Zane перевод на французский
833 параллельный перевод
- Zane Grey.
- Zane Grey.
Zane Grey, western dediğimiz tarzda romanlar yazmıştır.
Chacun sait que Zane Grey écrivait des histoires de cow-boys...
Zane Grey.
Zane Grey!
Zane Cooper.
Zane Cooper.
Z. Cooper sizi gebertir.
Il y a là le marshal Zane Cooper.
Marshall Zane Cooper.
Ie marshal Zane Cooper.
- Zane!
- Ne le touche pas.
Sesim sana bir yerden tanıdık geliyor mu, Zane?
Tu me reconnais, Zane?
Seni yatakta istiyorum, Zane.
Je te veux au pieu, Zane.
Bilmiyorum, Zane.
Je ne sais pas, Zane.
Bill Wyatt, ben Zane Zaminsky.
Bill Wyatt?
Nasılsın dostum?
Zane Zaminsky.
Evet, Zane.
Ça va? Oui, Zane.
İşi kabul et bence, Zane.
Super. Prends-le.
Adam seminerin tam ortasındaydı, Zane.
Tu as interrompu une conférence, Zane.
- Zane, neredesin?
Zane, où es-tu?
- Dinle, Zane - -
Écoute, Zane...
- Savunmayla ilgili bir şey.
Oui, Zane. Il y a secret-défense.
Neden paranoyanı da alıp, buradan gitmiyorsun?
Zane, tire-toi avec ta parano.
Selam Zane, ben Doug.
Zane? Doug à l'appareil.
O gece sana dönmedim, çünkü çok sinirliydim, Zane.
Je ne t'ai pas retrouvé parce que j'étais folle de rage.
Neredesin, Zane?
Où es-tu, Zane?
Zane Zaminsky.
Zane Zaminsky.
Şunu söylemeliyim ki, Zane, bu geceki sohbetimiz çok hoşuma gitti.
J'ai beaucoup apprécié cette conversation.
Bekliyorum. Ne zaman eve dönüyorsun, Zane?
Le modem est lent.
Tam olarak bilemiyorum - -
Quand rentres-tu, Zane? Je ne suis pas...
Bak, Zane, önceki olanlar için üzgünüm.
Zane, je suis navré de ce qui s'est passé.
Söylediklerine hiçbir anlam veremiyorum, Zane.
Tu m'as l'air à côté de tes pompes.
Şu silahını görebilir miyim, Zane?
La tienne? Peux-tu me montrer ton arme, Zane?
Zane, eğer sana cevap vermemde ısrar edersen,... duyacakların, ölüm fermanın olur.
Si tu m'obliges à te répondre, ce sera ta sentence de mort.
Bu yüzden, Zane,... öğrenmek istediğin şeyi, çok dikkatli seçmelisin.
Le monde regorge de types comme ça. Choisis avec soin ce que tu comptes découvrir.
Gitmene izin veremem, Zane. Yalnız başına, böylece olmaz.
Je ne peux pas te laisser partir seul comme ça.
Zane, bence bunu bir şekilde halletmelisin.
Zane, tu dois faire face.
Bana ihtiyacın olabileceğini düşünmüştüm, Zane.
J'ai pensé que tu aurais besoin de moi.
Zane, ne oldu?
Zane, que s'est-il passé?
Zane, buradan gidebilir miyiz?
Zane, sors-moi de là maintenant.
Yine kısa süre önce sinir krizi geçirdiği gerekçesiyle, JPL ve NASA'daki görevlerinden azledilen, bir zamanların saygın gök bilimcisi Zane Zaminski, yetkililerden saklandığı, Alaska'nın Aleut bölgesindeki bir Eskimo köyünde, dün bir kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu.
Zane Zaminski, naguère astronome de grand renom, qui avait souffert de dépression après avoir été renvoyé par la Nasa, est mort d'une crise cardiaque alors qu'il se cachait dans un village esquimau près de Saluete, en Alaska.
- Zane'e olanlar için üzgünüm.
Désolé, pour Zane.
Çocuklar, bu Jack, Zane'in kardeşi.
Voici Jack, le frère de Zane.
Zane ile Nasa'da birlikte çalışıyorduk.
Zane et moi étions collègues à la Nasa.
Evet, bakın ben hepinizin, bir zamanlar Zane ile çalıştığını biliyorum...
Bon, vous avez tous été collègues de Zane.
- Zane'i tanımıyordum.
Je n'ai jamais rencontré Zane.
Bridget Riordan, "New York Sentinel" den araştırmacı gazeteci.
Bridget Riordan, reporter au New York Sentinel. Zane vous a contactée?
Zane neden seninle bağlantıya geçti? Bulgularını açıklamak istediğinde, telefonlarına cevap veren tek gazeteci bendim.
Je devais être la seule journaliste qui l'ait rappelé.
Buraya Zane'nin dokümanlarını almak için gelmiştim.
Je suis passé prendre les papiers de Zane.
Zane'nin mektubuna göre uzaylılar atmosfere ozon tabakasını yok etmeye yetecek kadar sera gazı salıyorlar.
D'après la lettre de Zane, les aliens produisent assez de gaz de serre pour trouer l'ozone et faire monter la température de 12 ° en dix ans.
Bunun ne kadar önemli olduğunu biliyorum.
Zane, je connais l'importance de tout ça.
Zane, burada ne yapıyorsun?
Qu'est-ce que tu fais là?
Zane'in seninle bağlantı kuracağını biliyordum.
Je savais que Zane te contacterait.
Sanırım, Zane bu yüzden söz etmedi.
Zane n'a jamais parlé de lui.
Zane mektubunda, her yerdeler diyordu.
Dans sa lettre, Zane dit qu'ils sont partout.