Ülkeye перевод на французский
1,871 параллельный перевод
Gel buna, ilkel bir ülkeye yapılan kültürel bir gezi gibi bakalım biz.
Regardons ça comme une expédition culturelle dans un territoire primitif.
- Staiger'ın bu ülkeye ya da başka bir yere girdiğine dair kanıt yok.
- Où? Il n'y a rien qui dit que Staiger est venu ici ou autre part.
Yabancı bir ülkeye, ne olduğumuzu anlatmak istediğimizde, bir film göstereceksek eğer ne gösterirsiniz?
Lorsque nous voulons définir dans un pays étranger ce que nous sommes et vous allons montrer dans le film, ce spectacle iriez-vous?
İnsanların bütün bir ülkeye karşı bir çırpıda ayrımcılık yaptığını duyarsınız.
Parfois, tu entends des gens qui déblatèrent contre tout un pays d'un seul coup.
ATMOS, her ülkeye buradan gidiyor.
Mais c'est ici le dépôt principal, envoyant ATMOS partout dans le monde.
Durduramazsak, zaman değişimi önce tüm ülkeye, sonra da Dünya'ya yayılacak.
A moins qu'on l'arrête, les glissements éclateront sur tout le pays, puis le monde.
Sayın Yargıç, eminim ordumuz bu çok bilgili avukata İsrail'in güvenliği konusundaki tavsiyeleriyle ilgili teşekkür edecektir. Daha önce de belirttiğim gibi, bu bahçe hem Bakanımızın evine hem de ülkeye yönelik hakiki ve de yakın bir tehdittir. Bu sebeple...
M. le Juge, l'armée remercie cet illustre avocat de ses conseils sur la sécurité d'Israël, mais comme je l'ai déjà dit, ce verger menace directement la demeure du ministre ainsi que l'État, donc...
Yüz bin tane kaçığı nasıl idare edeceksiniz sahte pasaportlarla, ülkeden ülkeye dolaşan nükleer silah ve şarbon arayan?
Comment empêcher cent mille fanatiques de parcourir le monde à la recherche d'engins nucléaires, d'anthrax?
Bize sadece birisinin ülkeye gizlice nadir bir anormal sokmaya çalışacağının haberini aldık.
On a juste entendu qu'on essayait de passer en fraude - un anormal rare dans le pays.
Araştırmaları için böyle bir şeyi ülkeye kaçak olarak sokabilirler.
Ils feraient entrer un truc comme ça dans le pays pour leurs recherches.
Önlenemez bir güce sahip bir adamın, bu ülkeye neler yapmak üzere olduğunu gördün.
Tu as vu ce qu'un homme invincible pouvait faire à ce pays.
Shawn ; cuma günü ülkeye kimin geldiğini tahmin et,
" Shawn, devine qui revient dans le coin, vendredi?
Yabancı bir ülkeye gelmiş gibiyiz.
On dirait qu'on a atterri dans un autre pays.
İçişleri Bakanım, ben asla bu ülkeye ihanet etmem, bunu biliyorsunuz.
Monsieur, vous savez que je ne trahirais jamais ce pays.
Evet, evet, tüm ülkeye yayıldık.
Oui, nous sommes partout dans le pays.
Oğlun başka bir ülkeye uçuyor.
Votre fils est en vol d'un autre pays.
Pratikte ülkeye durgunluk getirir.
Ils avaient paralysé le pays.
Yasa dışı malların ülkeye sokulmasında uzmanlaşmış, üst düzey bir kaçakçıydı.
C'est un trafiquant de haut vol, spécialisé dans l'intrusion de cargo illégaux dans les US.
Eğer ülkeye sokmaya çalıştıkları şey buysa, düşündüğümüzden daha büyük bir problemimiz var.
C'est plus avancé que n'importe quelle chose utilisé aujourd'hui. Bien si c'est ce qu'ils tentent de faire entrer aux USA, Le problème est plus gros que nous ne le pensions.
Bu ülkeye muhteşem imtiyazları için taşındım.
Je suis venu dans ce pays pour ses libertés exceptionnelles.
İtalya'dan mı, ne sikim yerden ülkeye kaynadıysa artık üstüne bir de denizci yapmışlar onu.
Il a débarqué de son putain de pays de macaronis et c'est un Marine?
Irak'a, Afganistan'a ya da kim bilir hangi ülkeye. Ama babanın burada kalması gerekiyor.
En Irak ou en Afghanistan ou tout autre pays hors d'atteinte, mais votre père doit rester.
Bu ülkeye yeni geldim ve şimdiden birisinin evine davet edildim.
Je viens d'arriver et je suis déjà invitée chez quelqu'un.
Bu ülkeye yasal yoldan girmeleri için para veriyorum.
Je paie pour qu'elles entrent légalement dans ce pays.
Rusya'dan bu ülkeye yalnız gelmiş.
Il a quitté la Russie et est venu seul dans ce pays.
Bu ülkeye saldırmayı deneyen her şüpheliyi sorgulayabilirim.
Je peux interroger quiconque ici qui sera suspecté d'attaquer ce pays.
- Çıkıp tüm ülkeye yalan söyleyemez.
- Il ne mentirait pas à tout le pays.
Sokmuşum bu ülkeye.
J'emmerde ce pays.
Eee, bize karşı bir güven eksikliği var, Thomas. Balina yağı konusunda da, büyük ihtimalle... Fakat bu durum tüm ülkeye karşı böyle.
Il y a un manque de confiance en nous, Thomas, peut-être aussi dans l'huile de baleine... mais dans le pays entier.
Evet, şey, size şunu itiraf etmeliyim ki, majesteleri, benim kendi ülkem haricinde hiçbir ülkeye bağlılığım yoktur.
Oui, j'affirme à votre Majesté que je n'ai aucune affection pour tout autre pays que le mien.
Ve savaşın, hasetin, kıskançlığın, rekabetin veya partinin olmayacağı bir ülkeye gitti.
Et elle va vers un pays où il n'y aura pas de guerre, pas d'envie, pas de jalousie, pas de rivalité ou de parti.
Silahları ülkeye bunlarla soktuklarını tahmin ediyorum.
Voilà comment transitent leurs armes.
Keşfedilmemiş bir ülkeye kahramanca dalar, bir bayrak diker ve insanlara emir vermeye başlarız.
On avance hardiment en terrain inconnu, on plante un drapeau et on commence à donner des ordres.
Annenle ben bu ülkeye, daha iyi bir hayata başlamak için geldik.
Quand on est arrivés ici, c'était pour avoir une meilleure vie.
Bir de, silahlı örgüt olan ve hiçbir ülkeye bağlı olmayan Kara Şövalyeler, Birleşmiş Milletler'deki ülkelerin güvenliğini sağlayacak.
La sécurité sera assurée par une armée indépendante, avec laquelle sera passé un pacte : l'Ordre des Chevaliers Noirs.
Ekonomik tetikçi şirketlerimizin ilgilendiği kaynaklara sahip bir ülke belirler... Mesela petrol. Sonra Dünya Bankası ya da kardeş organizasyonlarından o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız.
Le plus souvent, l'assassin financier repère un pays qui possède des ressources que veulent nos entreprises, et nous lui préparons un énorme prêt auprès de la Banque mondiale ou d'une organisation sœur.
Ama para o ülkeye hiç gitmez.
Mais l'argent ne part jamais vers ce pays.
Ve çoğu durumda bu sermaye ülkeye geri dönmez.
Et bien souvent, ce capital ne revient pas.
Steve'i Irak'a tayin edenler, onursuz terhisini de onu ülkeye sokmak için ayarlamışlar.
Les gens qui ont recruté Steve Ceux sont arrangés pour qu'il soit renvoyé afin de le faire rentrer.
Tüm ülkeye sorulduğunu hiç sanmıyorum.
Le peuple n'a rien eu à dire.
Ama sanırım en yaygın olanı, petrol gibi, şirketlerimizin imrendiği doğal kaynaklara sahip olan ülkeleri tespit etmek, daha sonra o ülkeye, Dünya Bankası veya kardeş kuruluşlardan birinden yüklü miktarda kredi ayarlamak şeklindendir.
Mais, la plus commune est d'identifier un pays détenant des ressources convoitées par nos entreprises, comme le pétrole. Alors, nous arrangeons un énorme prêt pour ce pays auprès de la banque mondiale ou l'une de ses organisations soeurs.
Ama aslında para o ülkeye hiç bir zaman gitmez.
Mais l'argent ne va jamais réellement au pays.
Bunun, uluslararası şirketlerin büyük miktarlarda kendi ürünlerini ülkeye getirmesi ve yerel imalatı çökertmesi ve yerel ekonomiye zarar vermesi gibi pek çok olumsuz etkisi vardır.
Ce qui permet un certain nombre d'opérations économiques abusives telles que l'introduction en masse de produits par les multinationales écrasant la production locale et ruinant l'économie du pays.
Biz gazeteciler görevimizi düzgün bir şekilde yerine getiremiyoruz. Çünkü yetkililer tarafından ülkeye girişimiz yasaklandı.
Car nous, les journalistes, ne pouvons remplir notre rôle, puisqu on nous interdit d'entrer.
Benimle oyun oynamayı bırak, o ülkeye yeniden gitmemin imkânsız olduğunu biliyorsun.
A quoi tu joues avec moi? Tu sais bien que je peux pas retourner là-bas.
Carter bu ülkeye yarar sağlıyor.
Carter est bon pour le pays.
Üç ülkeye yayılmış bir ağı olan 64 yıllık penis kurtarma uzmanlarıyız.
On est les spécialistes du recouvrement de pénis depuis 64 ans.
Bu ülkeye yanlız mı geldin?
Tu es venu seul dans ce pays?
Bütün ülkeye yayın yapıyor.
Elle fonctionne sur tout le territoire.
Size yeni bir kimlik veriyorum, başka bir ülkeye gitmenize yardım ediyorum.
J'efface votre identité et je vous expatrie.
Eminim tüm bu kuşlar yasal yollarla ülkeye sokulmuştur.
"Des rats avec des ailes," voilà ce qu'il disait d'eux.