Gına перевод на португальский
106,879 параллельный перевод
Seni hayal kırıklığına uğrattığımı düşünenilirsin.
Podes achar que te desiludi.
Bunu hatırladığına inanamıyorum.
Não sei como ainda te lembras disso.
Bunu hatırladığına inanamıyorum.
Não sei como ainda te lembras.
Bu sabah, Judy King'in Litchfield Cezaevi'nde olası bir terör olayı nedeniyle rehin alındığı haberleri elimize ulaştı.
Esta manhã, houve vários relatos de que a Judy King está a ser usada como refém na Penitenciária de Litchfield, numa situação que pode ser de terrorismo.
Hepimiz bu piçleri öldürmek istiyoruz ama yapmıyoruz çünkü uğruna yaşadığımız şeyler var.
Todas queremos que estes cabrões morram, mas não fazemos nada porque temos outras prioridades na vida.
Kafasında çuval, meme uçlarında elektrik kablolarıyla bir dolabın içinde tutulmadığını medyaya göstermeliyiz.
Vamos mostrar aos media que ela não está fechada num armário, com um saco na cabeça e cabos de arranque nos mamilos.
O işi kendi başına yaptığına da hiç inanasım gelmiyor.
E duvido muito que tenhas feito isso sozinha.
Yine de temiz hava ve gün ışığına ihtiyacı olacak.
Precisa de ar puro e de sol.
Şimdi, o topun dış uzayda aynı kuvvet uygulanan ikizinin Dünya'daki topla yarıştığını hayal edin.
Agora, imaginem uma bola idêntica no espaço, a competir com a bola na Terra, com a mesma força exercida.
Gerçi senin gibi bir Wagnerci'nin deneysel minimalizimden zevk almasına şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Mas admito que me espanta que um wagneriano como o Ernst aprecie minimalismo experimental.
Beni Almanya'da ardında bıraktığında bağımsız olmamı, kendi sorumluğumu almamı söylemiştin.
Quando me deixou na Alemanha, disse-me para ser independente, para assumir responsabilidades.
Afrodit'in, bilmiyorsanız söyleyim, o bir kadın, insan gözünde ateş yakarak görmemizi sağladığına inanılıyordu.
Ele acreditava que Afrodite, uma mulher, caso não saiba, formou o olho humano e acendeu um fogo nele, permitindo-nos ver.
Mafee bana Richards'taki işinden çok da memnun olmadığını söyledi. Mafee.
O Mafee disse-me que estás descontente na Richards.
Bu yaptığımız canını ağzına yiyeceği bir yumruktan çok daha fazla yakacak.
Isto vai magoá-lo muito mais que um murro.
Bir Kundt tüpüyle çalışıyordum. Sıcaklığın, ses dalgalarının hızına etkisini ölçüyordum. Genliklerini artırmaya çalışırken şeyin yanıcı doğasını telafi etmeyi ihmal etmişim...
Usava um tubo de Kundt, para medir o efeito da temperatura na velocidade das ondas sonoras, e, ao tentar, ampliá-las, esqueci-me de compensar a natureza inflamável...
Bu dersin ortaya neyi çıkardığına inanmayacaksınız.
Não acreditará no que esta aula revelou.
İnsanların hissettiği basınç miktarı da o çarpmaların sıklığına göre anlaşılabilir.
E a pressão sentida é entendida pela frequência dos choques.
" Saygıdeğer Herr Weber size doğrudan yazdığım için cüretkârlığımı bağışlayın ama zavallı Albert'im adına araya girmeniz için size yalvarıyorum.
"Prezado'Herr'Weber, " perdoe a minha audácia ao escrever-lhe directamente, " mas imploro-lhe que interceda em nome do meu pobre Albert.
Ama bilimin daha büyük sorularında onun nasıl uygulandığına dair bir fikriniz yoksa cebir ne işe yarar?
De que serve a álgebra se não souber como se aplica às questões maiores da Ciência?
En azından çocuğu ve beni hayal kırıklığına uğratamayacaksın.
Pelo menos não nos poderás desiludir.
Işığı.
Na luz.
İlk modeli yaptığımda bir iyonlaşma odası düşünmüştüm ama havanın yeterli bir yalıtkan olacağına ikna olmamıştım.
Quando construí o primeiro modelo, considerei uma câmara de ionização, mas não fiquei convencido de que o ar fosse um dieléctrico suficiente.
Doktora tezinizde 1678'den beri fiziğin bir temel yasası olan şey hakkında yanıldığımızı öne sürmek istiyorsunuz.
Quer defender, na sua tese de doutoramento, que estamos enganados sobre uma lei fundamental da física desde 1678?
Annem ve Mileva, birbirinin boğazına yapışmadığı zaman sırayla benimkine saldırıyorlar.
Quando a minha mãe e a Mileva não se atacam, atacam-me à vez.
Geceni sevgili Winteler'larınla geçirmek zorunda kaldığın için eminim hayal kırıklığına uğramışsındır.
Deves ter ficado desiludido por passar a noite com os Wintelers.
Bir tren rayına yukarıdan baktığını varsay.
Finge que olhas para um caminho-de-ferro.
Birçok insanı hayal kırıklığına uğratırsınız.
Calculo que desiludiria muita gente.
Okulda hayal kırıklığına mı uğradın?
Uma desilusão na escola?
Partide tanıştığım o aptal kızdan bu.
É da rapariga tola que conheci na festa.
Onun şarlatan olduğunu söylemeye çalışma çünkü onun insan ruhunu herkesten iyi anladığına gayet eminim.
Não tente dizer-me que é um charlatão, porque creio que entendeu a psique humana melhor do que ninguém.
Laf kalabalığına vaktim yok. Bu sefer ne kadar?
Estou sem paciência para os teus rodeios.
Hayal kırıklığına uğramakta haklısınız efendim.
Tem toda a razão em estar desapontado, senhor.
Kusura bakma ama hayat kurtaran kahramanlığım kendi başına konuşuyor zaten.
Desculpa lá. Achei que o meu heroísmo falasse por si.
Kyle, aslında seni aramaya gelmemin sebebi başka. Beraber hücreye atıldığım bir delikanlı var.
Kyle, eu vim ter contigo porque prenderam um miúdo na cela ao lado da minha.
Ne kadar yanlış bir kapıyı çaldığını bilemezsin.
Não faz ideia do quanto se enganou na porta a que veio bater.
Washington'un yâverlerinden birinin anlattığına göre,... General, Andre'nin ele geçirilmesinde ne askerlere ne de ödül avcılarına sadece üç kadına Moll Dyer'in önderliğindeki Dyer Kardeşler'e teşekkür etti.
De acordo com o livro de um dos ajudantes de Washington, o general não agradeceu aos soldados pela captura do Andre, nem a caçadores de recompensa, mas a um trio de mulheres, as irmãs Dyer, lideradas por Moll Dyer.
Pekala, Moll Dyer'in varlığına dair tek delilimiz Thomas Taylor adlı bir gemi kaptanı tarafından zabta alınmış yerel bir göçmen kaydı.
A única prova de que um Moll Dyer existiu é de um registo de imigração local de um capitão de navio chamado Thomas Taylor.
Söylentilerin tahmin aşamasında kaldığına seni temin edebilirim ama yine de dikkatli ol.
Garanto que os rumores ainda são apenas especulação. Contudo, eu teria cautela.
Orada bazı kişilerin inandığına göre teorileriniz bunu söylemenin kibar bir yolu yok, tamamen fanteziymiş.
Há quem acredite que as suas teorias são... Não há um modo educado de o dizer. São pura fantasia.
Hayal kırıklığına uğradım.
É decepcionante.
Beyler, Herr Freundlich ve adamlarının Rusya'da sorun yaşadığından korkuyorum.
Meus senhores, "Herr" Freundlich e os assistentes encontraram problemas na Rússia.
Fotoğraf cihazlarıyla dolu bavullarla Almanya'dan Rusya'ya giriyorsun ve casus olmadığına inanmamızı mı bekliyorsun?
Entrou na Rússia, vindo da Alemanha, com arcas cheias de equipamento fotográfico, e quer que acreditemos que não é um espião?
Dairenin çevresi konusunda kaldığımız yeri hatırlayacak mısın?
Vai lembrar-se onde ficámos na circunferência?
- Beni ısırdığına inanamıyorum!
- Não acredito que me mordeste.
Şimdi de uyuyamıyorum çünkü uzandığım yerde o gıcırtıyı bekliyorum.
Agora, não consigo adormecer porque fico deitada na cama à espera de ouvir esse ranger.
Jessie'nin kafein hapına alıştığı bölüm.
Aquele em que a Jessie fica viciada em comprimidos de cafeína.
Bu deli, kaçık şirin havalarının yanına kaldığı günler geçmişte kaldı.
Este comportamento de maluca, miúda peculiar e engraçada tem de acabar.
- Sınıf başkanlığına mı adaysın?
- Serás a presidente do corpo estudantil?
Yaptığın en edepsiz şey neydi?
Qual foi a coisa mais atrevida que já fizeste na cama?
Onun resmini çizemem, o yüzden yastığı yumrukla!
Não consigo desenhar essa merda, por isso dá uns murros na almofada!
Denizler Altında 2.000 Vajina saçmalığıyla Poussey'in anısına saygısızlık etmeyeceğim.
Não vou desrespeitar a Poussey com uma merda que parece as 2000 Léguas de Besugo.