Ödül перевод на французский
5,565 параллельный перевод
Denetim sayacınız akıllı bir savunmaydı,... ama ödül sistemi algoritma temeline dayanıyor.
Votre supervision révoque un bon argument, mais le système de récompense est basée sur un algorythme.
Bir ödül istemiyorum.
Je ne veux pas de récompense.
Hayır. Bir kaç kez panayırlarda ateş edip ödül kazamışlığım var.
Non, j'ai tiré avec plusieurs fusils à la fête foraine, et j'ai gagné.
- Görüyorum ki, fotoğrafım ödül dolabına girmiş.
On a mis ma photo là-dedans, à ce que je vois.
- Ödül dolabına bir fotoğraf daha koyalım.
Je veux une autre photo aux côtés des trophées.
Charlie'nin çocukları için verilecek büyük ödül polisin, özel dedektiflerin ve Kızılhaç örgütü gönüllülerinin dikkatini çekti.
La grosse récompense offerte pour retrouver les enfants de Charlie a attiré l'attention de la police, des détectives privés et des bénévoles de la Croix-Rouge.
- Eğer bunlar kayıp çocuklar ise, ödül parasıyla yat alıp içini parayla, fahişelerle dolduracağım bir de köpek balığı alacağım.
- En tout cas, si c'est bien eux, je vais prendre la récompense et m'acheter un yacht, le bourrer le fric, de salopes, - et d'un requin.
- Evet ama ödül ne dostum?
Oui, mais c'est quoi, le but?
Gördüğün gibi buraya ödül odası diyoruz.
On l'appelle la salle des trophées, pour des raisons évidentes.
- Ödül odasına koyabilirsin.
Mets-le dans la salle des trophées.
Ödül odasına konabilir. Rosemont kutusuna değil.
On peut le mettre dans la salle des trophées, mais pas dans la vitrine Rosemont.
Bakıyorum da, ödül parasının kendi payına düşenini çok sorumlu biçimde paylaşmışsın.
Je vois que tu as dépensé l'argent de la récompense... De manière très responsable.
Sırf bir yere katıldığım için kimse bana çıkıp ödül vermedi.
Je n'ai jamais reçu de trophée juste pour exister!
Bu bilgi için ödül mü bekliyorsunuz?
Vous attendez-vous à une récompense pour cette information?
Ödül falan istiyorsan altınımız var.
Si vous chercher une récompense, nous avons de l'or.
Ödül bisküvisi ister misin?
Tu veux un biscuit?
Ödül alacak mıyım?
Je gagne un prix?
Muhteşem bir ödül. Mmm!
Belle coupe.
Ödül ise yüz bin... -... Amerikan doları.
Le prix s'élève à cent mille dollars américains, plus la chance de gagner un million de dollars.
Bu derece Dinesh Kumar Patel'i geriye son bir yarışmacı kala birinci sıraya taşıyor ve ödül tam 100 bin dolar!
Dinesh Kumar Patel est en première place. Il ne reste plus qu'un seul concurrent, et 100 000 $ sont en jeu.
Ödül 100,000 Dolar
100 000 $ de récompense
Beni, bu sözü edilen videoyu çeken kişiye büyük bir ödül vermem için gönderdiler.
On m'a envoyé verser une forte récompense à l'auteur de la vidéo.
Ben de düşündüm, bütün bunlar ödül parasıyla ilintili sarpa sarmış bir planın bir parçası olabilir mi diye.
En extrapolant, j'ai imaginé que tout ça faisait partie d'un plan qui a mal tourné pour toucher la récompense.
Bunun bedeli o ödül parasından vazgeçmek olacak.
En échange de ça, tu vas renoncer à la récompense.
Baba, ödül dolabını kırdım ve uzaklaştırma aldım.
J'ai cassé une vitrine, je suis suspendu.
Bokstan büyük bir şeydir. Ödül boksörlüğünden de büyüktür bu.
Ça dépasse la boxe, ou le fait de décrocher un prix.
Şu ahmağada bir ödül verin.
Donne une récompense au cabot.
Bir vajinan olmasaydı başına ödül koyulabilirdi!
Si t'étais un mec, y aurait un prix sur ta tête.
Herkese haber saldık, kellesine 500 ödül var.
On a mis sa tête à prix 500 $.
Köpegi Bulana Ödül. "
"Récompense pour le chien."
Ödül var mı?
Et donc, il y aura une récompense?
Bir ödül var.
Y a une récompense.
Bir Galip arzulanır sayılıyorsa, Başkan o kişileri ödül olarak sunardı veya satın alınmasına izin verirdi.
S'il juge un vainqueur désirable, il l'offre ou le loue au plus offrant.
Kellesine ödül koyun!
Qu'on mette sa tête à prix!
Yine aynı şeyler olursa babamızla yüzleşirsin ama ödül almak için olmaz.
Si c'est le cas de nouveau, tu affronteras notre père les mains vides.
Sadece "ödül", tatlım.
Un prix, chérie.
Hepsi Penny'nin ödül töreninde okuyacağı konuşma metninde yazıyor.
C'est dans le discours que Penny va lire à la cérémonie de remise des prix.
Babam büyük bir ödül alacaktı ve konuşmayı benim yapmam gerekiyordu. Konuşma şu an başlayacak ve beni içeriye biletsiz almalarının yolu yok.
Mon père est censé recevoir une énorme récompense, et je suis censée faire le discours, qui devrait commencer tout de suite, et on ne me laissera pas entrer sans billet.
O sadece "ödül," seni aptal kevaşe!
C'est un prix, stupide pute!
Arıyorsun, uzaylı çıkarsa 25.000 dolar ödül kazanıyorsun.
On appelle et, si c'est extraterrestre, on gagne 25 000 $.
Ama kamyonu bulursanız ödül alacağız, değil mi?
Attendez. Si vous trouvez le camion, on aura une récompense, n'est-ce pas?
Ödül avcısı, Prime'ı aldığı zaman alacağız.
- On va l'avoir quand le chasseur de prime nous aura capturé Prime. - Mmm hmm.
Prime ödül odamı aldı.
Prime a dérobé une partie de mon trophée.
Seni tamir ettiğimde ödül içindi.
Je vous ai réparé pour obtenir la prime.
Hâlâ başıma bir ödül var.
Ma tête est toujours mise à prix.
# Ödül alıyorum #
"Je suis prête pour un prix"
Şimdi ben bir New York sosyetesi değilim sizler gibi ödül falan da kazanmadım ama... Ama sanırım siz de aynı şekilde hissediyorsunuz.
Je ne suis pas un mondain new-yorkais, je n'ai pas été décoré comme vous, mais... je crois qu'on ressent la même chose.
El Kaide kellelerinize ödül koydu. Dünya çapındaki radikaller ise kelle toplamak için sınırları istila etmeye başladı. Keskin nişancılar- -
Al-Qaïda en Irak a mis vos têtes à prix et les extrémistes se bousculent pour une part du gâteau.
Önemli olan şey ödül.
La chose la plus importante, c'est la récompense.
Ölse de ödül yeterince büyük olacaktır.
La récompense sera quand même importante.
Yani planın kadın için ödül almak, öyle mi?
Vous voulez une rançon pour la prisonnière.