıyır değiller.
C'est caoutchouteux.
İçeri de girinti gibi, dar yerler de var ve karanlık soğuk.
Il y a... des petits espaces, comme des niches, et... C'était sombre. Froid.
Vardığımda çığlık yoktu.
Pas quand j'y étais.
Ancak, nakit çıkışı bu hızla devam ederse üç yıllık bütçemiz kaldığını...
Mais vu nos dépenses de trésorerie actuelles on a que 3 ans d'opérations...
Lakin sizi uyarıyorum, Ragnar Lothbrok ya da onun gibi olan diğerlerinin her an bu kıyılara geri dönme olasılığına karşı bu bir gerekliliktir.
Mais je vous assure, c'est plutôt une nécessité, car Ragnar Lothbrok, ou d'autres tout comme lui, pourraient revenir sur nos côtes à tout moment!
Senin için burada kıçımı yırtıyorum, Richie.
Je travaille comme un fou pour toi.
24 yıl önce ot kıran almak için evimizden çıkmıştın. O zamandan beri seni görmedim.
Tu es allé acheter du désherbant il y a 24 ans et tu n'es jamais revenu.
Kapıyı açık bıraktım.
C'est ouvert.
Bir çıkış bir yolu var mı... göremiyorum.
S'il y a un moyen de sortir d'ici... je n'en vois aucun.
Bu yüzden çıkaramadık.
Voila pourquoi nous ne pouvons pas y arriver.
Evin arkasında ormanlık alan var. Yani amacımız mutfaktaki arka kapıya ulaşmak olacak.
Il y a un bois à l'arrière de la maison, c'est l'objectif pour atteindre la porte de la cuisine.
Dinle, ne derler bilirsin, "Hiç bir zaman kıçına ok saplatma".
Il y a un proverbe qui dit : "Ne te prend pas de flèche dans les fesses"
- Burada başka bir çıkış yolu var mı?
Il y a d'autres sorties? - Oui.
Daha yeni 1 sene oldu. Bakıcılık şirketi aracılığıyla mı buldunuz onu?
- Il y a un peu plus d'un an.
Bir tarikat. Yaklaşık 20 yıl önce doruğa çıkmışlar.
- C'est un culte surtout au Nigeria et en Sierra Leone.
Meslektaşlarının eski bakıcı dedikleri genç bir kızla yakalandığı bir sahne oldu. Sanırım onu sıraya koymamız gerekiyordu.
- Il y a eu un incident, devant son bureau, avec une jeune femme que ses collègues ont prise pour une ancienne fille au pair.
Kızım. Bir keresinde beraber Tetons'a gitmiştik. Önümüzde kaya kayması vardı.
Nous en avions chevauchés une fois dans les Tétons, et il y avait cet éboulement droit devant, et son cheval c'est cambré...
Yani bu hikayeye karşı çıkıyorsun, öyle mi?
Vous vous y opposez pas?
Olsen'ın hiçbir çıkış kaydı yok.
il n'y a aucun dossier du laissez-passer d'Olsen vérifier dehors ou.
Don Marianski beni tanıdı. Lily-Anne Lau kanıtları gizlemeden önce dolandırıcılık şubesinin oraya girmesi gerekiyor.
Don Marianski m'a reconnue donc les fraudes doivent y aller avant que Lily-Anne Lau couvre ses traces.
4000 yıllık yaşamın bana öğrettiği bir şey varsa, o da sabırdır.
Mais si 4 000 ans d'existence m'ont appris une chose, c'est la patience.
Övünmek için bana nasıl 9 yaşındaki bir kızı kilise çıkışında takip edişinin anlatıldığı gazete küpürünü gösterdi. Bir yıl boyunca.
Il voulait se faire mousser, alors il m'a montré un article racontant qu'il avait épié une gamine de neuf ans de sa paroisse, pendant un an.
Selam, televizyonda bir şey yoktu, ben de çıkıp, biraz egzersiz yapayım dedim.
Salut. Il n'y a rien à la télé ce soir, donc : je suis sortie faire de l'exercice.
Kendini nahoş bir düşünce treninde kilitli bulduğunda çığlık atmanın kaçınılmaz olduğu, geçmişindeki yerlere doğru giderken şunu hatırla, delilik daima orada durmakta.
Alors si vous êtes emporté par un fil de pensées désagréables qui vous emmène vers des coins de votre passé où les cris sont inévitables... Rappelez-vous, il y a toujours la folie.
Testlerini geçeceğim ve aylarca burada mı kalacağım? Ya da şansıma göre artık, yıllarca da olabilir. Hayvan postu giyen, mızraklı yarı çıplak deli kadınlardan ders mi alacağım?
Je réussis leur test, puis je passe plusieurs mois ou si je suis très chanceuse, des années, à apprendre de trois folles à moitié nues portant des lances et vêtues de peaux de bête.
Uzun lafın kısası bu yıl seçim yılı.
Pour faire court, c'est une année d'élection.
Anlatayım, yaklaşık 2 yıl önce Dünya-2'deydi.
Je vais te dire, il y a environ deux ans... c'est sur la Terre-2, maintenant.
Şakak kemiğine aldığı darbe ile oluşan travma, üç kırılmış kaburga kemiği ve kırbaç izlerinden olabilecek türde birçok deri yırtığı.
Il a un traumatisme de sa tempe, trois côtés cassés, plusieurs endroits où il semble que ça vienne de marques de fouet? Ce qu'il a besoin c'est de beaucoup de repos.
Ben kaydoldum Hanna, ama durum dört yıl önceki gibi değil. O zamanlar ilk senemizde endişelenecek tek şeyimiz ortak duş perdesinden hastalık kapmaktı.
Je me suis inscrite Hanna, mais c'est pas comme s'il y a 4 ans la seule chose qui m'inquiétais en première année c'était d'attraper une maladie à cause du rideau des douches communes.
Oliver şu an Merlyn'le konuşuyor ve Merlyn piçin dik gidenidir ama kızını kurtarmak için yapmayacağı şey yoktur.
Oliver est en train de parler avec Merlyn en ce moment, et Merlyn... C'est un enfoiré, mais il n'y a rien qu'il ne ferait pas pour sauver sa fille..
Savaş çıkacak ve yuvanın sokakları düşmanlarımızın kanıyla kızıla boyanacak o düşmanlar kim olursa olsun.
Il y aura une guerre, et les rues de votre ville seront rouges du sang de nos ennemis, quels qu'ils soient.
Hikayende gerçek olduğunu bildiğim tek bir kısım var. O da polis tarafından arandığın.
Il n'y a qu'une seule partie de ton histoire que je sais être vraie, et c'est que tu es recherché par la police.
O evlilikten iki iyi şey çıktı kızım ve yalan dedektörüm ki kusursuzdur ve şu an acayip ötüyor.
Il n'y a eu que deux choses qui sont sorties de ce mariage, ma fille et un détecteur à conneries, ce qui est impeccable, et juste maintenant, il en détecte.
Bina başımıza yıkılacak.
C'est assez pour faire trembler les murs.
Burası daha doğrusu bir sığınak ve kurul üyelerini buraya getirebilirsek onları gizli çıkıştan kaçırabiliriz.
C'est plus comme un repaire hors service. Mais si on peut y faire entrer les membres du conseil, Ils pourront s'échapper par la sortie secrète.
Lazarus Çukuru'ndan çıktım ve Speedy oldum. Ama son zamanlarda ben böyle bir insan mıyım diye soruyorum kendime. Bir adamı küçük kızını öldürmekle tehdit ettim.
Speedy, mais, je me demandais juste si c'est qui je suis vraiment, et j'ai menacé de tuer une petite fille, et j'ai réalisé que j'étais la fille de mon père, donc j'ai pensé à Laurel
Darhk'ı acımasızca öldüren ve bir arabanın üzerine çıkıp şehre umut kazandıran bir adam var diyorum.
Je dis qu'il y a un homme qui a tué Darhk de sang froid, et le même homme qui s'est tenu sur le toit d'une voiture et a redonné à cette ville son espoir.
Mutlaka çıkış yolu olması lâzım.
Donc il doit y avoir un moyen d'en sortir.
Benim işaretimle dışarı çıkın.
Tu devrais y aller quand je te donnerai le signal.
Rujun dudak kalemiyle uyuşmasını sağlamak yaratıcılık değildir. - Yılın babası olmasam da... - Son 20 yılın de ona sen.
Associer rouge et crayon à lèvres n'est pas de la créativité, et je suis certainement pas le père de l'année... ou même le père des deux dernières décennies.
Gençken hayatımda yapmak istediğim bir sürü şey vardı ama artık 46 yaşındayım ve hayatım boyunca tüm yaptığım Joe'nun bakımıyla ilgilenmekti.
Quand j'étais jeune, il y avait tellement de choses que souhaitais faire. Mais j'ai maintenant 46 ans, et tout ce que j'ai fais et que je ferais, c'est m'occuper de Joe.
- Gidiyorum, hemen çıkıyorum.
Je pars, j'y vais.
Üzgünüm Chris ama şunu kabul etmelisin ki, şu andan itibaren insanlar seni seks delisi bir sapık olacak görecekler ve bunu değiştirmek için yapabileceğin bir şey yok.
C'est impossible. Navré, mais dorénavant, tu dois accepter que les gens te voient comme un pervers. Tu ne peux rien y faire.
Geminin kıç tarafındaki gövdede bir delik var ve korsanlar telemetri kontrollerini ele geçirmiş durumda.
Il y a une brèche dans la partie arrière de la coque, et les pirates ont détruit la télémétrie.
- Evet. - Tamam, gidin ve Acheron'dan çıkın.
Très bien, allons-y et filons de l'Acheron.
Evler yıkılırken olmuş. Ama başka bir yer biliyorum. Bence daha da iyi.
C'est lié au déplacement de la ville, aux fissures dues à la démolition des maisons du quartier.