Levar перевод на португальский
58,828 параллельный перевод
Korkarım ki bunu kişisel alıyorsunuz efendim.
Receio que esteja a levar isto para o lado pessoal, Madam.
Amerika'nın gelecek başkanını öldürme suçuna daha uygun kim var?
Quem melhor para levar com as culpas por matar o próximo Presidente dos Estados Unidos?
Burada yaşayıp kendine bir hayat kurabilecek misin?
Morar aqui? Levar a vida?
Bunu almak için 15 dakika içinde döneceğim.
Volto daqui a 15 minutos para levar isto.
Kjartan'ın ve oğlunun ruhlarını almak için gönderildim.
Fui enviado para levar as almas de Kjartan e do seu filho.
Bırakın bu korkuyu Kjartan'a götürsün.
Basta que vos tema. Deixai-o levar o medo a Kjartan.
Peki ruhumu alması için Odin tarafından gönderildiğine inanıyor musun?
Então, acreditas que foi enviado por Odin para levar a minha alma?
Noah'ı parka götürüyorum.
Vou levar o Noah ao parque.
Paranızla birlikte girmek isterseniz de sorun değil.
Se quiser levar o dinheiro consigo para a caixa, não há problema.
Binmek istiyorsanız, onlarla konuşmanız gerekecek.
Se quer embarcar, receio que tenha de levar o assunto a eles.
Yanaştığımızda Burton'ı gözaltına alacaklar.
Vão levar o Burton sob custódia quando atracarmos.
Bence bunları görüp geçirmelisin, John.
Acho que tens de levar isto até ao fim, John.
Kamyoneti alabilirsin.
Podes levar a carrinha.
Bu fırtınada seni en çok bu kadar getirebilirim.
Só a posso levar até aqui, com aquela tempestade.
Efendim, cihazı silahlandırmak için bizi DEFCON 1'e sözel olarak atamalısınız.
Senhor, para armarmos o dispositivo precisa de verbalmente levar-nos para DEFCON 1.
Ona bir şey götürmeliyim.
Tenho de lhe levar alguma coisa.
Ben de beni götürebilecek bir tekne buldum.
Encontrei um barco para me levar lá.
Bize karşı gelmeye cesareti olan.. .. ve bunu sonuna dek sürdürmeye yetecek düzeyde tehlikeli biri.
Alguém ousado o suficiente para nos trair e perigoso o suficiente para levar por diante.
İkimiz Flint'in bizim için bir tehdit olduğunu.. .. kabul edeli ne kadar zaman geçti?
Há quanto tempo concordámos os dois que o Flint iria levar-nos a todos ao nosso fim?
Kazandığım her savaş..... kaçtığım her ölüm.. .. yaptığım her fedakarlık..... hepsinin, durumu beş saat..... önceye döndürmek için tekrar etmesi gerekiyor.
Todas as lutas que ganhei, todas as mortes às quais escapei, todos os sacrifícios que me saíram do sangue terão de ser repetidos apenas para levar as coisas de volta ao que eram há algumas horas.
Ve beni almasına izin vereceksin.
E deixa-o levar-me.
Her seferinde verdiğiniz kararlar.. .. bizi sonunda buraya getirdi.
Avisei-te de que as decisões que tomaste eventualmente iriam levar-nos a isto.
Ve halkım bizi buradan..... uzaklara götürecek olan gemiye binmek için kaleden çıkacak.
E os meus abandonam o forte para um transporte à espera de nos levar daqui.
Ve sonuna kadar gitmekte de kararlı.
E um ato que está determinada em levar até ao fim.
Diş Perisi ya da mıknatıslar kadar sahte olsun isterdim ama Indiana eyaletinde birisi bunu çok ciddiye alıyor, çünkü ikimizden biri evlilik kredisi alıp o parayla bir jetski satın almış!
Mas alguém no estado do Indiana o está a levar muito a sério. Porque um de nós decidiu reclamar um subsídio de casamento e usou o dinheiro para comprar um jet ski!
Winston'la havalı bir İtalyan restoranına gideceğiz diye hazırlanmıştım ama sonra gitti, ebediyen gitti.
Produzi-me toda a pensar que o Winston me ia levar a um restaurante italiano, mas ele tinha-se ido embora, para sempre!
- Endişelenme, namlunun ucuna gelsem de.. ... kendimi kabul ettireceğime söz veriyorum.
Prometo que farei o que disse, mesmo que tenha de levar o comité às costas para a câmara.
Seni listeye götürüyorum. Şimdilik olduğun yerde bekle.
Eu vou levar-te até ela, mas não saias daí.
Ajan Conner, Eric'i revire götürebilir misiniz?
Agente Conner, pode levar o Eric à enfermaria?
Ama, Eric, Gabriel hala aynı yerde iş yapıyorsa, onu bizim için getirebilirim.
Mas, Eric, se o Gabriel continua a operar a partir do mesmo local, eu consigo levar-nos até ele.
Onları ifşa etmek ile tehdit etti.
Ele ameaçou levar isto a público.
Bizim için bulabilirim.
- Eu consigo levar-nos até ele.
Ben beni Gabriel'e götürüyor ben de Onyx şemalarını yem olarak kullanacağım.
O Ben vai levar-me ao Gabriel. Vou usar os esquemas do Onyx como isco.
Ben, beni Gabriel'e götürüyor ben de Onyx şemalarını yem olarak kullanacağım.
O Ben vai levar-me ao Gabriel. Vou usar os esquemas do míssil Onyx como isco.
Ekipmanları toplayın. Yanımıza alamacağımız ne varsa yok edin.
Formatem o equipamento e destruam o não que não conseguirem levar.
Henry için hareket emri onaylandı.
Têm aprovação para levar o Henry.
Omen tonrim. Eğer onlara veriyi kurtarmak için birini götürürsem onları bırakacak.
E, se eu lhe levar alguém que repare a lista, ele liberta-os.
Dikiş atılması gerekiyor.
Precisas de levar pontos.
Babamı bıraktınız mı? Jadalla Bin-Khalid ile ilgili ipucu olacak kişiyi yani?
Libertou o meu pai, a única pessoa capaz de vos levar ao Jadalla Bin-Khalid?
Adamlarım Henry'i paketlemek ve bağımsız bölgeye götürmeye hazır.
O meu pessoal pode levar o Henry para um local desconhecido.
Gel seni eve götüreyim.
Deixa-me levar-te a casa.
Babamı eve getiriyorum.
Vou levar o meu pai para casa.
Biliyorsun, babamı eve getirdim, ve sürekli kendime sorup duruyorum, onca sene yaptıklarına kayıtsız mı kaldım?
Acabei de levar o meu pai para casa e não paro de me questionar...
Bana bırakalım kadın istediğini yapsın demek mi istiyorsun?
Está a sugerir que a deixemos levar isto avante?
Seni eve götürmeye geldim.
Eu vou levar-te para casa.
Diyor ki ; "değerli oğlunu öldüren" savaş suçlusunu Rebecca Ingram için...
Diz que quer levar à justiça a criminosa de guerra Rebecca Ingram.
Size uygun bir vasi buldum, banka açılmadan önce sizi yeni evinize götürmeliyim.
Agora que vos arranjei um tutor, vou levar-vos à vossa nova casa antes de o banco abrir.
Bizi götürdüğünüz için sağ olun.
Obrigada mais uma vez por nos levar.
İki. Mucizevi bir şekilde bizi oraya ulaştırır.
Ou, dois, por algum milagre, ele consegue levar-nos lá.
Şu bunaklıktan kırılan adam bizi madem götürecek neden oyalanıp duruyoruz?
Se aquele homem muito velho nos consegue levar lá... Porque continuamos aqui?
Her şey düzelecek Tuffnut.
Não te importas se te levar para dar uma volta, pois não?