Şanssızlık перевод на французский
370 параллельный перевод
Bazıları kurşunlarla oynamayı hiç bilmiyor. Arnie için büyük şanssızlık.
Y en a qui gaspillent le plomb comme s'il en pleuvait.
Pek çok kuş için büyük şanssızlık olacak.
Ça va être dur pour un tas de lascars.
- Şanssızlık olmuş!
- Pas de chance!
Denetleme amacıyla kıyıda görevlendirildim orada onunla bir kez daha karşılaşmam şanssızlıktı.
J'ai été envoyé sur la côte pour inspecter des fortifications et une fois là-bas, la malchance m'a mis sur sa route une fois encore.
Sana şanssızlık getirdi mi?
Ça t'a porté malheur?
Bunun gibi kaçınılmaz bir şanssızlık güzel şehrimizin dürüst vatandaşlarını nasıl etkiler?
Comment une telle infortune... pourrait-elle influencer nos citoyens exemplaires?
Ona şanssızlık getirdiniz.
Vous lui portez malheur.
Senden sadece bir tek şey istiyorum : ... eğer şanssızlık vurursa, bizleri terk etme.
Je t'en prie, ne nous laisse pas dans le malheur.
- Şanssızlık Andy.
Pas de chance, Andy.
Bu kötü. Şanssızlık diye buna denir.
On peut dire que c'est la poisse.
Şanssızlık yaşadı. Jesse güçlü çocuktur.
Il en a bavé, mais il est solide.
Diğerlerine yetişiriz sandım. Lanet olası şanssızlık olmasaydı.
Je croyais qu'on pourrait rattraper les autres groupes.
Ne şanssızlık, Marsha.
C'est un coup dur, Marsha.
Yüce Tanrım, ne şanssızlık!
- Quel malheur!
Olamaz. Polisin gelmesi şanssızlık oldu.
- Il a pu passer par hasard?
Hayır... Onlara dokunma, bu şanssızlık!
N'y touchez pas, ça porte la poisse!
Daima kavga ediyor olmamız, şanssızlık... bu yüzden bu şeyler bizim başımıza geliyor.
Nous nous disputons toujours... et voilà ce qui nous arrive.
Şanssızlık çok ani bir şekilde gelip sizi bulabilir Majesteleri.
Je ne veux rien dire mais un malheur est si vite arrivé. Oui.
" Efendi Yoshioka'nın bugün olmaması büyük bir şanssızlık.
"C'est une grande déception que Maître Yoshioka soit absent aujourd'hui."
Toro dürüst dövüştü. Bir şanssızlık işte.
- Toro a fourni un combat honnête.
- Radyodan duydum. - Evet. Büyük şanssızlık.
Je l'ai entendu à la radio.
Bu zamanda ziyaret etmemiz şanssızlık olmuş.
Il est fâcheux que notre visite advienne maintenant.
- İster şans de ister şanssızlık.
- Heureusement, non.
- Her tarafta şanssızlık var.
- Dommage pour nous.
Sığırları olmaması şanssızlık.
Dommage que le perdant n'ait pas eu du bétail.
Ne şanssızlık. Gitti.
C'est bête, il est parti...
Şanssızlık, değil mi?
Pas de chance.
Biraz da şanssızlık işte!
Mais par pur hasard...
- Söylemek şanssızlık getirir.
- Ça porte malheur de le dire.
Sırf şanssızlık yüzünden hayallerim baltalandı.
Mon projet devait réussir.
Hayır! Şey, şanssızlık işte, hepsi bu.
C'est moche, voilà tout.
Ne şanssızlık.
Tant pis.
- Şanssızlık ama bu.
Mais avoue que ce n'est tout de même pas de peau!
- Asıl şanssızlık seninle iş çevirmek.
C'était pas de peau, c'est de tomber sur un mec comme toi.
- Sakin ol! - Tanrım, ne şanssızlık!
- Calme-toi!
Bugün ofise gitmen ne büyük şanssızlık. Uzun sürmez.
Maman, n'est-elle pas magnifique?
Akşamüstü küçük bir şanssızlık sonucu birazını döktüm.
suite a un léger contretemps plus tôt en soirée, j'en ai renversé un peu.
Zaten kavga etmek için hep bahane arar. Ben de geç kaldım. Ne şanssızlık...
Je vais encore lui donner de bonnes raisons pour me disputer.
Böyle söyleme! Bu şanssızlık!
Vous allez nous porter malheur.
Şanssızlık.
C'est dommage.
Ne şanssızlık, çünkü savaş esiri oldunuz.
Dommage. Parce que je vous fais prisonniers!
Büyük şanssızlık.
Ceci est très regrettable.
- Kahrolası bir şanssızlık.
- Un vrai manque de chance.
Ne şanssızlık.
C'est bien dommage.
- Şanssızlık işte.
- Oh, c'est dommage.
- Şanssızlık.
Une roue...
Tahkikat Şubesi Şanssızlık değil mi?
Quelle tuile!
Şanssızlık.
C'est pas de chance je suppose.
Siyah bir kedi yolumu kesti, ne şanssızlık.
Le mauvais œil...
Niyetim kötü değildi, sadece şanssızlık oldu.
Adieu, M. Christian.
Sizi bulamamam şanssızlık.
Et c'est bien dommage.