Agacı перевод на португальский
9,824 параллельный перевод
- Benim ismim de ağaç.
- Sou a Árvores.
... yakalanmasını sağlayan izleme de dahil hepsi de aynı zehirli ağacın meyvesidir.
Egan, inclusive a perseguição até à detenção no tal hotel, é fruto da mesma árvore venenosa.
Ağacın dalları arasında bir kuş dolaşıyor.
Um pássaro saltita nos ramos de uma árvore.
- Ağacın arkasında ne yapıyorsun?
- O que estás a fazer atrás da árvore?
Noah'ın limon ağacı var.
O Noah tem um limoeiro.
Limon ağacının dikeni olduğunu bilmezdim.
Não sabia que os limoeiros tinham espinhos.
Ağaç sınırına doğru kaçtık.
E fugimos para o arvoredo, onde as...
Bir de güvercin ağacı. En altta solda.
Hamamélide, lado esquerdo, em baixo.
Hank, bir de cocoba ağacı var.
- Hank, traz jojoba.
Helen'ı ve erkek arkadaşını her yaz High Sierra'ya sürüklerdim ki her bir ağacı kucaklayabileyim.
Costumava arrastar a Helen e o namorado comigo para a High Sierra todos os verões para poder abraçar todas as árvores.
Ben ve ortağım Ağaç Kurbağası Johnson kıçında yeni bir delik açacak.
Eu e o amigo Tree Frog Johnson abrimos-te um olho do cu novo.
Bir dünyadan iki ay'a. Bir ana ağaç hepimizi birleştirdi.
De um mundo para duas luas, uma árvore-mãe une-nos a todos.
Herkes bu işleri yapanların radikal liberaller olduğunu sanıyor. Ama kazançlarına azcık çomak sokmayagör seni anında dar ağacında sallandırırlar. - Tommy...
Toda a gente pensa que isto é só liberais radicais, mas, se lixas a margem de lucro, eles dão cabo de ti.
- Ne gördügünü söyle. - Bir agaç.
- Diga-me aquilo que viu.
Şu kocamış ceviz ağacının orada gözcünün biri tarafından ölesiye dövüldü.
Foi espancado até à morte por um guarda, perto daquela maldita velha árvore de noz-pecã.
Cömert Ağaç kitabını okudun mu?
Já leste A Árvore Generosa?
Bir ağacı, ve o ağacın hayatını sömürmekte olan bir çocuğu anlatıyor. Yerde bir kütük kalana kadar çocuk alıyor.
É sobre uma árvore e um miúdo que tira coisas dela a vida toda, até não sobrar nada, além do tronco cortado.
Bir ağacı gagalayan ağaçkakanı dinlemek daha iyi.
Mais vale ouvir um pica-pau a bater numa árvore.
Pirinç saplı maun ağacından yapılma üç tabut, ölü astronotların çocukları için de üç yeni baba ve kendim için de siyah bir takım istiyorum.
Muito bem, vou precisar de três caixões, de mogno com pegas de bronze, três novos papás para os filhos dos astronautas mortos e um fato preto para mim.
Vadide elma ağacı gördüğümü sanmıştım.
Pensei ter visto uma macieira no vale.
Bu ağaç baharda çok güzel olacak.
Esta árvore será adorável quando a primavera chegar.
Çok güzel bir ağaç.
Uma linda árvore
Bu ağacın yanından başlayıp şuraya kadar.
Começando nesta árvore e terminando para lá
Ejderha ateşi öylesine sıcaktı ki bunca yıl sonra bile, orada hala yanmakta olan bir ağaç var.
As chamas queimavam com tanto vigor que ainda há uma árvore em chamas... meia vida depois.
Demek benim yaktığım ve hâlâ yanmakta olan bir ağaç var.
Então há uma árvore que queimei que ainda está a arder.
Siyah ceviz ağacından yapılmış, ortaçağ zamanından kalma.
Pau de nogueira negra, forjada na Idade Média.
Özgürlük ağacı.
A árvore da liberdade.
Ağaç zararlıları hakkında bir şey biliyor musun?
Conhece alguma coisa sobre mariposas-ciganas?
Yok, "Nature" dergisi son zamanlarda ağaç zararlıları hakkında bölümler yayınladı salgıladıkları şeyin özüne feromon deniyormuş, afrodizyakmış dişiler erkekleri uzak mesafelerden etkilemek için salgılıyorlarmış.
Não, a revista "Nature" publicou um artigo sobre elas recentemente, sobre uma substância que elas segregam, chamada feromonas, um tipo de afrodisíaco, que é exalado pelas fêmeas pela boca para atrair os machos a grandes distâncias.
Biliyor musun, bu elma ağacı eskiden büyüdüğüm yerde dururdu?
Sabias que esta macieira ficava perto de onde cresci?
"sedir ağacının altında bir çukur tuzağı..." "... biraz ötesinde düşen asılı bir kütük... "
Um buraco debaixo do cedro ". "Um tronco em queda colocado ali em frente".
Armutun ağacın dibine düştüğünü varsayarsak...
Supondo que a maçã não cai muito longe da árvore...
13 odalı bir evimiz, 16 dönüm arazimiz ve bir sürü ağacımız vardı.
Tínhamos uma casa com 13 quartos, 1,6 hectares de terreno, muitas árvores.
Ağaçlar, yeşil çim, bütün küçük çiçekler elma ağacı, kiraz ağaçları yeşillik yetiştirilecek boş alan sincaplar ( Siyah ) ( henüz onlarla dost olmadık ) sundurma hem şık, hem sade - yani kır evi tarzında görünen çitli giriş.
As árvores, a relva verde, as florezinhas, a macieira, as cerejeiras, o lugar vazio onde devíamos cultivar legumes, esquilos ( Ebony ) ( ainda não travámos amizade com eles ) o pátio, a entrada com a vedação com ar chique e simples - é campestre.
Hiçbir ağacı kökünden kesemeyiz.
Não podemos cortar nenhuma árvore pela raiz.
Her bitki, her ağaç, her çiçek bilgelikle dolu.
Cada planta, cada árvore, cada flor é cheia de sabedoria.
- Bekle, demek ağacın içine bir şey koydu, neydi o?
Eu comecei a subir, mas ouvi uma barulho e pensei que ele tinha voltado, e saí, mas posso lá voltar. Espera! Ele pos alguma coisa na árvore?
Hangi ağaç olduğunu biliyorum. Sana gösterebilirim.
Eu sei qual é a árvore, posso mostrar-te.
Mike, neden benim kanımı ormanda ağacın içine saklıyorsun?
Mike, porque é que estás a esconder o meu sangue na floresta?
Kanı ona zarar verdiğim için ağacın içine saklamıyordum.
Mas não o estava a esconder porque a magoei.
Gaz çıkartan ve ağaç dalından düşen panda videosunu gördünüz mü?
Viram o vídeo do panda a dar um traque e a cair do ramo da árvore?
Gecenin bir vakitinde seni beklerken ağaç olduk burada.
Já nos achávamos parvos, aqui sentados no escuro.
- Öyle mi? Bizim ağacın nesi var?
O que é que tem de errado com a figueira?
Kar erime oranı yüzde 18, barajlar neredeyse kurudu bizim su canavarı ağacın anında bu ufaklık ayda bir damla su içiyor.
A geleira está a 18 %. Os reservatórios estão quase secos, e ele precisa apenas de um gole de água por mês, ao contrário daquelas figueiras beberronas.
Bu kiraz ağacını kimin diktiğini biliyor musunuz?
Sabe... esta cerejeira,
- Üzerinde küçük kirazların olduğu bir ağaç vardı.
Bom dia. Havia uma árvore com cerejas minúsculas.
Kiraz ağacı güzeldi.
Foi um prazer imenso.
Bu yüzden içimizden biri öldüğünde ağaç dikeriz.
Não podemos ter sepulturas. Portanto, quando um de nós morre, plantamos uma árvore.
Kiraz ağacı konusunda hepimiz hemfikirdik. Tokue sakuraları da severdi.
Todos concordámos em plantar uma cerejeira.
Belki bir ağaç kütüğü.
- Não. Talvez um bocado de madeira.
Bu ağaç.
Aquela árvore.