Cadiz перевод на португальский
45 параллельный перевод
Cadiz.
Cadiz.
"Cadiz" olarak telafuz ediliyor.
Pronuncia-se "Cah-deez."
Bobby buraya Cadiz adını takmıştı.
Bobby chama-lhe de Cadiz.
Demek Cadiz burası, ha?
Então isto é Cadiz?
Cadiz konusunu biliyorum.
Sei tudo sobre Cadiz.
Ve hepsini Cadiz'e sakladın, öyle mi?
E então tu recolheste-o e escondeste-o em Cadiz.
Cadiz bir aktarma noktasıydı.
Cadiz era um ponto de passagem.
Babamın ölümünden kısa süre sonra annem beni Cadiz'e göndermenin en iyisi olacağını düşündü güya deniz yolculuğu beni arındıracakmış.
Pouco depois da morte de meu pai... minha mãe resolveu me mandar para Cádiz... como se uma viagem fosse me purificar.
Cadiz yerine bütün yolcuların birdenbire köle olarak satıldığı belirsiz bir Arap sultanlığına gemiyi yönlendirdiler.
Em vez de Cádiz... içaram as velas rumo a um obscuro sultanato árabe... onde os passageiros foram vendidos como escravos.
Cadiz'de doğdun.
Tu nasceste em Cadiz.
Caleta Cadiz Liman Kenti.
Porto Caleta, Cadiz.
Ve Cadiz Limanı'nda.
E no Porto de Cádiz.
Yahut daha kötüsü ; hırsızlar, yankesiciler. Çocuk tacizcileri, katiller... - Bunun kafası çok büyük.
Você devia estar a caminho da América, ou de Cadiz, ou de Argel, ou de Manhattan, ou de Calcutá, ou de Macau.
Alacağım ücret, arkadaşlığımızın derecesi, ışığın açısı koltuk altlarının kokusu, karısının güzelliği tok yahut sarhoş olup olmamam ya da sarhoş olmam Titian'ı tanıyor mu, Cadiz'de hiç bulundu mu, büyük ayakları var mı?
Não sejas tonta. Na casa? Durmo com a Femke, com a Luce e com a Gemte na cama grande do sótão, perto da chaminé, onde é mais quente.
- Peki neredeymiş bu Cadiz? Şey, Keizersgracht'ta olduğunu söylemeliyim.
Como ainda não sou uma mulher, eles cortaram-me para que sangrasse.
Yahut Cadiz ya da Algiers, veyahut Manhattan, Calcutta, Macao.
Observava a escuridão. Observava a noite.
- Evet, öldü.
Se estiveram em Cadiz. Se têm pés grandes.
Tüm bu hilekârlık hakkında beni neden en başta uyarmadın?
Nessa altura ele já vai estar corroído e comido pelas traças. O Pieter vendeu-mo, disse que veio de Cadiz.
Tabiri caizse.
- Onde fica Cadiz?
Senin olacağını bildiğim kadar ben de tiyatronun hevesli bir adamıyım.
- Traz o globo. Onde fica Cadiz? Anda.
16 yaş küçük olan anneme tutuldu. Teknesini satıp Cadiz'de bir ev aldı.
Apaixonou-se pela minha mãe, 15 anos mais jovem, vendeu o barco e comprou um apartamento.
Bir kişilik krizi geçirdi. Cadiz'deki evimizi sattı ve kendine bir tekne aldı.
Deu-lhe um ataque de egoísmo... vendeu o apartamento e comprou um veleiro.
Cadiz'deki La Victoria plajında bira içmeyi.
De beber uma cerveja numa tasquinha na praia de La Victoria, em Cadiz.
Kadife renkli gözleri vardı güzelim Cadiz'in.
A adorável senhora de Cadiz tem olhos de veludo...
Hanımefendi, öldüğünü gördüğünüz adam var ya, Bruner. Birkaç hafta önce, Cadiz'e bir bilet almış.
O homem que viu morrer, o Bruiner, há umas semanas, comprou um bilhete para Cádis.
Birisi Cadiz, İspanya'da. Birisi Palermo, İtalya, diğeri de Basel, İsviçre.
Temos um em Cádis, na Espanha, outro em Palermo, na Itália, e o último em Basileia, na Suíça.
Yeni erkek arkadaşıyla birlikte Cadiz'de yaşıyor.
Mora em Cádiz, com o noivo.
Onun için dua et, Cadiz.
Rezem pelos seus filhos.
Çocuk yaralı, Cadiz.
Ele feriu o Chris.
- Tamam. Cadiz bunu bizim olarak işaretleyebilir.
Por favor, marca esta como nossa.
Biz bir çözüm getirene kadar Urca çoktan Cadiz'e gidip dönmüş olacak gibi görünüyor.
A este ritmo, o L'Urca chega a Cádis e volta, antes de resolvermos isto.
Sahibi yakında Cadiz'e gitmek için ayrılacak.
O proprietário partirá em breve para Cádis.
Beni iki hafta önce Cadiz'den aldılar.
Recrutado ao largo da Costa de Cádiz, há 2 semanas atrás.
Bilgisayarda gördüğümde "Cádiz Kasabı" yazıyordu.
Realmente, na Internet dizia :
Bunun manşet değil de mesleği olduğunu sandım.
"O Carniceiro de Cádiz", mas julguei que fosse a profissão dele, não me apercebi que fosse uma manchete.
Cádiz'deki Cezayirliler'le aram iyi.
Tenho um acordo com os argelinos em Cádiz.
- Cádiz'e gidiyorsun.
- Vamos para Cádiz.
Cádiz nerede, onu bile bilmiyorum.
Nem sequer sei onde Cádiz fica.
Cádiz'e gitti.
Está a regressar de Cádiz.
Cádiz'de neredeyse boğazı mı keseceklerdi, Charl.
Por pouco não me cortaram a garganta em Cádiz, Charl.
Bu gün batımı Cádiz'de gördüğüm bir gün batımını hatırlatıyor.
É só que este pôr-do-sol recorda-me de um belíssimo pôr-do-sol que eu vi uma vez em Cádiz.
- Nerede orası? - Cádiz mi?
- Onde é que é isso?
Öldüğümü sandığım zaman bile onun yüzünü görüyordum.
Eu vi a sua face quando pensei que estava a morrer em Cádiz.
CÁDIZ, İSPANYA
CÁDIS, ESPANHA